Gündem
  • 13.9.2006 10:28

İMAM CİNAYETİNDE CEMAATTEN ŞOK İDDİA!..

İSTANBUL - Camide işlenen cinayet ve linçle gündeme gelen İsmailağa cemaatinin önde gelen isimlerinden Sadettin Ustaosmanoğlu, olayların arkasındaki gücün 'devlet içindeki çete' olduğunu öne sürdü. Şeyh Mahmut Efendi'nin (Ustaosmanoğlu) yeğeni olan Sadettin Ustaosmanoğlu, 'çete'nin asıl hedefinin Mahmut Efendi olduğunu ileri sürerek, "28 Şubat sürecinde 'kontrol altına alınamayan, satın alınamayan' cemaat olan İsmailağa'nın yok edilmesi için düğmeye basıldı" dedi.
Mahmut Efendi'nin hiçbir zaman yerine geçecek kimseyi işaret etmediğini, tarikat geleneğinde zaten bunun yeri olmadığını belirten Ustaosmanoğlu şunları söyledi: "Önce Mahmut Efendi'nin damadı Hızır Ali Muratoğlu'nun 'veliaht olduğunu' iddia ettiler. Ne Mahmut Efendi, ne de Hızır Hoca bunu kabul etti. Hızır Hoca 17 Mayıs 1998'de cemaatle birlikteyken öldürüldü. Mesaj; 'Biz, Efendi'den sonra yerine geçecek adamı dahi sizin aranızda ortadan kaldırırız!' idi. 3 Eylül'deki cinayette de aynı mesaj vardı. Yine kendilerinin 'veliaht' ilan ettikleri Bayram Ali Öztürk, aynı şekilde öldürüldü. İki cinayetin de failinin 'cemaat içinden bir meczup' olduğu açıklandı. Hızır Hoca'nın katili Ufuk Salih Hantal 'akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle' ceza bile almadı. Son cinayette de katilin 'dengesiz, tarikatın başına geçmek isteyen birisi' olduğu açıklandı. Bu cinayetlerin arkasında 'meczuplar'ın değil de, bir çetenin olduğunun en büyük delili, işleniş şekilleri."

'İsteseler iz bırakmazlardı'
Hızır Hoca'nın her sabah namaz için evinden Çukurbostan Camii'ne tek başına yürüyerek gittiğini belirten Ustaosmanoğlu "Hızır Hoca istense çok daha kolayca öldürülebilir, geride iz de bırakılmayabilirdi. Ancak katil, onu cemaatin arasında vurdu. Aynı şekilde Bayram Hoca da cemaatin
arasında öldürüldü. 'Meczup' olarak lanse edilen katil Mustafa Erdal için de bu çok zor bir eylemdi. O kalabalıkta zor ve riskli olan bu yöntemi seçmenin nedeni 1998'deki cinayetteki mesajın aynını vermekti. Çünkü 'çete'nin hedefi, Mahmut Efendi. Bu hedefi yok etmek için izlenen yol da cemaat içinde bir çatışma, bir görüş ayrılığı, bir 'taht kapma kavgası' olduğu görüntüsü yaratmak" diye konuştu. Ustaosmanoğlu sorularımıza şu yanıtları verdi: Sözünü ettiğiniz 'devlet içindeki çete'nin cemaatten korkusu ne? Cemaatin ne gibi bir faaliyeti 'çete'yi endişelendiriyor?
İsmailağa cemaatinin ideolojik bir yapısı yoktur. Cemaat üyeleri Nakşibendi yolu çerçevesinde zikrini, sohbetini, duasını yapar. Cemaatte siyasi bir karar da alınmaz. Cemaatte ideolojik bir yapı olmadığı için de aslında istismara uygun bir ortam da vardır. Mahmut Efendi, İBDA'cıların saygı duyduğu bir kişi. İBDA'cılar, temiz kalmış bu cemaate saygı duyar. Cemaatte çok sayıda İBDA'cı var. Nakşi kaynaklı İBDA, Müslümanlara demokrasiye alternatif bir dünya görüşü sunuyor. İsmailağa cemaati içindeki İBDA da İslam düşmanlarının ezberini bozuyor. 'İrtica geliyor, şeriat geliyor' teraneleri İBDA ve iç içe olduğu İsmailağa cemaati için sökmüyor. İzlenen yol da hemen değişiyor. Cemaatte önce 'veliahtlar' üretiliyor, sonra bu insanlar öldürülüyor. Katiller de hep 'meczup' oluyor. Ardından gazetelerde, milyon dolarlara hükmeden, 'İstanbul'un göbeğinde bir semti ele geçirmiş', bazılarının tabiriyle 'devlet olmuş' bir cemaatten bahsediliyor. Öyle ki, bu cemaat mafyayı bile haraca bağlamış, polisi sindirmiş! Bu, 'çete'nin göstermeye çalıştığı, medyanın da alet olduğu bir oyun.
Siz cezaevinden çıktığınız zaman basında amcanız Mahmut Efendi'nin kızdığı, İBDA fikriyatı ile olan bağınıza tepki gösterdiği haberleri çıkmıştı...
Ben İBDA fikriyatına sahip Nakşiyim ve İsmailağa cemaatindenim. Mahmut Efendi, benim İslam'a hizmetten başka derdim olmadığını bildiğinden cezaevinden çıktığımda şu cümleyi söyledi: "Alnınızın akıyla gittiniz, alnınızın akıyla geldiniz, alnınızın akıyla devam edeceksiniz." Ben Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile yedi sene hapishanede aynı hücredeydim. Mirzabeyoğlu da Nakşidir. İBDA ile İsmailağa arasında mana bakımından bir ayrım yok.
Basında Bayram Ali Öztürk'ün öldürülmesinin ardından İBDA/C'lilerin camiye gelip provokasyon yapmak istediği, polisin de cenaze töreninde benzer bir provokasyona karşı önlem amacıyla cemaat ile işbirliği yaptığı yönünde haberler çıktı...
Öncelikle İBDA'cılar sonradan gelmedi. Her zamanki gibi namaz için oradaydılar ve cinayet sonrasında her cemaat üyesi gibi olaya tepki gösterdiler. Polis-cemaat işbirliği iddiası ise şöyle: Cinayetten hemen sonra Bayram Hoca'nın cenazesini Adapazarı'na götürüp ikindi namazını müteakip toprağa vermek istediler. Ancak buna izin verilmedi. Daha sonra İstanbul Emniyet müdür yardımcılarından birisi cemaate, 'İBDA'cılar cenaze töreni sırasında provokasyon yapacak, kan dökecek' diyerek baskı yaptı, korku salmaya çalıştı. Basında da cemaatle yapılan anlaşma sonucu 'İBDA provokasyonunun önüne geçildiği' yazıldı. İBDA'cılar hiçbir zaman cenazelerde eylem yapmamıştır. Bunu polis de bilir. Fatih Camii'ndeki cenaze namazı sırasında gözaltına alınan İBDA'cıların direnmeme, sessizce polis minibüslerine binmelerinin nedeni de korku değil, cemaate duyulan saygıdır.

'Cemaat ne yapacaktı?'
Katil zanlısı Mustafa Erdal ve linç edilmesi konusunda ne diyeceksiniz?
Altı yıl önce aynı olayı yaşamış bir cemaatin ikinci cinayetten sonra ne yapması bekleniyordu ki? Kaldı ki katili kendi adamlarının susturmak amacıyla öldürdüğüne dair inancımız tamdır. Mustafa Erdal için iki şık var. Ya 'çete' tarafından cemaat arasına sokulmuş, ya da cemaatteyken devşirilerek bu eyleme yönlendirilmiştir. 'Meczup' deniliyor. Danıştay saldırısını yapan Alparslan Arslan ne kadar meczupsa Mustafa Erdal da o kadar meczuptur. Türk polisi ve adaletine göre, laiklere yönelik eylemlerdeki zanlılar örgüt üyesi ve irticacı, Müslümanlara saldıranlar ise meczup. 'Meczup' denilenlerin arkasında 'küfür taifesinden yana olan devlet içindeki bir çete' var.

(radikal)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 03:34

İLGİLİ HABERLER