Medya
  • 10.10.2002 10:24

MEDYADA 'SİYASİ AŞK VE NEFRET'...

KAYNAK : Haber Vitrini MEDYADA 'SİYASİ AŞK VE NEFRET'... Seçimlere şunun şurasında üç hafta kaldı. Seçim sonuçlarının neleri, ne ölçülerde değiştireceğini anlamak için, dün, Türkiye'nin belli başlı gazetelerinin birinci sayfalarına göz atmak hem yeterli, hem de çok anlamlıydı. Hürriyet, Sabah, Akşam ve Milliyet gazetelerinin birinci sayfasında seçim ve siyasi partilerle ilgili anlamlı bir görüntü ilk bakışta yoktu ama manşetlerine taşıdıkları, tam da bu konuyla ilgili olarak çok şey anlatmaktaydı. Haftalar hatta aylardır Ak Parti lideri Tayyip Erdoğan ile 'flört' etmeye çalıştığı gözlenen, Ertuğrul Özkök'ün kaleminden Tayyip Erdoğan'a çiçekler atan Hürriyet gazetesi, Erdoğan'ın 'Bozüyük Zirvesi' adını verdikleri, Toprak Holding sahibi Halis Toprak, Çukurova grubunun sahibi Mehmet Emin Karamehmet ve bu arada Mustafa Süzer'le buluşmasına fena halde öfkelenmiş vaziyette. Görülen o ki, Tayyip Erdoğan'la 'flört' sona ermiş ve Ak Parti lideri topa tutulmakta. Doğan grubunun 'amiral gemisi' birdenbire bir 'fazilet mücadelesi' içine girmiş görüntüsünde. Seçimin muhtemel galibinin liderinin 'batık bankaların sahipleri'yle görüşmesine öfkeli. Aynı grubun diğer 'ağır topu' sayılan Milliyet ise günlerdir Sabah gazetesinin mülkiyet ilişkilerini öne çıkartan bir manşet politikası izliyor. Bunlara karşılık, Karamehmet'in Akşam gazetesinin kocaman manşeti 'Bizi o grup yönetemez' başlığını ve 'Ak Parti lideri Erdoğan, bazı işadamlarıyla görüşmesini kasıtlı biçimde çarpıtarak gazetelerinde manşete taşıyan Doğan Grubu'na sert cevap verdi' şeklinde. Sabah'ın manşet üstü ise 'Günün Haberi' logosu altında 'Ona mı soracağım' diyen Erdoğan'ın tepkisine ayrılmış. Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının yanıbaşında ise şu satırlar okunuyor: 'AKP'li Erdoğan "Bir holding patronuyla konuşmak için ötekinden izin almam" dedi... Aydın Doğan'ı kastederek "O holding AKP'nin siyasetini belirleyemez" diye Erdoğan, bir takvim içinde bankaların Hazine garantisinden çıkarılacağını söyledi.' Sabah, bunun yanısıra, boydanboya 'Her gece Baykal' manşetini yaymış ve manşet altına 'İş aleminde son moda, Baykal'la akşam yemeğinde buluşmak... İstanbullu iş adamları CHP liderine peşpeşe davet veriyor. Baykal, "Bunlar sosyal buluşma" diyor' cümlesini yerleştirmiş. Geçenlerde bir grup meslekdaşıma, '11 Eylül 2001'de iki uçak 'Twin Towers'a 'İkiz Kuleler) çarptı, dünya sallandı; 4 Kasım 2002'de de seçim sonuçları üzerine galiba Medya Towers sallanacak' diye takılmıştım. Anlaşılan, seçime üç hafta kala 'uçakların motorlarının sesleri' duyulmaya başlandığında, sarsıntı da başladı. Türk basının belli başlı gazetelerinin manşetlerinin bizlere anlattığı bu. Seçim sonuçlarıyla doğrudan ilgili. 'Bozüyük Zirvesi' adını takarak Tayyip Erdoğan'a yüklenenler, başkalarının 'Frankfurt Zirvesi' adını taktıkları ve Tayyip Erdoğan'ın da davetli olarak katıldığı Frankfurt'ta kendi matbaalarının açıldığı törenden sonra, gazete başlıklarından ve köşelerinden Tayyip Erdoğan'a buket buket çiçek sunuyorlardı. Aynı yorumları yıllardır yapanları dışlayan ve adeta gazetecilik alanında oksijensiz bırakmak için ellerinden geleni ardlarına koymayanlar bir 'Tayyip Erdoğan güzellemesi'ne girişmişlerdi. Dolayısıyla, şimdi 'aşkın yerine alan bu nefret'in bir anlamı olmalı. Siyaset-medya-bankacılık işlerini bilenler, bulundukları mevkiler ya da mevziler nedeniyle yakından gözleyenler, bu 'anlamı' derhal çıkartabiliyorlar. Mesut Yılmaz-Hüsamettin Özkan isimlerinde simgelenen 'siyaset karteli'nin çökmekte olduğunun anlaşılmasıyla birlikte 'medya karteli' de haliyle sarsıntı geçiriyor. Önce 'dağıtım tekeli', Turgay Ciner isminin devreye girmesi ve Sabah'ı oradan çıkartmasıyla büyük kan kaybetti. Sabah'a karşı Vatan niye çıktı ya da çıkartıldı zannediyorsunuz? Ardından Akşam ve Cumhuriyet gazeteleri, 'dağıtım karteli'nden çıktı. Star grubu ile zaten 'kan davası' sürmekteydi ve Star grubunun sahibi, meydanlarda kendisini parlamentoya taşıyacak şiddette esmeye başlamıştı. Daha sonra, Halis Toprak-Aydın Doğan polemiği gazete sayfalarına yansıdı. Bütün bunların ardından, seçim galibi olması muhtemel partinin liderinin, 'medya karteli'nin kendisini 'taciz edenler'le temas kurmasıyla başlayan polemik, dün belli başlı Türk gazetelerinin birinci sayfalarına taşındı. Bu arada, 'naif' bir 'itiraz sesi' de dün Kemal Derviş'ten geldi. Derviş, 'Türk ekonomisinin düze çıkması için siyasilerin bankacılardan uzak durması gerektiğini' söyledi. İlk bakışta, 'doğru ve sağduyulu' biçimde 'duruma itiraz' gibi gözüküyor. Ama bunu söylediği günün gazete başlıklarına baktığınızda, bir başka grupla –belki de kendisine rağmen ya da kendi iradesi dışında- 'ittifak içine düştüğü' izlenimi doğuyor. Ayrıca, CHP de, İş Bankası'ndaki hisseleri sebebiyle 'bankacılık sektörü' içinde mütalaa edilebilir. Kemal Derviş'in yakın siyasi çalışma arkadaşlarının dördü Türkiye İş Bankası'nın yönetim kurulu üyeleri. Dahası, tam üç senedir Deniz Baykal ismine ve CHP sözcüğüne amansız bir 'haber ambargosu' uygulayan 'kartel'in 'amiral gemisi'nde daha iki hafta önce Deniz Baykal ve arkadaşlarıyla, söz konusu merkezin önde gelen yöneticileri ve yazarlarının çayırlara yayılmış mutlu söyleşi fotoğrafları boy boy yer aldı. Neden acaba? Yani, seçimlere üç hafta kalmışken, isteseniz de istemesiniz de, 'siyaset-medya-bankacılık' üçlemesinin dışında kolay kolay kalamıyorsunuz. O nedenle, medya sektöründeki herhangi bir gelişmenin siyaset alanına; ya da siyaset alanındaki herhangi bir gelişmenin de medya sektörüne derhal yansımaları oluyor. 'Katalizör' ise, kendisini bir türlü tümüyle doğrultamayan bankacılık sektörü. Siyasi partiler ve siyasi şahsiyetlerin bu 'üçleme'nin sarmalından çıkabilmeleri için; 4 Kasım (seçim sonuçlarının alınacağı gün) - 12 Aralık (Türkiye'nin AB'den tam üyelik müzakere tarihi alıp alamayacağının belli olacağı Kopenhag Zirvesi günü) arasında ne yapacaklarını, 3 Kasım'a dek açıklamaları gerekiyor. Bu, dün yayınlanan Avrupa Komisyonu'nun 'İlerleme Raporu'ndan sonra daha da elzem. Ne yapmaları mı gerekiyor? Yarına... (Yeni Şafak) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:20

İLGİLİ HABERLER