Medya
  • 17.4.2002 13:56

MEĞER İNTERNET ERTUĞRUL ÖZKÖK'Ü NE ÇOK KORKUTMUŞ!...

KAYNAK : Haber Vitrini ANKARA/Safira olayından sonra Umur Talu'yu manşete taşıyan Ertuğrul Özkök, bugünkü yazısında bu kez internet sitelerini yerden yere vurdu.Uzun bir süredir internet sitelerini aşağılayıcı küçümseyici yazılar yazan Özkök,"İnternet giderek çok önemli bir iletişim aracı haline geliyor.Gazetelerde ve televizyonlarda, bugün için ne kadar kötü olursa olsun, ‘‘kurumsal bir süzgeç’’ mekanizması çalışıyor.Oysa internet henüz kurumsal bir iletişim sistemi haline gelmedi. Zaten gelmesi de beklenmez" dedi.Türkiye'nin bunca meselesi varken Özkök'ün haftada bir interneti ele alması bile aslında internetin gücünü gösteriyor İŞTE ÖZKÖK'ÜN YAZISI; Bombalı çantanın içindeki mesleki hata GAZETECİLİKTE başıma gelebilecek en kötü olaylardan birini, yanılmıyorsam 1988 yılında Ankara'da yaşadım. Genel yayın yönetmeni rahmetli Çetin Emeç'ti. Bir öğleden sonraydı. Gazetede manşete çıkacak haber konusunda sıkıntı yaşanıyordu. ÖZEL HABER GELDİ Tam o sırada bir arkadaşımız, çok çarpıcı bir haber getirdi. Esenboğa Havalimanı'nda biri kız ikisi erkek, İranlı üç genç yakalanmıştı. Gençler KKTC'ye gitmek üzere havaalanına gelmişlerdi. Uçağa binmek üzerelerken, ellerinde ‘‘suikastta kullanılmak’’ üzere yapılmış, bir ‘‘bombalı çanta’’ ele geçirilmişti. Habere göre bu üç İranlı'nın hedefi Denktaş'tı. Haberi getiren arkadaşımız, poliste kaynakları çok sağlam bir gazeteciydi. Haber ertesi gün Hürriyet'in manşetindeydi. Bomba gibi bir özel haber patlatmanın keyfini yaşıyorduk. Öğleye doğru, Cinnah Caddesi'ndeki büromuzun kapısına İranlı bir kadın geldi. Benimle görüşmek istiyordu. ‘‘Yukarıya çıkarın’’ dedim. 40-45 yaşlarındaydı. Bir önceki gün yakalanan İranlı gençlerden birinin annesiydi. Ağlayarak şunları anlattı: ‘‘Biz Humeyni rejimine karşı insanlarız. Çocuklarımız üniversite çağında. Ama İran'da kalırsak, rejimle başları derde girecekti. Araştırdık, bu tarihten sonra gidebilecekleri tek yerin KKTC'deki üniversite olduğunu gördük. Çocuklarımızı, bir anlamda Humeyni rejiminden kaçırmak için oraya gönderiyorduk.’’ Kadın çok samimi görünüyordu. Peki ya ‘‘bombalı çanta’’neydi? Çantanın fotoğraflarını getirttim. Bir lupla incelemeye başladım. Çantanın iç tarafında bir köşede ‘‘Made in Singapur’’ yazısı vardı. Çantayı, Ankara'nın deri eşya satan bir mağazasına gönderdim. Sonra mağazanın sahibi ile konuştum. ‘‘Bu Uzakdoğu'da her yerde satılan normal Bond tipi bir çanta’’ dedi. ALARM ÇANTA Peki ya içindeki bomba koymaya yarayacak elektrikli mekanizma? ‘‘Bu bir alarm sistemi. Birisi çantayı elinizden alıp kaçmaya kalkarsa ötmeye başlar’’ cevabını verdi. Başımdan kaynar sular dökülmüştü. Hemen ilgili savcıyı arayıp durumu sordum. ‘‘Ertuğrul Bey böyle durumlarda ya şüpheliyi yakalarsınız, ya da ceset toplarsınız’’ cevabını verdi. ‘‘Sizin göreviniz zor. Hem suçsuz insanı yakalamayacaksınız, hem de ceset parçası toplamayacaksınız’’ cevabını verdim. İranlı çocuklar bombacı falan değildi. Onları kurtarmak için epey uğraştım. Ankara'da epey insanla görüştüm. Ama üç aya yakın içerde kaldılar. Humeyni rejiminden kaçarken, Türk hapishanelerine düştüler. KURUMSAL SÜZGEÇLER Savcılık ve hákimlik gibi gazetecilik de zor meslek. Günün heyecanı içinde bazen bir olayı yeterince incelemeden yayına veriyorsunuz. Bunların bazılarının maliyeti ağır olmuyor. Ama bazılarının maliyeti ağır oluyor. Hem yaşayan insana, hem de gazeteci olarak size maliyeti ağır oluyor. Bu olay, meslek hayatımın acılı bir tecrübesi olarak vicdanımda kaldı. İnternet giderek çok önemli bir iletişim aracı haline geliyor. Ama internette bir şeye çok dikkat etmek gerekiyor. Gazetelerde ve televizyonlarda, bugün için ne kadar kötü olursa olsun, ‘‘kurumsal bir süzgeç’’ mekanizması çalışıyor. Her haber yazı işleri masalarında sorgulanıyor. Oysa internet henüz kurumsal bir iletişim sistemi haline gelmedi. Zaten gelmesi de beklenmez. Dolayısıyla orada hiçbir kurumsal denetim yok. Herkes kendisine ulaşan bir mesajı hiçbir süzgeçten, yaratacağı tahribatı dikkate almadan bir başkasına veya başkalarına ‘‘forward’’ ediyor. Türkiye dünden bu yana internette yaşanan bir yanıltma olayını konuşuyor. Ne yazık ki dünyanın her yerinde gazetecilerin başına böyle olaylar gelebiliyor. Benim 16 yıllık meslek hayatımda edindiğim bir tecrübe var. Bir olayı veya kişiyi, ‘‘düşman’’ haline getirir, bütün hayatınızı ona duyduğunuz öfke ve kinin öznesine dönüştürürseniz, körleşiyorsunuz. Bu da sizi büyük yanılgılara, yanlışlıklara sürüklüyor. Ama yanlıştan dolayı özür dilemek, yanlışlığı savunmamak, onu düzeltmek, bu mesleğin en güzel ve inandırıcı davranışlarından biridir. MESLEKİ ÖZÜR Ben meslek hayatımdaki yanlışlardan dolayı birçok defa özür dilemek zorunda kaldım. Bu sayede içimdeki bütün düşmanlık duygularımı yendim. Düşmanlıklarım geçici, sevgilerim kalıcı oldu. Herkese tavsiye ederim... Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:30

İLGİLİ HABERLER