Medya
  • 4.6.2005 05:00

"MENDERES DÖNEMİ MEDYASI..."

NEDİM HAZAR'IN ZAMAN'DAKİ YAZISI:

Menderes dönemi medyası

Türk medyasının ‘basın özgürlüğü’ anlayışında oldukça çarpık bir algılayış ve medyanın ‘konumlandırma’ açısından yanlış yerde durduğunu bu köşede defaatle yazdık. İnsanların haber alma özgürlüğünü ‘gazetecinin istediğini yapabilme’ hürriyeti olarak algılayan çarpık anlayış, (burada kontra-anlayış olarak siyasilerin de ya benimsin ya mahpus damının anlayışının da benzer bir sakatlık içerdiğini vurgulamak lazım) özgürlüğün sınırlarına dair en ufak bir düzeltmeyi, rötuşu büyük vaveylalarla karşılıyor.


Ve genellikle ülkemiz sosyal tarihinin en trajik vakıalarından biri olan (ve demokrasiyi savunan herkesin utanarak anımsaması gereken) merhum Menderes örneğine göndermelerde bulunuyorlar.

Yürürlüğe giren son yasa da benzeri bir tartışma zemini açtı. Türk medyası (ki kendi ‘ekonomik’ özgürlüğünü bilinen-bilinmeyen tüm özgürlüklerin üzerinde tuttuğu tecrübeyle sabittir) yine sopayı yanlış yerinden tutarak topa girdi.

Hadi diyelim ki (şimdilerde Hürriyet Başyazarı Sayın Ekşi’nin dediği gibi) Adnan Menderes despot ve basını susturmaya and içmiş, bunu merhametsizce uygulayan bir başbakandı. Pekiyi o dönem Türk medyasının neler yaptığını, habercilik mantığını hatırlayan olmaz mı hiç?

Son derece net olarak ifade edebiliriz ki; 27 Mayıs Darbesi öncesindeki Türk medyasının yayıncılık mantığı ve deruhte ettiği vazife medya tarihi açısından utançla hatırlanacak örneklerle doludur.

Misal; ‘2 bin öğrenciyi kıyma makinelerinde doğradılar’ (Milliyet)… Haberin gazeteciliğin hiçbir genel ve etik kurallarıyla alâkası yoktur. Kim, nerede, nasıl yapmış soruları açıkta olduğu gibi, ne bir fotoğraf ne de bir belge vardır. Tamamen uydurmadır.

Bir başka örnek; ‘Cezaları idam!’ (Hürriyet)… Sürmanşetten girilen haber yayınlandığı zaman henüz Yassıada Mahkemeleri bile kurulmuş değildir. Hürriyet kendini yargının yerine koyup, bir Başbakan’ı ipe göndermekten kaçınmamıştır.

Bir diğeri: Akis dergisi, (ki muhalefet partisinin genel başkanının damadı olan şahsın yayın yönetmenliğini yürüttüğü dergi, habercilikten ziyade muhalefetin yayın organı gibi davranmıştır, kapağına koyduğu Başvekil’in üzerine kocaman bir “X” işareti atarak, “Ex” olacağını kendi taraftarlarına müjdelemiştir!

Böyle onlarca, yüzlerce örnek çıkarmak mümkün. Bugün ikide bir siyasi iktidarı Menderes’in akıbetiyle sindirmeye çalışanların, o dönem medyasından hiç ders almadıkları kesindir.

Şayet, “İyi ama bahsini ettiğin medya o dönem medyası, bugün ile ne alâkası var?’ diye soru yöneltmeye kalkanlara hemen 28 Şubat’ta yayınlanan ‘Kim bu hainler?’ türü manşetleri gösteririz. Hakim gücün dümen suyuna gidip, yalan-yanlış, düzmece haberlerle insanları karalayan zihniyetin aynı refleksleri yakın tarihte de sergilediğini hatırlatırız.

28 Şubat’ta asparagas manşetlerle kendi meslektaşlarını vuran medya ile 27 Mayıs medyası arasında zihniyet açısından -aradan geçen 40 yıla rağmen- değişen çok fazla bir şey olmadığını söylersek, insafsızlık etmemiş oluruz.

Son bir nokta: Bugün yemeyip içmeyip, ‘basın özgürlüğü’ nutukları atan, canhıraş feryatlar savuranların geçmişte fikir suçundan dolayı bir tek kez dahi sıkıntıya sokuldukları vaki midir? Esas canı yananlar, duruşmadan duruşmaya koşturup, hapishanede gün sayanların aklı başında eleştirileri elbette kabul edilir ve anlaşılır bir şeydir. Ancak meslek yaşamları boyunca düşünce namına sade suya tirit klişeden başka bir şey üretmeyenlerin ‘Bak sonun Menderes gibi olur!’ diye aba altından sopa göstermesi traji-komedi oluyor.

İnsan önce kendi evinin bodrumundaki çöpleri temizler değil mi?

 

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:16

İLGİLİ HABERLER