Sağlık
  • 21.9.2004 10:03

KIRSAL KESİMDE 'KENE' ALARMI...

Temmuz ayında 'salgın' halinde görülmesiyle dikkat çeken kene yoluyla bulaşan Kırım - Kongo Hemorojik (kanamalı) Ateşi (KKHA), son 3 yılda yaklaşık 20 kişinin ölümüne neden oldu. Yaz aylarında 21 ilde görülen KKHA, özellikle Tokat ve çevresinde ortaya çıkan son vakalardan sonra ülkemizde ''Tokat sendromu'' olarak anılmaya başlandı. 3 ay içinde 4 kişinin hayatını kaybetmesi Tokat'ta paniğe yol açtı. Tarımla uğraşanları etkileyen KKHA, halsizlik, güçsüzlük, bulantı, kusma, ateş, kas ağrısı ve takiben kanamalarla kendini gösteriyor. Kanamalar tüm vücutta, midede, idrar yollarında görülüyor. Hastalık, vücudun kanamayı durdurma sistemini bozuyor. Bu hastalıktan şüphelenmesi için doktorun hastalığı bilmesi gerekiyor. Zaten bu nedenle Sağlık Bakanlığı, hastalığın görüldüğü bölgelerde eğitim programları başlattı. KKHA, az da olsa solunum yoluyla bulaşabiliyor. Bu nedenle hastalığı bilmeden müdahale eden hekimlere bulaşma riski var. Tokat'taki bir hemşirenin ölümüne neden olan hastalığın solunum yoluyla bulaştığı tahmin ediliyor. Antalya'da 14 - 19 Eylül tarihleri arasında düzenlenen 6. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi'nde hem hastalık tartışıldı, hem de doktorların bu tip hastalarla karşılaştıklarında kendilerini nasıl korumaları gerektiği anlatıldı. Kongrede konuyla ilgili ''Kırım - Kongo Ateşi Türkiye'de Hâlâ Sorun'' adlı bir sunum yapan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Şefi Dr. Hürrem Bodur, hastalığın ilk kez 2002 yılındaki salgınla dikkat çektiğini, bu yıl mayıs ayından itibaren de hastalığın bir önceki yıla göre daha da arttığını söyledi. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında 17, 2003 yılında 135 olan vaka sayısının sadece bu yıl ağustos sonu itibariyle 400'ün üzerinde görüldüğünü anlatan Bodur, şöyle konuştu: ''Ülkemizde 3 yıl önce başlayan ve vaka sayısı bir önceki yıla göre artarak devam eden bu salgın, bugüne kadar dünyada bildirilenler arasında en fazla olgunun görüldüğü ve en uzun süre devam eden salgın olma özelliği taşımaktadır. Toplam vaka sayısı bini buldu.'' Vakaların çoğunlukla Tokat ve yöresinde görülmesi nedeniyle hastalığa 'Tokat sendromu' adını koyduklarını anlatan Bodur, daha sonra hastalığın Tokat, Gümüşhane, Bayburt, Erzincan, Ordu ve Giresun'un iç kesimlerini de kapsayan geniş bir coğrafyada görüldüğünün anlaşıldığını söyledi. Doktor Hürrem Bodur, henüz kesin bir tedavisi olmayan ve ülkemiz için yeni bir sağlık sorunu olduğunu söylediği hastalık nedeniyle yapılacak çalışmaların tedavi ve korunma önlemleri açısından tüm dünyaya yol gösterici olabileceğini vurguladı. Keneyi ezmeyin! Kongre 2. Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Serhat Ünal da son 2 hafta içinde 7 yeni vaka ortaya çıktığını söyledi. Ünal, hastalık virüsünün kemirgenleri ısıran kenelerle insanlara geçtiğini anlattı. Dünyanın pek çok ülkesinde var olan hastalığın, kenelerin ve kemirgenlerin kontrol altına alınması yoluyla kontrol edilebildiğini söyleyen Ünal, bundan korunmak için doktorların şüphelendikleri vakaları muayene ederken mutlaka eldiven ve maske takmaları gerektiğini, kene mücadelesi için vücudunda kene görenlerin bunu ezmeyip dikkatle tutup çıkarılması gerektiğini vurguladı. Çıplak ayakla kırsal kesimde, çimlerin üzerinde dolaşılmaması yönünde uyaran Ünal, böcek kovucuların da son derece etkili olduğunu belirtirken şöyle devam etti: ''Türkiye'de de daha önce tek tek vakalar şeklinde görülen bir hastalıktı. Ama bir anda fazla olmadığı için de çok da dikkati çekmemiş, 2000 yılından itibaren Tokat ve Amasya yöresinden üst üste vakalar gelmeye başladı. Katlanarak artıyor. Bu vakalar Ankara Numune Hastanesi ve Hacettepe Üniversitesi'ne geldi. İlk etapta birden tanı konulamadı. Türkiye'de testi maalesef yeni yeni yapılmaya başlandı. WHO'dan destek alınarak bu hastalık olduğu gösterildikten sonra tüm vakalara tanı konuldu.'' Ünal, hastalığın yol açtığı ölümcül tablonun nasıl geliştiğini ise şöyle açıkladı: ''Kana, organlara, kemik iliğine yerleşen virüs, esas olarak kanın pıhtılaşma sistemini bozup midesinden, akciğerinden, cilt altından, her yerinden kanamasına yol açıyor. Virüs olduğu için de doğru düzgün tedavi yok. Ölüm riski yüzde 4 - 10 arası. Tarımsal bölgelerden geldiği için vakaların ilk bulguları böcek ilacı zehirlenmesine de benziyor.'' Hastalık nasıl bulaşıyor? KKHA, kenelerin ısırması veya ezilmesi, hastalığın bulaştığı çiftlik hayvanlarının kan veya dokularıyla temas ve akut bulaşmış hastayla temasla bulaşıyor. KKHA için risk grupları ise şöyle sıralanıyor: tarım çalışanları, hayvancılık yapanlar, çiftlik çalışanları, çobanlar, mezbaha çalışanları, kasaplar, veterinerler ve hasta hayvanla teması olanlar, salgın bölgelerinde görev yapan sağlık personeli ve askeri personel, deri fabrikası çalışanları. Korunmak için neler yapılmalı? Özellikle kenelerin aktif olduğu dönemde (ilkbahar - yaz ayları) bol oldukları yerlerden kaçınmalı. Kenelerin girmesini engelleyici kapalı giysi ve ayakkabı giyilmeli. Çiftlik hayvanlarıyla uğraşanlarda koruyucu giysi, eldiven kullanılmalı. Çalışma bittikten sonra giysi ve deride mutlaka kene kontrolü yapılmalı. Vücudun herhangi bir yerine yapışmış bir kene görüldüğünde kesinlikle ezilmeyip, dikkatlice tutup çıkarılmalı. Hastalığın adı nereden geliyor? Hastalık 1944 yılında Kırım'da başlayan bir salgından sonra tespit edildi. 1956'da bu kez Kongo'da tanımlanan hastalık, 1969 yılında ise her iki etkenin aynı olduğunun anlaşılması üzerine Kırım - Kongo Hemorajik Ateşi olarak anılmaya başlandı. KHHA insanlara genellikle 'Hyalomma' cinsi kenelerin vücuda girmesi sonucu bulaşıyor. KKHA hastalığı ilk olarak, Doğu Avrupa, eski SSCB ülkeleri, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden bildirildi. KKHA virüsünün bulaşmasından sorumlu kenelerin daha çok Afrika ile Kuzey yarımküre arasında göç eden göçmen kuşlarda rastlanmış olması, etkenin bu kuşlar aracılığıyla yayıldığı görüşünü destekliyor. (MİLLİYET) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:57

İLGİLİ HABERLER