Medya
  • 14.6.2005 02:42

MEHMET ALİ ERBİL'İN PROGRAMINA 'ORTAÇAĞ PANAYIRI' BENZETMESİ!..

NEDİM HAZAR'IN ZAMAN'DAKİ YAZISI:

Ortaçağ panayırı

Geçtiğimiz hafta Eminönü’nde bir dükkana girdim. İlginç bir manzara karşımda duruyordu. Dükkân sahibi, yanındaki çırak ve çevreden birkaç esnaf, biraz eskice bir televizyonun karşısına geçmiş, interaktif izleme yapıyorlardı.

Genelde kahkahalarla süsledikleri bu seyir eylemi tuhaftı.

Garipti, çünkü neredeyse sabah siftahı yapmayan esnafın müşteriden çok TV ekranıyla muhatap olması normal değildi. O kadar anlaşılmaz bir bağımlılık vardı ki, esnaf bir yandan ben -yani müşteri ile- ilgilenirken diğer yandan hem televizyona bakıyor hem de yorum yapmaya devam ediyordu. Hatta zaman zaman kızıyor, ‘bu kadar da olmaz, rezillik bu’ diyerek tepkisini bile dile getiriyordu. İzledikleri program Show TV’nin sabah kuşağındaki bir çeşit ‘Çöpçatan’ konsepti olan Ah Kalbim idi. 50 yaşın etrafında gezinen bir şovmenin kurguladığı tuhaf bir dünyaydı onlara sunulan.

Tablo şuydu: Üç adet erkek ile bir paravanın arkasındaki kız program boyunca birbirlerine soru sorup tanımaya çalışıyorlar. Ah Kalbim konsept olarak Batı’da çok önceden denenmiş bir format. Bizde de önceden Saklambaç ismiyle ekranlara gelmiş, sürecini tamamlamış, miadını doldurmuştu. Ancak sunucusundan kaynaklanan bir garabet, bir ucubelik var bu seferkinde. Sunucu Mehmet Ali Erbil, daha çok ‘extra’larda yaptığı cinlikleri, hinlikleri sabahın erken saatinde çoluk çocuğun karşısında yapıyor. Üstelik çok daha tehlikeli ve zannımca kendisinin de farkında olmadığı çirkin bir yanlışlığı kurumsal hale getirmek üzere.

Ortaçağ sonlarında Avrupa aristokrasisinin başlıca eğlencelerinden biri tiyatro salonlarında düzenlenen tuhaf ‘reality şov’ları izlemekti. Bu eğlencelerde klasik anlamda oyun sergilenmezdi. Ya garip özellikleri olan, sıra dışı maharetlere sahip şovmenler çıkar, gösteri yaparlardı ya da ‘freak’ denilen hilkat garibeleri, ucube denebilecek insanlar çıkar, kendilerini gösterir, izleyiciyi eğlendirmek için birbirlerini kovalar, tekme atar, çelme takarlardı. Cüceler, devasa insanlar, bedeni büyük kafası küçük şahıslar, parkaları fazla olan, kolları uzun, ayakları olmayan sıra dışı insanların sunduğu bu panayıra giden aristokrasi tuhaf bir haz alarak kendilerine sunulan gösteriyi izlerlerdi.

Show TV, bir dönem Reha Muhtar’ın haber bülteninde denediği formatı şimdi bir şovmenin eliyle tekrar yürürlüğe soktu. Üstelik bu sürümü çok daha seyreltilmiş bir kıvamda.

Girdiğim dükkandaki insanlar Mehmet Ali Erbil ile seyirci koltuklarının en önüne yerleştirdiği cüce adamlar, algısı kıt saf insanlar, enteresan kişileri izlerken hem eğleniyor hem de kızıyorlardı.

Şüphesiz bundan en kazançlı çıkan televizyon kanalıydı. Zira reyting denen ayıklama makamı bu programın gördüğü ilgi neticesinde düzeyi her geçen gün düşürerek devamına izin veriyor ve Show TV bu işten para kazanıyordu.

Muhtemelen bedeli ödenerek ekrana davet edilmiş kızların, ‘ne oldum’ saplantılı gençlerin oluşturduğu fonda Ces’lerin, Mevlüt’lerin sunduğu bir ortaçağ panayırı vardı ekranlarda. Mehmet Ali Erbil bu iş için biçilmiş kaftan. Reha Muhtar’dan bile daha bir ‘cuk’ oturuyor bu formata.

Elbette etik, sosyal sorumluluk, izleyicinin olumsuz etkilenmesi gibi kavramları bir tarafa bırakıp, reyting ve izlenme oranı perspektifiyle baktığınızda başarılı bir program Ah Kalbim. Sonuçta Eminönü esnafı gruplar halinde, hem de kendilerini kaptırarak izliyor bu ucube panayırı.

Burada en son suçlu sunucu ve oradaki masum kurbanlar. Kimse Ces’e, ‘bu adam da ne kadar saf’ diyerek kızmasın. Orada düşürüldüğü duruma da acımasın, zira Ces olayların farkında bile değil. Tersine çok matah bir şey yaptığına inanıyor. Nihayetinde bu yaştan sonra birileri elinden tuttu ve tanınır hale getirdi.

İşaret parmaklarımızı bir yöne çevireceksek, esnaf ağabeylerimizin şahsında kendimize ve kurumsal anlamda TV kanallarına yöneltmeliyiz. Bu ortaçağ panayırından haz alan bizler, para kazananlar ise televizyonlar nihayetinde!

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:20

İLGİLİ HABERLER