Gündem
  • 4.5.2005 10:05

İŞTE, İSVİÇRE''NİN HALAÇOĞLU HAKKINDA TUTUKLAMA KARARI ÇIKARMASININ GERÇEK NEDENİ...

ENGİN ARDIÇ''IN AKŞAM''DAKİ YAZISI: ADAMLARIN ASIL DERDİ BİZİMLE DEĞİL Profesör Yusuf Halaçoğlu ''sözde Ermeni soykırımı yaptığımızı'' reddetmiş, İsviçre''de bir savcı da soruşturma açmış!... ''O adam buraya gelirse tutuklarım'' diyor. Biz de bir yandan ''hani nerede kaldı sizin düşünce özgürlüğünüz'' diye kızıyoruz, bir yandan da ''gidersek adiyiz, sıkıysa sen gel de burada tutukla'' havalarına giriyoruz. Adamların ceza kanununun 261. maddesinin ''b'' fıkrası, ''soykırımı ya da insanlığa karşı yapılmış bir katliamı reddetmeyi, hafif ya da haklı göstermeyi'' suç sayıyor. Biz de zaten bunu eleştirmiyoruz, Ermeni meselesinin de bu kapsama alınmasına bozuluyoruz. Bu mesele kesin bir açıklığa kavuşmamıştı, sözü tarihçilere bırakır gibi yapmıştık ya!... O zaman Belçika''ya da kızalım, çünkü o ülkede de sekiz sene önce çıkarılan bir yasaya göre aynı suç geçerli... Şimdi bir milletvekili yasa kapsamının genişletilmesi ve Ermeni işinin de buna katılması için teklif verdi... Buna göre, yalnız Nazi soykırımı değil şu Ermeni meselesinde de ileri geri konuşanlar bir yıla kadar hapis ve 8 bin Euro da para cezası yiyecekler... Gitti Yusuf Hoca''nın kimbilir kaç aylık maaşı! İsviçre AB''ye üye değil, hadi bizi pek ırgalamadı diyelim ama Belçika üye... Bunu neye dayandırıyorlar? Avrupa Parlamentosu''nun taa on sekiz yıl önce aldığı bir karara... Buna göre bu parlamento ''Ermeni soykırımını'' kabul ediyor! Üye ülke meclisleri de bu yönde yasalar çıkarıyorlar, ''ana meclise'' uyum sağlamaya çalışıyorlar, hepsi bu. Biz Avrupa Birliği''ne girmek, yani bu parlamentoyu kendi meclisimizin üstünde kabul etmek istiyoruz (yaa, bunun farkında mıydınız?) ama bu kararını tanımıyoruz! Eee, nasıl olacak bu üyelik işi peki? Olmayacak. Biz de başka bir şey yazmamıştık zaten. Aslında, adamların derdi salt bizimle değil. Bu yasalar, son yirmi yıldır pek fazla ayyuka çıkan ve ''holocaust revisionism'' denilen akıma karşı sert bir tedbir olarak düşünüldü. ''Yahudi soykırımının yeniden gözden geçirilmesi'' diye tercüme edebileceğimiz bu akım, kabaca ''canım, birçok Yahudi de toplama kamplarında ölmüştür tabii ama hastalıktan falan, yani doğal nedenlerden'' diyor! Krematoryumlar, yani fırınlar varmış ama orada ''mikrop saçmasın diye'' yani ''hijyenik'' nedenlerden ötürü, şu ya da bu şekilde ölenlerin cesetleri yakılıyormuş... Mecburiyetten... Hatta, Birkenau kampında SS''lerin kaçarken havaya uçurdukları fırınların izlerine bakıp ''hani fırın, ben göremiyorum, siz görebiliyor musunuz'' diye pişkinlik edenler bile çıktı. Yani yüzlerce görgü tanığı da hiçe sayıldı! Bu akımın başını Profesör Robert Faurisson derler bir herif çekti. Sonra bazı İngiliz ve Amerikan politikacıları, gazetecileri ve yazarları da takıldılar, David Irving, David Duke, Leonard Jeffries gibi adamlar. Hatta, Almanya''da aynı görüşü savunan Ernst Zündel adında bir Neo-Nazi bu yüzden kodese bile tıkıldı. Bizdeki temsilcisi, Harun Yahya takma adıyla kitaplar yazan Adnan Hoca oldu. Çünkü bizim dinciler bu yeni akımı çok sevdiler ve benimsediler. İslamcılık gayreti, onları önce İsrail devletinin politikalarına karşı çıkma noktasından alıp İsrail devletinin bizzat kendisine ve varlığına düşmanlık etmeye, oradan da bütün Yahudi milletine kin ve nefret duymaya götürdü. Dinci olmayan fakat Arap milliyetçisi Cemal Abdünnasır da, İsrail''e karşı ''ipten kazıktan kurtulma fakat artık moruklamış eski SS''lerden'' yararlanmakta bir sakınca görmemiş, Mısır ordusunda onları askeri danışman olarak istihdam etmişti! Bu doğru bir tutum mudur, sözde Türk düşünürleri? Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:01

İLGİLİ HABERLER