KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA - KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Rumlarla anlaşma sağlayamadıkları takdirde Türkiye ile Dışişlerini birleştirme hazırlığı yapıyor ve KKTC-Türkiye bütünleşmesinin hem Türkiye, hem de Kıbrıs'ın Avrupa Birliği üyeliğini hızlandıracağına inanıyor.
Denktaş bu açıklamayı yoğun temaslarla geçen son Ankara ziyaretinin ardından, Radikal'in yazılı soruları üzerine yaptı.
Denktaş'ın BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın daveti üzerine 6 Eylül'de Paris'te Annan ve Kıbrıs Rum Hükümeti Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides ile bir araya gelecek olan Denktaş'ın Ankara ziyaretinde önemli bir program vardı. Denktaş ve Başbakanı Derviş Eroğlu, Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel ile 28 Ağustos saat 18.30 sularında Başbakanlık Konutu'nda bir toplantı yaptılar. Toplantı sonrasında ayrıntılı bir açıklama gelmedi. Yalnızca Denktaş'ın Ada'ya dönerken gazetecilerin soruları üzerine sarf ettiği "Çözümsüzlük olursa Türkiye ile birleşme olabilir" türünden ayrıntıya girmeyen sözleri vardı.
Denktaş'a sorularımız arasında "Bu toplantıda neler konuşulduğu, 'sorun çözülmezse ilhak' planının gündeme gelip gelmediği, bakanlık birleşmelerinin konuşulup konuşulmadığı ve bu fikrin Türkiye' den mi, yoksa KKTC'den mi çıktığı' da bulunuyordu. Denktaş'a ayrıca, bu hazırlıkların 6 Eylül toplantısı öncesinde harekete geçmeyi içerip içermediğini ve acaba bu tepkilerin Paris toplantısına Klerides ile
eşit taraf muamelesi görmeme endişesinden mi kaynaklandığını da sorduk. işte Denktaş'ın yanıtları:
"Konu ilhak değildir. Konu, Rumlarla anlaşma olmadığı takdirde ve AB buna rağmen 1960 tarihli uluslararası anlaşmaları da çiğneyerek 'Kıbrıs' dediği Rum idaresini üye yaptığı bir durumda, KKTC'nin Türkiye ile yeni ve daha sıkı bir işbirliğine girme meselesidir. Rumların AB ile yapacakları işbirliğine benzeyen, ona denk bir işbirliğinin başlatılmasıdır. Rum'un sahte 'Kıbrıs hükümeti' unvanı peşinden azınlık olarak AB'ye sürüklenmemiz ve Rumların 1963 yılından bu yana etkisiz hale getirmeye çalıştıkları Garanti ve İttifak Antlaşmaları' nın etkisiz hale getirilmesinde onlara yardımcı olmamız beklenemez. Bu anlaşmalar Lozan'da kurulmuş olan Türk-Yunan dengesini Kıbrıs'a ve bu bölgeye yaymış olan antlaşmalardır. Rum tarafının AB'ye üyelik için yaptığı tek yanlı müracaat bu dengeyi bozarak Kıbrıs'a sahip çıkmak içindir. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Bizim için öncelik uzlaşmadır. Rumların önceliği, uzlaşma olmadan AB üyeliğidir."
'AB yanlışa devam ederse'
"AB yanlışa devam eder ve 'Kıbrıs'ı uzlaşma olmadan üye yaparsa, seçeneklerden bir tanesi, egemenliğimizi kabul edip anlaşmış olsalardı Rumlarla ortaklaşa yürüteceğimiz bazı fonksiyonları, bu kez Türkiye ile müştereken yürütmektir. Türkiye AB'ye girinceye kadar bu böyle devam eder. Türkiye AB'ye girdikten sonra bizim de AB bünyesinde daha sağlam bir zeminde Kıbrıs'ta Rumlarla anlaşmamız daha kolay olur. Dışişleri bu müşterek idareye uygun bir konudur. Bugüne kadar Rumlar sahte 'Kıbrıs Cumhuriyeti' adı altında KKTC'nin dış temaslarını ambargo altında tutabilmişlerdir. Ve temaslarımızın çoğunu Türk Dışişleri kanalı üzerinden yapmak mecburiyetinde kaldık. Rum tarafı tek yanlı olarak AB'ye alınırsa, Türkiye ile Dışişleri ve diğer konularda bir protokol dairesinde, bunları tanzim etmemizin kimseye zararı olmaz. Normal hayat ve yaşam KKTC halkının da hakkıdır. Kıbrıs'ın tek yanlı AB üyeliği karşısında alınabilecek tedbirler karşılıklı temaslarla üretilmekte, incelenmekte ve gelişmelere göre tanzim edip sıralanmaktadır. Sonuçlar müşterektir."
Burada biraz durmakta yarar var. Denktaş'ın sözlerini özetlemek gerekirse, AB' nin diyelim aralık Kophenag Zirvesi'nde ya da Türk-Rum uzlaşmasının sağlanmasından önce herhangi bir zamanda, Rum hükümetini Kıbrıs'ı temsilen üye alması durumunda, KKTC ilk adım olarak Dışişleri'ni Türk Dışişleri'ne bir protokolle birleştirecek. Bunu, Kıbrıs Rumlarının AB üyeliği nedeniyle artık Ada dışında yaşama hakkı kalmadığı için yapmayı düşünüyor.
Bu planın toplantılarda KKTC tarafını Türk Dışişleri'nin temsil edip etmeyeceğini içerip içermediği belli değil. Ancak planlamanın Türk Dışişleri'yle birlikte yapıldığı ve 28 Ağustos'ta planın ayrıntılarının ele alındığı anlaşılıyor. Denktaş'ın "Sonuçlar müşterektir" sözü önemli. Çünkü bu, Türkiye'nin tıpkı 1974 askeri müdahalesinde olduğu gibi, bu girişimin sonuçlarını göze almış olduğuna işaret ediyor.
'Tehdit değil, teşhis istiyoruz'
Denktaş, "39 yıldır çözülemeyen sorunun çözümü için, önce doğru teşhis edilmeli" diyor ve halen altıncı turu devam eden ikili görüşmelerin nerede düğümlendiğini şöyle açıklıyor:
"Bunun teşhisi konmadan devam eden görüşmeler, Rumların 'Kıbrıs hükümeti her şeyiyle vardır. Kıbrıs Cumhuriyeti dağıtılamaz' noktasında düğümlenmektedir.
Bizim için çözüm, Rumların 1963'te ortaklık Cumhuriyetini silah zoruyla Rum Cumhuriyeti'ne dönüştürmek eylemi neticesi ikiye bölünmüş olan Kıbrıs'ta, yine eşit ve egemen tarafın yeni bir ortaklıkta birleşmeleridir. Rum tarafı ortaklık kelimesine bile itiraz etmekte, varılacak anlaşmanın var olduğunu varsaydıkları Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bünyesine bizi, yeni bir anayasayla monte etmek istemektedirler. 'Biz yeni bir kâğıt anlaşması istemiyoruz. Size güvenmiyoruz. Anlaşma, 39 yıllık gerçekler kaale alınarak iki egemen halkın, müşterek, uluslararası şahsiyeti olan bir ortaklık kurmasıyla mümkün' diyoruz "Bunun panzehiri, çözümün anahtarı, KKTC'nin Rumlarınki kadar de facto (veya de jure) bir varlık olduğunun kabul edilmesi (özellikle AB ve BM Genel Sekreteri tarafından) ve KKTC makamlarına eşit muamele yapılarak, uluslararası toplantılarda KKTC tarafını da dinlemeden Kıbrıs'la ilgili kararlar çıkarılmamasıdır. AB'nin Kıbrıs'la ilgili olarak aldığı her karar uluslararası anlaşmaların inkârı ve Kıbrıs Türklerinin insan haklarının, demokrasinin inkârı anlamına gelmektedir. Hal böyle iken Rumlara 'Meseleyi hallet öyle gel' demeyen AB'nin Akdeniz'de en büyük soykırımı önleyen Türkiye'ye 'Kıbrıs meselesini hallet de gel' demesini Kıbrıs meselesini bilenler asla kabul edemez. Biz bu nedenle AB'den teşhis istiyoruz. Tehdit değil, teşhis! Her iki tarafın eşit şartlarda dinlenmesini istiyoruz. Tek yanlı kararlarla mahkûm edilmek değil."
'Anlayış bekliyoruz'
"Paris toplantısı BM Genel Sekreteri açısından gelişmelere bir bakış ve değerlendirme, bizim açımızdan genel sekretere zorlukları anlatma ve müşterek yollar arama toplantısı olacaktır. BM ile ilgili toplantılarda eşit tarafız. Eşit muamele görüyoruz. Davetler liderlere yapılır; cumhurbaşkanı unvanı kullanılmaz. Her iki taraf için de bu geçerlidir. Ancak bunca yıl uygulanan bu metot, meseleye teşhis konmadığı ve toplantı salonu dışında Rum tarafı 'meşru hükümet' olarak her avantajı elde ettiği için pratikte bir yere varamıyoruz. Biz rahatsız değiliz. Takip edilen yöntemle ve Rum tarafına 'meşru Kıbrıs hükümeti', bize 'cemaat' muamelesi yapıldığı sürece Rumların yeni bir ortaklık kurmaya ihtiyacı olmadığını açıklıyoruz. Anlayış bekliyoruz."
'Birleşme üyeliği hızlandırır'
Peki 28 Ağustos toplantısında ABD'nin Kıbrıs Rum hükümetinin AB'ye tek taraflı olarak üye alınması ve ABD'nin Kıbrıs konusunda Türkiye ile AB arasında uzlaşma girişimleri söz konusu olmuş muydu? Rauf Denktaş bu konuda ABD'nin tutumunu nasıl değerlendiriyor?
"ABD de, AB ülkeleri de yardımlarını BM Genel Sekreteri'nin yürüttüğü görüşmeler çerçevesinde yaptıklarını söylüyor. Meseleye Kıbrıs teşhisi koymaktan kaçınıyorlar. 1964'te aldıkları ve tefsir suretiyle Kıbrıs'a, Rum'a mal ettikleri arkaik kararlarla vakit geçiriyorlar. Ankara'da bu konular gündeme gelmedi. Rum tarafının tek yanlı AB üyeliği konusunda AB üyeleri arasında ciddi tereddüde düşenler vardır. Gerçekler etkili oluyor."
Türkiye'yi engeller mi?
Ve daha da önemlisi, Rumların AB'ye tek taraflı üye alınması durumunda KKTC ve Türkiye'nin ilk aşamada Dışişlerini birleştirilmesi, sonra da bütünleşmeleri, olabilirse yeni bir Kıbrıs'ın ve Türkiye'nin AB üyeliğini engelleyici olur mu?
"Bence çözümü hızlandırıcı olacaktır. AB tek bir Kıbrıs istiyor. AB Kıbrıs Türklerinin Rumlara boyun eğmesini bekledi. Belki hâlâ bekleyenler de vardır. Bunun mümkün olamayacağını gördükleri an, KKTC'nin de AB'ye katılım şartlarını düşüneceklerdir. Şimdiden KKTC'ye Rumlardan ayrı yardım formüllerini düşünmeye başladılar. Sağlam durursak, AB'de eşit şartlarda birleşme mümkün olur, hem de Türkiye ile birlikte, 1960 uluslararası anlaşmalarının öngördüğü şekilde."
Ankara ne diyor?
Kıbrıs'ta gelinen son durum üzerine Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel şunları söylüyor:
"Kıbrıs Türkleri açısından olmazsa olmaz bir koşul var: Eşit egemenlik hakkı ve bu hakkın kullanılabilmesi. Ancak devreye girmeye çalışanlar, ilk aşamada Türk tarafının çıkarına bir öneride bulunup, sonra egemenlik hakkını geçersiz kılıcı girişimler sergiliyor. Dolayısıyla biz iki liderin görüşmeye devam etmesini destekliyor, ancak diğer tarafları (Gürel burada 'Örneğin AB, ABD, ya da İngiltere gibi mi?' sorumuza, 'mesela' yanıtını veriyor) çözüme katkı sağlayıcı görmüyoruz."
Peki Kıbrıs'ın ve Türkiye'nin AB üyeliğinin birlikte ele alınıp yürüyeceği bir zemin bulunabilir mi?
Gürel "Olabilir ama koşullara bağlı" diyor. Açıkça söylemese de bunda 28 Ağustos toplantısına girmeden önce Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'dan aldığı bir telefonun payı olduğu anlaşılıyor. Bu görüşmenin ayrıntıları ve sonuçları da yakında ortaya çıkacaktır.
(MURAT YETKİN/RADİKAL)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:00