KAÇIRILAN ZEYNEP EN ZOR 18 GÜNÜNÜ ANLATTI!..
Servisçi Murat Kılınç’ın zorla alıkoyduğu Zeynep, en zor 18 gününü anlattı: ‘İki kez kaçmayı denedim. Başaramadım. Pencereden gördüğüm köpekli adama, ‘Polisi arayın’ dedim. Adam koşarak uzaklaştı.’
Geçmiş olsun! Sonunda kurtuldunuz ve özgürlüğünüze kavuştunuz. Gerçi, bir ara milletçe kafamız karışmadı değil: ‘Yoksa Zeynep’in onu kaçıran adamda gönlü mü var? Ailesinin tepkisinden korktuğu için mi ‘Ben bu adamı istemiyorum’ diyor’
- Deli misiniz? Benim o adamla hiç bir zaman alakam yoktu. O kendi kendine gelin güvey oldu. Ve işi beni kaçırmaya kadar götürdü. Oysa ben umut vermedim, üstelik açık açık da söyledim: ‘Ben seni sevmiyorum kardeşim, seni istemiyorum’ Ama anlat, anlatabilirsen...
Peki hiç korkmadınız mı tepkisinden? Reddedilmenin vereceği öfkeden... Netice de adam sizi kaçırmış...
- Yoo, korkmadım. İlk 2 gün biraz sıkıldım, ağladım, çünkü şoktaydım. Sonra aldım karşıma söyledim: ‘Ya bir erkekte biraz gurur olur’ dedim, ‘Sen de gurur bile yok! Haysiyetin de mi yok? Beni istemeyeni ben hiç istemem. Sen istiyorsun...’ Öyle bön bön bakıyor suratıma...
‘Şimdi ona bunları söylüyorum, birazdan bu benim gırtlağıma çöker!’ diye düşünmediniz mi?
- Hayır. Çünkü çözdüm ben onu. Kılıma bile zarar veremeyeceğinden adım gibi emindim...
Siz bu adamın varlığından ilk ne zaman haberdar oldunuz?
- Lise 2’nin başıydı. Yani yaklaşık 2.5 yıl önce...
Kaç yaşındaydınız o zaman?
- 14.5. Beni görüyor, beğeniyor. Ve çeşitli yollarla bana ulaşmaya çalışıyor. ‘Stajyer olarak çalışmak ister miymişim?’ Yanıma birini yolluyor, aklınca iş teklif ediyor. ‘Hayır, teşekkür ederim, ben annemin yanında staj yapacağım’ diyorum. Mesajlar atıyor, şiirler yazıyor. Tam bir karasevda vakası yani...
Ne zaman yüz yüze geldiniz?
- Avcılar’da Çocuk Bürosu Amirliği’nde. Kaçırma olayından çok önce. Öyle bir an geldi ki, tacizleri dayanılmaz oldu, biz de ailecek bundan şikayetçi olduk. Beni Çocuk Bürosu Amirliği’ne getirdiler. Teşhis etmem için. ‘Şahıs bu mu?’ dediler, ‘Evet’ dedim. Sonra mahkemelik olduk...
Size yaptığı tüm tacizlerden annenizin babanızın haberi var mıydı?
- Elbette. Benim gizlim saklım hiç olmadı ki. Aile baskısı filan asla. Ben özgür yetiştim. Bir de her şeyi annemlere yetiştiririm. Ama bu zannediyormuş ki: ‘Ben onu seviyorum ama ailem beni ona vermiyor!’ Hani kaçırarak, aklınca beni kurtarıyor!
Bu adamı gördüğünüzde hissettiğiniz neydi: Tiksinti mi, nefret mi acıma mı, korku mu?
- Hiçbir şey! Üzüntü verici tarafı da bu. Ne korktum ne tiksindim ne de nefret ettim. Ben onu görmüyorum bile. Karşındakini ciddiye alacaksın ki nefret edeceksin. Ben onu ciddiye almıyorum ki... Ama ‘Seni sevmiyorum’ diyorsun, ‘Canın sağ olsun’ diyor ekliyor: ‘Ben seni seviyorum.’ E zavallı değil de, ne bu. ‘Sen de hiç gurur yok değil mi?’ diyorum. Susuyor, sonra ‘Yok’ diyor. Ben sürekli ona bulaşıyorum. Dikine gidiyorum. Hiç sesini çıkarmıyor. Dahası bana hizmet ediyor.
Kaç gün sürdü bu?
- 19 gün...
İnsan 19 gün ne yapar? Hiç ürkmez mi, korkmaz mı?
- Yooo. Hiç. Hiç. Hiç.
TAM BİR SÜLÜK
Yapışkan bir adam mı?
- Evet yapışkan... Tam bir sülük.
Bir İbrahim Tatlıses sendromu mu? Hani ‘Ben bitirmeden bir ilişki bitmez.’ ‘Ben seni seviyorum, sen sevmesen de biz evleneceğiz...’
- Evet tek taraflı her şey. Allah’tan sonradan çaktı.
‘Hiçbir şeye elimi sürmem’ dedim yemekleri o yaptı
Ayıptır sorması siz ne yapıyorsunuz?
- Yemek yiyorum, oturuyorum, televizyon seyrediyorum. Ben güya rehineyim ama o bana hizmet ediyor. Baştan söyledim zaten, ‘Ben hiçbir şeye elimi sürmem’ dedim. ‘Tamam’ dedi, yemekleri hazırlıyor, sonra topluyor...
Evde ikiniz misiniz?
- Evet.
O da bir yere gitmiyor...
- Yok canım, yanımdan ayrılmıyor...
Peki nerede uyuyor bu adam?
- Evde odalar var...
Hiç öyle elinizi tutmak, gece yanınıza süzülmek...
- Kesinlikle öyle bir şey olmadı...
Bana tecavüz eder diye hiç korkmadınız mı?
- İlk iki gün. Ama sonra hiç, hiç, hiç.
Öyle elinizi tutmak, yanınıza ilişmek, kolunu omuzunuza atmak..
- Hiç. Ben ona sürekli ‘Git kendine kendi aşiretinden, kendi kültürüne, yaşına uygun birini bul, benimle uğraşma’ diyordum.
Peki insan hiç şöyle bir endişe duymaz mı: Ya bunun kafasının tası atarsa, gece yanıma gelir, sarılmaya öpmeye çalışırsa...
- Yok hiç öyle korkum olmadı. İnsan kimden korkacağını bilir, hisseder.
Hani ‘Höt!’ dersen sineceğini bildiğin adamlardan mı?
- Evet.
Ona nasıl bir ceza verilsin istersiniz?
- Aklı başına gelsin isterim!
Aldığı hiçbir şeyi kullanmadım
19 gün dişimi bile fırçalamadım
Kaçırılmak nasıl bir şeymiş?
- Felaket! Issız bir yerdesiniz, arabanızın önü kesiliyor, 5 kişi karşıdaki arabadan iniyor. Biri sana doğru yöneliyor, kapını açıyor. Öbürü kolundan çekiyor. Diğeri ağzını kapatıyor. O kadar ıssız ve karanlık bir ortam ki. Çok fena hissediyorsun. Kabus yani. Sanki ben o gece yattım ve bugün uyandım. 19 gün boyunca süren bir kabus gördüm. Ağladım tabii önce ve bayıldım, kolonyolar filan getirdiler. Hafif tokatlarla beni uyandırdılar...
Ama yine de bu Murat Kılınç üzerinize titredi değil mi?
- Evet. Aklınıza ne gelirse getiriyordu, lazım olur diye...
Nasıl yani, diş fırçası filan da mı?
- Sadece diş fırçası olsa iyi. Her şey. Saç kurutma makinası, tarak... Ama ben onun aldığı hiçbir şeyi kullanmadım.
Siz de domuz gibi inatsınız!
- Aynen. Dişlerimi bile fırçalamadım 19 gün boyunca. İlk defa bugün fırçaladım. Hep üzerimdekilerle yatıp kalkıyordum, saçlarımı hiç açmıyordum, sefil bir vaziyetteydim. Dün alışverişe çıktık, ben, Çanakkale’de yakalandığımız evin hanımı ve Murat Kılınç...
Ayşe Arman / Hürriyet Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:23