Gündem
  • 12.6.2003 14:40

İŞTE 6. UYUM PAKETİ VE AYRINTILAR...

ALİ ULURASBA ANKARA - Bakanlar Kurulu'nda son şekli verilen 6. AB Uyum Yasa Tasarısı bugün hükümet tarafından TBMM Başkanlığı'na gönderildi. Tasarıyla, Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesi yürürlükten kaldırılırken, farklı dil ve lehçelerde yayın serbestisi getiriliyor. Aynı tasarı ile cemaat vakıfları mal edilebilecek ve seçimlerde gözlemci bulunabilecek. Tasarının ayrıntıları şöyle: 22 maddeden oluşan tasarıyla yeni doğmuş çocuğun yaşam hakkının daha kuvvetli korunması ve ayrıca cezaların caydırıcığının sağlanması amacıyla, anası tarafından şeref kurtarmak amacıyla yeni doğmuş çocuğu öldürmesi durukmunda 4-8 yıl arası mahkumiyet cezası 6-10 yıl olarak değiştiriliyor. 6. uyum paketiyle 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 4. maddesi ile 5/6/1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1. maddesine eklenen fıkra hükümlerine göre, cemaat vakıflarına taşınmaz mal edinme ve taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunabilme hakkı tanınıyor. 4771 sayılı Kanunla 2762 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen altıncı fıkra ile bu vakıflara tasarrufları altında bulunan taşınmazların vakıf adına tescili için altı aylık bir süre getiriliyor. Bu sürenin, 9 Şubat 2003 tarihinde sona erdiği ve aynı fıkrada 2/1/2003 tarihli ve 4778 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 3. maddesiyle, cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmeleri için öngörülen izin makamı değiştirildiğinden, maddede belirtilen sürenin kısalığı da dikkate alınarak, ek sürenin tanınması sağlanıyor ve uygulamadaki duraksamaların giderilmesi amaçlanıyor. Dolayısıyla cemaat vakıfları yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay içinde tescil başvurusunda bulunabilecekler. Aynı tasarı çereçvesince 28/12/1993 tarihli ve 3959 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun'un ve Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu'nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun'un 2. maddesiyle, 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna eklenen 55/A maddesinin aynı kanunun geçici 1. maddesiyle sadece ilk genel yerel seçimlerde uygulanması hüküm altına alınıyor. Maddeyle, seçim dönemlerinde özel radyo ve televizyon yayınlarında uygulanacak düzenlemelere yer verilirken, bu düzenlemelerin sürekli olarak uygulanabilir hle getirilmesi amaçlanıyor. Ayrıca, 3959 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle 298 sayılı Kanuna eklenen 149/A maddesinin, aynı kanunun geçici 1. maddesiyle sadece ilk genel yerel seçimlerde uygulanması hüküm altına alınıyor. İlgili maddeyle, seçim dönemlerinde özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlarda uygulanacak düzenlemelere yer verilirken, bu düzenlemelerin sürekli olarak uygulanabilir hle getirilmesi amaçlanıyor. Öte yandan, maddenin ilgili fıkrasında düşünce ve ifade hürriyetinin genişletilmesi amacıyla, Yüksek Seçim Kurulunun veya yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunun maddede belirtilen yaptırım yetkisini uygulamadan önce, daha hafif nitelikte ve kademeli olarak belirtilen yaptırımların uygulanması hüküm altına alınıyor. SEÇİMLERDE GÖZLEMCİ Anayasanın ''Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları'' kenar başlıklı 67. maddesinin ikinci fıkrasında, seçimlerin açık sayım ve döküm esaslarına göre yapılacağı hükme bağlandığı hatırlatılırken, bu düzenleme ile Türkiye'nin üyesi bulunduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkiltı (AGİT) bünyesinde bazı Avrupa ülkelerinde, örneğin İspanya, Fransa ve Almanya'da olduğu gibi, ülke genelinde yapılan seçimlerin bu kuruluşça gönderilecek gözlemciler marifetiyle izlenmesi imkanı sağlandığı belirtiliyor ve AGİT İstanbul Zirvesi Kararları sonrasında Arnavutluk, Makedonya ve Rusya'ya Ülkemiz de gözlemci gönderdikleri gerekçelerde yer alıyor. Anayasada yer alan, seçimlerin açık sayım ve döküm esaslarına göre yapılması ilkesinin, uluslararası platformlarda da uygulanabilirliğini sağlamak amacıyla, Türkiye'de yapılan seçimlerin uluslararası gözlemciler tarafından izlenmesine yönelik düzenleme böylece hüküm altına alınıyor. ÇOCUKLARA İSTENİLEN İSİM KONULABİLECEK Tasarıyla farklı kültürlere veya örf ve detlere sahip vatandaşların, özel yaşamlarına ve aile hayatlarına ilişkin hürriyetlerinin korunması amacıyla, çocukların adlarının konulmasında, sadece ahlk kurallarına uygun düşmeyen ve kamuoyunu incitici nitelikte olan adların konulmaması hükme bağlanarak, bu konuda meydana gelen sınırlayıcı yorum ve uygulamaların önlenmesi öngörülüyor. Yine tasarıyla, 23/1/2003 tarihli ve 4793 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda değişiklikler yapılmak suretiyle, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin ve eki protokollerin ihlli, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilği belirtilerek, 4793 sayılı Kanun'la getirilen düzenlemelere paralel olarak, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin ve eki protokollerin ihlli, idar3 yargı alanında da bir yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilen düzenleme yapılıyor. Aynı tasarıyla 4778 sayılı Kanunun 37 nci maddesiyle, 16/6/1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 16. maddesinin dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılarak, müdafi ile görüşmede Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanması imkan dahiline alınıyor. Maddeyle, 4778 sayılı Kanun'da yapılan değişikliğe paralel olarak, 2845 sayılı Kanun'un 16. maddesinin kenar başlığında yer alan ''müdafi ile görüşme'' ibaresi çıkarılıyor. İBADETHANE AÇILMASI Tasarının 10. maddesiyle 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nda yapılan değişiklikle, farklı din ve inançlara sahip vatandaşların, ibadet hürriyetlerini din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde kullanmalarının sağlanması amaçlanırken, bu çerçevede imar planlarını tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçlar gözönünde tutularak lüzumlu ibardet yerleri açılabilecek. İl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirlerinin izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartı ile ibadethane açılabilecek. İbadet yeri imar mevzuatına aykırı olarak başka bir amaç için tahsis edilemeyecek. Bu maddeye ke bir madde olarak apartmanların altında ibadethane açılması öngörülüyordu ancak bu hüküm metinden çıkarıldı. Tasarıyla 23/1/1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu'nda yapılan değişiklikle, düşünce ve ifade hürriyetinin kısıtlanmaması sebebine dayalı olarak, sınırlama hllerinin azaltılması amaçlanıyor. Buna gerekçe olarak da, Anayasa'nın başlangıç kısmında ve özellikle 2. maddesinde belirtilen esaslara bağlı kalınması gerektiği gösteriliyor. Ayrıca 3257 sayılı Kanun'da geçen denetleme kurulunun kuruluş amacı, oluşumu ve çalışma alanları dikkate alınarak, ayrıca kurulun kararları açısından tek rakamlı temsilin gerekliliği de göz önünde tutularak, ''Mill3 Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'' ibaresi madde metninden çıkarılıyor. Aynı tasarıyla ''Bakanlık veya mülk3 idare amirlerince yapılacak herhangi bir denetim sonucunda eserin Cumhuriyet'in Anayasa'da belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve kamu yararına aykırı bulunması hlinde eser yasaklanır ve kanuni takibat açılması hükme bağlanıyor. Aynı tasarıyla 22/11/1990 tarihli ve 3682 sayılı Adl3 Sicil Kanunu'nun, arşiv kayıtlarının verilme şartını düzenleyen 9. maddesine, özel kanunların yasaklılıkları düzenleyen madde metinlerinde ''affa uğramış olsalar bile'' kaydı taşıyan engel suçlara ilişkin bilgilerin, Adl3 Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nce arşivlenerek, gerektiğinde ilgili yerlere verilmek üzere saklanması ihtiyacından doğan kanuni boşluğun giderilmesi amacıyla yeni bir fıkra eklenmiştir. FARKLI DİL VE LEHÇELERDE YAYIN Yine aynı tasarıyla 4771 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle, 13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü cümlesine getirilen, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması imkanının, uygulamada tereddütlere yol açmaması ve bu alanda tekel oluşturulmasının önüne geçilmesi amacıyla, bu yayınların hem kamu hem de özel radyo ve televizyon kuruluşları vasıtasıyla yapılması yasal güvenceye kavuşturuluyor. SEÇİM YASAĞI Tasarıyla 3984 sayılı Kanun'un 32. maddesinde yapılan değişiklikle, gelişmiş ülkelerin seçim sistemlerine ve seçim dönemi yayınlarına ilişkin hükümlere paralel olmak üzere, düşünce ve ifade hürriyetinin genişletilmesi amacıyla, seçim dönemlerindeki yayın yasağının, seçim gününden önceki yirmidört saat olmak üzere daraltılması amaçlanıyor. Aynı tasarıyla 4771 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (A) fıkrası değiştirilmek suretiyle 17/2/2000 tarihli ve 4533 sayılı Gelibolu Yarımadası Tarihi Mill3 Parkı Kanununda yer alan idam cezalarının da genel düzenlemeye paralel olarak müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülüyor. TERÖRLE MÜCADELE KANUNU'NUN 8. MADDESİ KALKIYOR Yine aynı düzenleme ile 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun eş, kardeş veya füruundan birini zina hlinde yakalamada suç işlenmesi hlinde faile verilecek cezaları gösteren 462. maddesi yürürlükten kaldırılıyor. Böylece kanundaki özel bir tahrik hali olarak düzenlenen bu hüküm yerine, Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinde düzenlenen genel tahrik maddesinin uygulanması olanaklı hale getiriliyor. Aynı madde ile Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesi yürürlükten kaldırılırken, devlet bölünmezliği aleyhine propaganda suçu düzenleniyor. Buna gerekçe olarak da şu ifadelere yer veriliyor: ''Anayasanın ''Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti'' kenar başlıklı 26. maddesinde, herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla açıklama ve yayma hürriyetine sahip olduğu hükme bağlanmıştır. İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin 10. maddesinde her ferdin ifade ve izhar hakkına sahip olacağı ifade edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, bu hürriyetin kısıtlanmasında makûl ve ölçülü davranılması, demokratik bir toplumda gerekli bir tedbir olması ve genel yarara yönelik meşru amaçlara uygun olması ölçütleri aranmaktadır. Batı ülkelerine bakıldığında, propaganda suçları terör eylemi kapsamında değerlendirilmemektedir. Zira terör, siyas3 şiddetten ibarettir. İçinde fiilen şiddeti barındırmayan eylemler, terör eylemini oluşturmazlar. Örneğin Fransa'da terör eylemi olarak kabul edilen fiiller üç grup altında toplanmıştır. Fransız Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 706-16. maddesine göre, korku ve terör yaratmak suretiyle kamu düzenini ağır bir biçimde bozmak amacıyla işlenen fiiller, terör eylemi olarak adlandırılmıştır. Fransız hukukuna göre, hayata vücut bütünlüğüne ve bireysel özgürlük aleyhine işlenen suçlar, madd3 zarar meydana getiren ve genel tehlike yaratan suçlar ile terör eylemlerinin hazırlığını teşkil eden suçlar, terör suçu olarak adlandırılmaktadır. 1994 tarihli yeni Fransız Ceza Kanununun IV. Kitabının ''Terörizm'' başlığını taşıyan II. babında terör eylemleri sayılmıştır. Fransız Ceza Kanunu'nun 421-1 il 421-4 maddelerinde hangi eylemlerin terör eylemi sayılacağı belirtilmiştir. İspanya Ceza Kanunu'nun 260. maddesinde terör suçları ve patlayıcı maddeler bulundurma fiilleri cezalandırılmıştır. Almanya'da terör kavramının tanımı yapılmamıştır. Ağır suçların işlenmesini amaçlayan örgütlerin kurulmasını cezalandıran Alman Ceza Kanunu'nun 129. maddesindeki suç kalıbında da faaliyette bulunanların saiki nazara alınmamıştır. Fakat kanunun gerekçesinde belli fiillerin Anayasaya uygun düzeni değiştirmek amacıyla işlenmesi hali, bir amaç olarak değerlendirilmiştir. Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesinin yürürlükten kaldırılması ile ülke bütünlüğünün korunması bakımından bir boşluk doğmayacaktır. Türk Ceza Kanunu'nun 311. maddesi gereğince, 8. maddesinin yürürlükten kaldırıldığında boşluk doğması bir tarafa, ülke bütünlüğü aleyhine propaganda suçu daha ağır bir cezayla cezalandırılabilecektir. Öte yandan, Türk Ceza Kanunu'nun 312. maddesinin ikinci fıkrası doğrudan olmasa da dolayısıyla mill3 birliği, mill3 bağlılığı koruyan bir hükümdür. Ancak, din, dil, ırk ve bölge farklılarının vurgulanması hlinde fikr3 içtima kuralları (TCK m.79) gereğince, Türk Ceza Kanunu'nun 312. maddesinin ikinci fıkrası hükmü de uygulanabilecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yakalanan kişiye gözaltında bulunduğu süre içinde avukat yardımından faydalanma hakkı tanınmadan alınan ifadelerin, yargılama safhasında delil olarak kullanılması, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin adil yargılamaya ilişkin 6. maddesinin ihlli niteliğinde görüldüğünden, bu tip kararların önüne geçilebilmesi bakımından, yakalanan veya tutuklanan şahısların haklarına ilişkin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 135 ve devamındaki maddelerdeki hükümlerin, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin görevine giren suçlarda da uygulanması bakımından 2845 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrası, 2/1/2003 tarihli ve 4778 sayılı ''Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun''un 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bu düzenleme karşısında 3842 sayılı Kanunun 31. maddesinin birinci fıkrasındaki hükmün yürürlükten kaldırılması gerekmektedir. Bu nedenle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ''Sanığın tutuklanması ve tutuklama müzekkeresinin şekli'' kenar başlıklı 106. ''Tutuklunun sorguya çekilmesi'' kenar başlıklı 108., ''İfade ve sorgunun tarzı'' kenar başlıklı 135., ''Yakalananın veya sanığın müdafi seçimi'' kenar başlıklı 136., ''Baronun müdafi tayini'' kenar başlıklı 138., ''Yakalanan kişi veya sanığın birden fazla olması halinde savunma'' kenar başlıklı 142., ''Müdafiin dava evrakını tetkiki'' kenar başlıklı 143. ve ''Müdafi ücreti'' kenar başlıklı 146. maddelerinin Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağına ilişkin 3842 sayılı Kanun'un 31. maddesinin birinci fıkrasının yürürlükten kaldırılması amaçlanmıştır''. Yine aynı tasarıya eklenen geçici madde ile kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce verilen kararlar hakkında uygulanacağı hükme bağlanıyor. Ayrıca, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kesinleşmiş olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ilişkin yargılamanın yenilenmesi istemlerinin, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacağı da ayrıca hükme bağlanıyor. TASARININ GEREKÇESİ 18 madde olduğu öğrenilen tasarının genel gerekçesinde ise şu ifadelere yer veriliyor: ''Avrupa Birliği'nin 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan toplantısı ile yeni bir boyut kazanan Türkiye'nin Avrupa Birliği adaylığı sürecinde, yerine getirmesi gereken yükümlülüklerin başında, kamuoyunda ''Kopenhag Kriterleri'' olarak tanımlanan siyasal kriterleri, kendi iç hukukunda tam anlamıyla gerçekleştirecek kanun3 düzenlemeleri yerine getirmesi gelmektedir. Bu bağlamda, aday ülkeler yönünden ayrı bir şekilde düzenlenen ve her aday ülkenin yerine getirmesi gereken değişikliklerin yer aldığı ve ülkemizle ilgili olarak 4 Aralık 2000 tarihinde onaylanan ''Katılım Ortaklığı Belgesi''nin, ''düşünce hürriyeti, gözaltı süreleri, toplantı ve örgütlenme hürriyetleri ile insan hakları ihlllerini engelleyecek kurallar''la ilgili olarak, hukukumuzda değişikliklerin yapılmasının gerektiği ifade edilmiştir. Ülkemiz yönünden, katılım ortaklığı belgesinde yer verilen konuların hukukumuzda ne şekilde düzenlenebileceğini öngören 19 Mart 2001 tarihli ve 2001/2129 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla kabul edilen ''Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı''nda da, Kopenhag Siyas3 Kriterlerine uyum sağlama bakımından bu düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ilke olarak benimsenmiştir. Bu bağlamda, 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunla, başta temel hak ve hürriyetler olmak üzere, Anayasanın birçok maddesinde değişiklik yapılarak, demokratikleşme ile temel hak ve hürriyetlerin Avrupa Birliği ülkelerinin mevzuatına paralellik sağlanması bakımından önemli bir adım atılmış, ancak bu değişikliklerin çeşitli kanunlar boyutunda gerçekleştirilmesi zorunluluğu da ortaya çıkmıştır. Bu gerekçelerle yapılan çalışmalar sonucunda, 6/2/2002 tarihli ve 4744 sayılı, 26/3/2002 tarihli ve 4748 sayılı, 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı, 2/1/2003 tarihli ve 4778 sayılı ve 23/1/2003 tarihli ve 4793 sayılı Kanunlarla mevzuatımızda yer alan çeşitli kanunlarda değişiklik yapılarak, ülkemizin bu konudaki kararlılığı ve iradesi ortaya konmuştur. Kanun Tasarısı, bir yandan Anayasa'da yapılan değişikliklere uyum sağlanması, diğer yandan Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı çerçevesinde yapılması gerekli tedbirlerle ilgili olarak çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması amacıyla hazırlanmıştır''. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:08

İLGİLİ HABERLER