Medya
  • 23.6.2004 10:50

KÜRŞAT BUMİN ERTUĞRUL ÖZKÖK'E KÖŞESİNDENR CEVEP VERDİ!...

Ben adını vererek konuşacağım Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'ün "Tuhaf masanın sakinleri" başlıklı yazısından söz edeceğim bugün. Bu yazının değerlendirileceği asıl yerin bizim "Kronik Medya" sayfası olduğunu biliyorum ama yazarın söz ettiği "Tuhaf masanın sakinleri"nden birisi de ben olduğum için gerekli cevabın bu köşeden verilmesi gerekiyor. Özkök'ün yazısının başlığına çıkardığı "masa", CNN Türk'te geçen cumartesi akşamı kurulan, Tayfun Ertan'ın yönettiği "Söz Sizde" masasıydı. Özkök (nedense) masa etrafındaki üç konuşmacının adlarını vermiyor. Konuşmacıları yazısının girişinde "Bir gazeteci, bir eski DEP milletvekili ve bir oda başkanı güya tartışıyorlar" şeklinde tanıtmakla yetiniyor. Hürriyet genel yayın yönetmeninin "Tuhaf masanın sakinleri"ni kulağıyla dinlemediği besbelli. Masa etrafındakilerin gayretlerine ilişkin yaptığı şu tespite bir bakın: "Tek hedefe atış. Hedef 'TC Devleti'. Güya 20 bin faili meçhul varmış. Bunların hesabı hemen sorulmalıymış. Meydan boş ya, salla gitsin. Nasılsa masanın etrafında cevap verecek kimse yok. Faili meçhulün hesabı hemen ödensin, ama hayatını kaybetmiş 30 bin insanın hesabı veresiye yazılsın (...) Var mı böyle ilkesiz bir denklem." İlkesiz kalemin işi nerelere vardığını görüyor musunuz? Şu kışkırtıcı, şu jurnalci, şu kafa karıştırıcı laflara bakın.... "Sanki PKK denen terör makinesi hiç yokmuş" diyerek masanın etrafındaki okurlarının gözünde mahkûm ettirmeye çalışan şu kurnaza da bakın... "CNN Türk'teki programı içi burkularak ve irkilerek" seyretmiş; "Masanın etrafındaki insanlar ona, ülkenin meselelerini değil, sanki kendi varlık meselelerini konuşuyormuşlar gibi" gelmiş... "Varlık meselesi"ni kolesterolünden kan basıncına, göbek genişliğinden kilosuna ve boyuna varıncaya kadar okurlarıyla paylaşmak için yanıp tutuşan birisinin, ülkenin önünde duran en önemli sorunun tekrar kan akmadan nasıl çözüleceğine dair açıklamalar yapmaya çalışan masa sakinleri hakkında sarfettiği şu karalayıcı sözlere bakın... "Ne Türklerin ne de Kürtlerin artık böyle aracılara ve sözde sözcülere ihtiyacı" yokmuş... Çünkü o diğer bütün meseleler gibi bunun da çözümünü biliyor. Şu çözüm önerilerine bakar mısınız: "Afsa af çıkarıldı. Dil serbestisi varildi. Kürtçe yayınsa o da serbest bırakıldı. Artık bundan sonraki talepler topluma barışı değil, tam aksine yeniden düşmanlığı getirir." Aferin sana; "kan basıncı"nın yükselebileceğinden endişe etmesen, "Artık belanızı mı istiyorsunuz?" diye devam etmene az kalmış... Ben kendi adıma, o "tuhaf masa"da nelerden söz ettiğimi iyi biliyorum... Hatırlatmanın gereksiz olduğunu biliyorum ama, o'nun kulağına iyi girmesi için kısa bir tekrar yapayım: Benim bugüne kadar ve masa başında söylediklerimle PKK arasında bir ünsiyet peyda etmeye çalışmak utanmazca bir davranıştır... Söz konusu programda PKK'yı "Stalinci" olarak niteleyen benim. "Stalinci" politikalar (ve tabii bunun ayrılmaz bir parçası olan "şiddet kullanımı") hakkında ne düşündüğüm de 25 yıldır yazıp çizdiklerime biraz aşina olan her okurun malumudur. Ancak yanlış anlaşılmasın; ben "Stalincilik"ten söz ederken sadece PKK'dan söz etmiyorum. Bu totaliter zihniyetin sırasında bizim devletimizin ve de bizim kalem erbanının ruhunu nasıl fethettiğini de hatırlıyorum tabii ki... Ertuğrul Özkök'ün de bunları bilmesi gerekir. Kendisini yurtdışında okuduğu yıllardan, ta gençliğinden tanırım. Ayrıca kendisiyle arada bir karşılaştığım da olur. Mesela bir ay kadar önce İstanbul'da toplanan WAN kongresi dolayısıyla da karşılaştık ve ben ona o gün de "bu kötü işlerden vazgeçmesini, bu işlerin gençliğindeki haline yakışmadığını" söyledim. Hatta bu "kötü işlere" örnek olarak, onun "silah"la, "silahlı adamlar"la, "militarist" politikalarla, "otoriter" uygulamalarla geliştirdiği "yol arkadaşlığı"nın kendisine yakışmadığını söyledim. "Neydi" dedim, "PKK ile savaş yıllarında cephede başlarında 'bandana' ve bol cepli kıyafetleriyle o sıralar en revaçta olan stile uygun giyinmiş birer genç olarak tasvir ettiğin asker delikanlıları vatan için ölmeye teşvik eden yazı ve haberlerin? Bu türden 'bol keseden' yazılar sana yakışıyor muydu?" Görüyorsunuz, o "masa sakinleri"nin adlarını (nedense) vermiyor ama ben adını koyuyuyorum... Haa unutmadan bir de öneri: Madem ki "Meydan boş ya, salla gitsin. Nasılsa masanın etrafında cevap verecek kimse yok" diyor, o halde hodri meydan! Mevkii dolayısıyla kolayca kurdurabileceği masalardan birisini kurdursun ve kendisi de "masa sakinleri"nden birisi olarak başlayalım laflamaya.... Bakalım izleyicilerin gözünde kim "tuhaf" kaçıyor? Başka ne diyeyim ki.... Kürşat Bumin Yenişafak Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:26

İLGİLİ HABERLER