Yaşam
  • 13.11.2007 01:36

AYŞE KULİN: SİVİL TARİH BİRGÜN YAZILACAKTIR!..

Mehmet Nuri Yardım'ın röportajı


Günümüz yazarlarından Ayşe Kulin, son romanı “Veda "Esir Şehirde Bir Konak"” ile adından söz ettiriyor. Veda’nın özgün tarafı, yakın tarihe objektif bir bakış açısı getirmesidir. Tabii romanın edebî yönden de başarılı olduğunu söylememiz gerekiyor. Yazarımızla roman çerçevesinde yaptığımız konuşmayı sizlere sunuyoruz:

> Son yıllarda tarihe ve tarihî romanlara büyük bir ilgi var. Neredeyse yayıncıların çoğu tarihle ilgili kitaplar yayımlamak için bir çaba içindeler. Elbette bu istek okuyucudan geliyor. Halkımız, insanlarımız tarihini yeniden ve doğru olarak öğrenmek mi istiyor? Bu ilginin temelinde ne yatıyor?

> Bu ilginin temelinde doğru bilgilere ulaşmak yatıyor olmalı. Biz, Osmanlıya veya Cumhuriyet devrine dair olsun, kendi tarihimizi hakkıyla öğrenemedik. Temelde okuma özürlü bir toplumun tarih kitabı okuması zor. Bu bilgilere okur roman ve anı kitaplarıyla ulaşmak istiyor.

> Bugüne kadar yakın tarihle ilgili olarak yazılan romanlara genelde Türkiye’nin yeni idaresi olan Cumhuriyet ve Cumhuriyetçiler açısından yaklaşılıyordu. Siz ise bir Osmanlı bakış açısıyla olaylara yaklaşıyorsunuz. Nasıl bir bakış açısı bu, açıklar mısınız?

> Hayır, ben bir Osmanlı bakış açısıyla değil tamamen tarafsız bir kişi olarak yaklaşıyorum olaylara. Ben Osmanlı değil, Cumhuriyetçiyim. Cumhuriyet’te doğdum ve cumhuriyete tarafım. Cumhuriyetin Osmanlının hatalarını tekrarlamasını istemiyorum sadece. Ne yazık ki, cumhuriyet de, tıpkı Osmanlı gibi, kötü idare ediliyor. Birkaç parlak devlet adamının pırıltısı, yüzlerce kifayetsiz muhterisin arsında heder olup gidiyor. Osmanlının hatalarını (adam kayırmayı, çalmayı, talanı, aymazlığı, yobazlığı) sürdürüyoruz. Çağa ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Tutucuyuz ve marifetmiş gibi bununla iftihar ediyoruz.

> Romanda anne tarafından büyükdedeniz Osmanlı'nın son kabinesinin Maliye Nazırı Ahmet Reşat Bey'i anlatıyorsunuz. Siyasi olayları yansıtırken kahramanların insanî erdemlerini ve zaaflarını da son derece başarılı bir şekilde veriyorsunuz. Bugüne kadar genelde tarihe ama özelde yakın tarihe edebiyatçıların önyargılı yaklaştığını söyleyebilir misiniz?

> Türkiye bir aklar ve karalar ülkesidir. Felsefe ve mantık derslerini orta öğretim tedrisatından çıkarabilmiş bir kafa yapısının, tarihi olayları sağlıklı yorumlamasına imkân var mı? Biz yazarlar da, bize ne verildiyse, onu dönüştürüyoruz okurlara. Her edebiyatçının tarihe merak sarıp Halil İnalcık okumasını bekleyemeyiz ki.

> Romanda ülkenin yaşadığı sıkıntılar, roman kişilerinin bazen çelişkili ruh halleriyle yansıtılıyor. Sizce o dönemde yaşananlar tam anlamıyla bugüne kadar tahlil edilebilmiş midir?

> Hayır. O dönemde çok çile çekmişliğimiz, pek kırılgan olduğumuzdan, bizlerden saklanmış herhalde. Parçalanmış imparatorluğun küllerinden bir ulus devleti bin bir sancıyla oluştururken, milli gururu rencide etmekten kaçınılmış olabilir. Ama artık bu gün ‘Ulus Devlet’ oturmuştur, sorunlarına rağmen dimdik ayaktadır. Çöküş sırasında ve işgalde yaşananları ayrıntılarıyla öğrenmenin vakti gelmiştir. O gün neler yaşandığını bilemezsek, bu gün neden içinde bulunduğumuz duruma itildiğimizi anlamakta zorluk çeker, hadiseleri yanlış okuruz.

> Bu romana bir bakıma bilinen ve yaygın resmi tarihe karşılık sivil bir tarih oluşturma çabalarının bir parçası diyebilir miyiz? En azından sivil bir tarihin oluşmasına bu tür romanların da katkı sağladığı söylenebilir mi?

> Sivil tarih, bir gün ayrıntılarıyla ve gerçekleriyle tarihçiler tarafından yazılıp okutulacaktır kuşkusuz. Tarihi, romanlardan öğrenmek doğru değil. Romanlar ancak merakı kamçılar ve tarih kitaplarına yönlendirirler. Önemli olan tarih kitaplarının gerçeklerle donatılmış olması. Osmanlıyı mükemmel insanlardı, dönemi de muhteşem bir dönemdi diye bellersek de hata yapmış oluruz, sultanlarımızı vatan hainiydi diye değerlendirirsek de. Tarihimizi hamasi duygularla abartmamalı, gerçekleri de saklamamalıyız ki, geldiğimiz noktanın hesaplaşmasını doğru yapalım.

> Bir dönemi bir mahallenin, hatta bir konağın çerçevesinden ele alıyor ve işliyorsunuz. Veda’nın bir üçlemenin ilki olduğu, devamının yazılacağı ifade ediliyor. Bu konuda bize bilgi verir misiniz? Veda’nın devamı geliyor mu?

> Romana başlarken böyle bir düşüncem yoktu. Şimdi, kendimi o dönemin devamını getirmeye, kara toprakla, sabandan ve hastalıktan başka hiçbir şeyi olmayan Anadolu insanının kalkınması için yapılanları da anlatmak ve Cumhuriyet’ten itibaren 80 yılda yaşananları okurlara aktarmaya sorumlu hissetmeye başladım.

Kitapla ilgili teknik bilgiler arka kapak yazısı ve internet üzerinden sipariş şartları için bu linki tıklayınız...


BİYOGRAFİ
Ayşe Kulin, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.

Hikâyelerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı hikâyeyi, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı.

1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un hayat hikâyesinin anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı.

1997’de yayınlanan Adı : Aylin adlı biyografik romanı ile, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya, 2001’de Köprü, 2002’de Nefes Nefese ve İçimde Kızıl Bir Gül Gibi..., 2004’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.

www.sanatalemi.net

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 15:42

İLGİLİ HABERLER