
İŞTE SINIRDA VURULAN TÜRK ÇOCUĞU VE MISIR-İSRAİL-TÜRKİYE HATTINDAKİ İNSANLIK DRAMI!..
Babasıyla birlikte İsrail’e kaçak girmeye çalışırken sınırda vurularak yaralanan küçük Sergen’in hikâyesi, Türkiye-Mısır-İsrail hattındaki kaçak işçi dramının acıklı sayfalarından biri. Sergen’i, Mısır’da tedavi gördüğü hastanede bulduk.
‘Bizi tuttukları Bedevi evinden sabah 5.30’da kasalı bir arabayla İsrail sınırına doğru yola çıktık. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra araçtan inerek sınırı koruyan Mısırlı askerleri gözetlemeye başladık. Az sonra gelen işaretle, tel örgülerle çevrili sınıra doğru hızla ilerledik. Tam karşı tarafa geçmek üzereyken vurulduğumu gördüm ve yere düştüm.”
İki haftadır yanında hiç kimsesi olmadan kaldığı hastanede halasını karşısında görünce yeniden hayata dönüyor 9 yaşındaki Sergen İ. İsmailiye Üniversite Hastanesi’nden taburcu olmak üzereyken ziyaretine gittiğimiz küçük Sergen, tüm olumsuzluklara rağmen Mısırlıların da gösterdiği yakın ilgiyle tüm olup bitenlerin üstesinden kolayca gelmiş görünüyor.
BENİ BURADA KİMSE BULAMAYACAK
24 saat yanı başında bekleyen polisler, Sergen’in hizmetçisi gibi hareket ediyor. Kimi, telefonunu oyun oynaması için Sergen’e veriyor, kimi suyunu tedarik ediyor. Yan odalardaki hastalar ise bir an yalnız bırakmadıkları bu küçük misafirlerinin gitmesine üzülüyor âdeta.
Fakat küçük Sergen, bir yetişkinin bile zor kaldırabileceği bu travmatik durumu kolayca atlatmış görünmesine rağmen, vakit kaybetmeden ülkesine dönmek için can atıyor.
İsmailiye’ye doğru giderken önce halasından dinliyoruz tüm olup bitenleri… İsmini açıklamak istemeyen halası ilk ziyaretinde Sergen’in kendisine söylediği, “Beni burada kimse bulamayacak diye düşündüm hep.” sözünün etkisinde halen. Olayların bu şekilde gelişmesi kendisini çok üzüyor. Abisinin Mısır üzerinden İsrail’e gideceklerini söylediğini, ancak bunun kaçak yollardan olacağını aileden hiç kimsenin bilmediğini ve tahmin dahi etmediğini ifade ediyor.
Sergen’in babası yaklaşık 15 yıl önce İsrail’e çalışmaya gidiyor ve on yıl önce de evlendikten sonra bu ülkeye yerleşiyor. İki çocuğu oluyor, bir süre sonra Sergen’i alarak Türkiye’ye geliyor. Ve Türkiye’de okumaya başlıyor Sergen. Babası ise bir süre sonra İsrail tarafından sınır dışı ediliyor. Ancak oturumunun yanmaması için İsrail’i terk edemeyen annesini görmek isteyen Sergen, bir süre sonra babasıyla Mısır’a geliyor. Babası, buradan kaçak yollardan İsrail’e girmeyi deniyor.
Son yıllarda özellikle İsrail sınırında Mısır polisi tarafından vurulan Sudanlı, Etiyopyalı, Eritrelilerin haberleri dünya basınında yer alırken, aniden arka arkaya Türklerle ilgili iki vaka geliyor önümüze. Birinde Sergen ve babasının başına gelenler, diğeri ise vurularak öldürülen Şuayb Tirink olayı.
Daha önce başta inşaat ve lokantacılık sektörleri olmak üzere çok sayıda Türk’ün çalışmak için akın ettiği İsrail, son yıllarda kaçak işçi sayısına büyük bir sınırlama getiriyor ve yakalanan bu işçileri sınır dışı ediyor. Fakat İsrail ile bağlantısı olanlar, bir şekilde bu ülkeye dönmek için yasak yollara başvuruyor. Bu da bu tür kaçak girişleri organize eden mafyanın ekmeğine yağ sürüyor. Dokuz yaşındaki Sergen de hem İstanbul’dan çıkışta hem de Mısır’da tanımadığı ve bilmediği kişilerin kendilerine yardımcı olduğunu ve Mısır’a indikleri ilk akşam lüks bir otelde misafir edildiklerini söylüyor.
BEDEVİ EVİNDE 12 TÜRK VARDI
Ertesi gün çölün ortasında (Sina Çölü’nü kastediyor) Bedevilere teslim edildiklerini söylüyor Sergen: “Bedevilerin evine gittiğimizde 7 Türk ve 3 Moldovalı idik. Orada iki aydır evde tutulan 5 Hataylı da vardı. Evden çıkmamız kesinlikle yasaktı. Ancak akşamları biraz olsun dışarıyı görebiliyorduk, diğer vakitler hep içerde hapis tutuluyorduk. Ancak bize muameleleri iyiydi Bedevilerin. Hepsi silahlıydı. Küçük çocukların elinde bile kaleşnikoflar vardı. Bize iyi bakıyorlardı. Her gün tavuk kesiyorlardı, et yiyorduk. Ama kuralları çok sertti, kesinlikle dışarı çıkmayacaktık.”
Çok iyi İbranice bilen babasının Bedevilerle İbranice anlaştığını söylüyor Sergen. Üç gün kaldıktan sonra başlarında bir Bedevi rehberle sınıra doğru yola çıkıyorlar. Kapalı kasalı bir arabaya bindiriliyorlar ve sınıra yakın bir yerde indiriliyorlar.
Sina Yarımadası, 1979 tarihli Camp David Anlaşması’na göre, çok hafif silahlarla donatılmış Mısır polis gücü tarafından korunuyor. Mısır bu anlaşma maddelerinin değiştirilmesini ve özellikle de terörist eylemleri durdurmak, İsrail’e kaçak geçişleri engellemek, Gazze’ye tünellerle geçişleri durdurabilmek için daha fazla birlik ve daha fazla silahın Sina Yarımadası’na sevk edilmesini istiyor. İsrail ise uluslararası bir birlik tarafından denetlenen sınıra Mısır’ın daha fazla ‘yığınak’ yapmasına karşı çıkıyor.
Sergen ve yanındakiler, sınıra yakın bölgede araçtan indikten sonra bir süre oyalanıyorlar. Sınır boyunca yürüyüş yapan polisleri izliyorlar ve fırsatını buldukları bir anda da sınırın karşı tarafında işbirlikçileri bulunan Bedeviler telleri keserek, kaçakların geçişini sağlıyor.
DİĞERLERİ SINIRI GEÇTİ, O VURULDU
Babasının elini tutarak hızla tellere koştuklarını söylüyor Sergen. Diğerleri sınırı geçiyor; fakat Sergen vurularak olduğu yere yığılıyor. Babası sırtlayarak karşı tarafa geçirmeye çalışıyor; ancak polisler yetişiyor ve silah doğrultarak teslim olmalarını söylüyor.
Bundan sonra Sergen için hayati bir koşuşturma başlıyor. Babası tutuklanarak polis merkezine götürülürken, küçük Sergen arkası açık polis arabasıyla battaniye üzerinde El Ariş Devlet Hastanesi’ne kaldırılıyor. Daha sonra da Süveyş Kanalı kenarındaki İsmailiye şehrinde bulunan Üniversite Hastanesi’ne naklediliyor.
5 saatten fazla süren ameliyat sonrası kalçasından girerek göbeğine saplanan kurşun veya kurşunlar çıkarılıyor. Ve birkaç gün sadece serumla, daha sonra da yoğurtla besleniyor.
Sergen’in Türkiye’deki ailesi tüm olup bitenlerden habersizdir. Fakat İsrail’de bulunan annesi, “baba-oğulun İsrail’e giremediği” haberini Türkiye’ye ulaştırıyor. Sergen’in halası Mısır’da iki Türk’ün İsrail’e geçmeye çalışırken vurulduğu haberleri üzerine Kahire Büyükelçiliği ile temasa geçiyor; ancak sağlıklı bir haber alamıyor. Ve son çare olarak Zaman Gazetesi vasıtasıyla yeğeninin vurulduğunu ve İsmailiye Üniversite Hastanesi’nde yatırıldığını öğreniyor.
Türk elçiliğinin bilgilere ulaşma konusunda bu kadar ‘yetersiz’ kalmasını anlayamadığını ifade eden Sergen’in halası, yaklaşık iki hafta sonra net bilgilerin kendisine verildiğini öne sürüyor. Türkiye’nin Kahire Büyükelçiliği yetkilileri ise gecikmenin sebebinin Mısır makamları olduğunu belirtiyor.
TÜRKİYE’NİN İMAJI ZEDELENİYOR
Cenazesini almaya geldikleri Şuayb Tirink’in yakınları ise resmî işlemlerin iki haftaya yakın sürdüğünü, tüm bu süre boyunca büyükelçilikle birlikte yoğun bir çaba sarf ettiklerini belirtiyor. Tıpkı Sergen gibi, Şuayb Tirink de bir grupla birlikte İsrail’e girmek üzereyken vuruluyor ve Sergen gibi El Ariş Hastanesi’ne kaldırılıyor. Hatta polise gerekli tüm bilgileri de veriyor; ancak bir süre sonra hayatını kaybediyor.
Tüm bu olup bitenlerin Türkiye’nin imajını zedelediğini belirten Kahire Büyükelçiliği yetkilileri, mafyanın da bu işlerden büyük bir rant elde ettiğini vurguluyor. Son dönemde Doğu Afrika ülkelerinden gelenlerin çok fazla kullandığı Sina’daki bu tehlikeli yolda şu ana kadar çok sayıda kişi yaralandı veya öldü. Geçiş yapabilenlerin büyük kısmı ise İsrail polisi tarafından yakalanarak sınır dışı ediliyor.
Üç haftalık bir ölüm kalım savaşı, yalnızlık ve anne baba özleminden sonra yaralı Sergen’i, Kahire Havaalanı’na ulaştığında büyük bir sürpriz bekliyordu. Üç hafta boyunca tutuklu kalan Sergen’in babası da havaalanındaydı. Oğlunu sapasağlam karşısında görünce gözyaşlarına boğuldu. İlk tedavisinde enfeksiyon kaptığını öğrendiğimiz Sergen İ., Türkiye’de tedavi görmeye devam ediyor.
Aksiyon
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 15:42