
MİLLİ GAZETE YAZARI EYGİ'DEN İNANILMAZ BEDDUALAR!
Dün telefonları dinlendiği için öfkeli bir yazı kaleme alan Milli Gazete yazarı M. Şevket Eygi, bugün öfkesi yatışmadığı için bu konuya devam etti. Üstelik, beyefendi ve kibar tavırları ile tanınan Eygi, o kadar sinirliydi ki, beddua üstüne beddua yağdırdı. İşte Eygi'nin Telekulaçılara bedduaları:
Kulaklarına Erimiş Kurşun Aksın!
Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün zehir zemberek bir açıklamada bulundu ve ülkemizde: “KOMUTANLARDAN BAKANLARA... GAZETECİLERDEN MİLLETVEKİLLERİNE... İŞADAMLARINDAN BÜROKRATLARA kadar hemen her kesimden idareci ve siyasetçinin telefonlarının dinlendiği şüphesi bulunduğunu açıkça söyledi. Kendisini cesaretinden dolayı tebrik ediyorum. Bendeniz kodaman bir kimse değilim. Halk içinde yaşayan çok sade, çok mütevâzı bir vatandaşım. Maalesef benim telefonlarımın dinlendiğine dair ÇOK EMARELER, KARİNELER, ŞÜPHELER, KUŞKULAR bulunmaktadır. Birtakım bakanlar bile telefonda rahat konuşamıyorlarmış. Koskoca Genel Müdürler tedirginlik içindeymiş. Herkes korkusundan şifreli, rumuzlu konuşuyormuş. Peki, ülkemizdeki telefonları hangi makam, hangi şahıslar dinlemekte, dinletmektedir? MİT’i, böyle bir şeyden tenzih ederim. Ülkenin güvenliği ile ilgili saygın bir teşkilâttır. O böyle işler yapmaz, yapamaz.
Halk bilmez ama bizde birkaç paralel-alternatif istihbarat vardır. Telefon dinleme işini, bunlardan biri yapıyordur herhalde. Bizdeki demokrasi nasıl bir demokrasidir? Telefonların, yetkili mahkeme kararı olmaksızın uluorta dinlendiği bir ülkede HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ PRENSİBİNİN GEÇERLİ OLDUĞU İDDİA EDİLEBİLİR Mİ? Milletin vekillerinin bile telefonları dinlendiğine göre bu ülkede millî iradenin kıymeti nedir? Çok merak ediyorum: Türkiye’nin en güçlü, amansız, acımasız lobisi olan Sabatay cemaatinin genel başkanı (veya Başhahamının) da telefonu dinleniyor mu? Ben rahat bir insanım, telefonumun dinlenmesi beni fazla tedirgin etmez. Gizli kapaklı bir işim ve çevirdiğim dolap molap yoktur. Zaten telefondan hoşlanmam. Her işim açıktır. Ana prensiplerimden biri “En büyük hile, hilesizliktir” düsturudur. Kimseden korkum yok. Bu devrin şartlarına göre koyu Müslümanım, İslâm’a bağlıyım, İslâm’ı severim. Ülkemde İslâm dininin hâkim ve geçerli olmasını isterim. Şeriat’a bağlıyım. Açın ansiklopedileri, lügatları, Şeriat kelimesinin mânâsına bakın. Şeriat din demektir, o kadar... Tarihime bağlıyım. Ecdadımı, atalarımı severim. Gelenin keyfi için gidene sövemem. Millî kimliğime, kültürüme, lisanıma, millî sanatıma bağlıyım; onların yaşaması, ayakta durması, yücelmesi için çalışırım. Her türlü düzenbazlığa, namussuzluğa, yalana, dolana, hırsızlığa, talana, soyguna karşıyım. En fazla İslâmcı geçinip, dindar görünüp de hırsızlık yapan rezillere kızarım. Onlara en ağır şekilde sövüp sayar, lânet ederim. Dinsiz hırsıza bir lânet ise, dindar geçinen hırsıza bin lânet! Belki şimdiye kadar, ihalelere fesat karıştıran namussuzları bin kere kötüledim, tel’in ettim. Komisyonculardan nefret ederim. Tefecileri, ribacıları, para spekülatörlerini bu ülkenin, bu halkın, bu devletin en büyük düşmanları olarak görürüm. Haramyiyiciler büyük ve kanlı canavarlardır, halk düşmanlarıdır. Hepsine lânet olsun toptan! Bu ülke, Türkiye halkının ülkesidir. Hiçbir azınlığın, gizli ve esrarlı lobinin, kendilerini daha eşit, daha medenî, daha insan, daha Türkiyeli görmesini kabul edemem. Bu vatanı babalarının, dedelerinin, atalarının çiftliği sanan iki kimliklilerden hiç mi hiç hoşlanmam. Kendimi ve halkımı onların boyunduruğundan kurtarmak için çalışırım. Türklere ve Müslümanlara Acı Soğan diyenlerin benim dinime, mukaddesatıma, değerlerime saldırmasını, hakaret etmesini asla hazmedemem. Çanakkale zaferindeki harika ve olağanüstü hallere “Hurafe” diyenleri protesto ederim. Millî Mücadele’nin İslâm gücüyle, iman gücüyle, mâneviyatla, Kur’ân’dan alınan ilham ile kazanıldığını çok iyi biliyorum. Aksini iddia edenlere gülerim. Ülkemde insan haklarının hâkim olmasını, çoğunluğu teşkil eden Müslüman halkın bu haklardan yararlanmasını istiyorum. Âdil bir hukuk olmasını ve bu âdil hukukun üstün olmasını istiyorum. Beşerî planda milletin iradesi üzerinde başka bir irade kabul etmiyorum. Ülkemde millî kimliğe, millî kültüre, millî kişiliğe riayet ve hürmet edilmesini istiyorum. Tarihî ârıza ve kazaların ilânihâye sürdürülmesine karşıyım. Tarihî devamlılığa dönülmesini istiyorum. Ülkemdeki iç-sömürge (auto-colonie) sistemine son verilmesini istiyorum. Türkçe üzerindeki bütün tabuların, baskıların, yasakların en kısa zamanda kaldırılmasını ve lisan konusundaki tahribatın tâmir edilmesini istiyorum. Millî kimliğe aykırı hiçbir ideolojiyi kabul etmiyorum. Ülkemdeki Müslüman kadın ve kızların, en az İngiltere’dekiler kadar hür, bağımsız, serbest, korkusuz olmasını istiyorum. Gülünç bahanelerle hiçbir kızımızın okumaktan, tahsil yapmaktan alıkonulmamasını istiyorum. Başörtüsü yüzünden hiçbir Türk kadın ve kızının haksızlığa, hakarete uğramasını istemiyorum. Sakallı oldukları için birtakım Müslümanların dışlanmasını, tahkir edilmesini istemiyorum. Bazı kurumlardaki bürokratların, memurların namaz kılma konusunda baskıya, tehdide mâruz bırakılmasını istemiyorum. Yakın tarihte bu milleti, bu ülkeyi, bu devleti bir trilyon dolar dolandıranlardan, çaldıkları, gasb ettikleri paraların geri alınmasını istiyorum. Daha bunlara benzer başka şeyler istiyorum... Bunlar ne korkunç istekler değil mi? Bu isteklerim yerine gelirse nice tabular yıkılacak, nice heyûlalar yere serilecektir. Bazıları demokrasi demokrasi diyor. Ben de demokrasi istiyorum ama gerçek demokrasi istiyorum. Türkiye’de çoğunluğu, hem de ezici çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar için demokrasi istiyorum. Masonlara demokrasi var, Sabataycılara demokrasi var, egemen azınlıklara demokrasi var... Lakin çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara demokrasi yok. Onların demokratik hakları kısıtlı. Neymiş efendim, Müslümanlara demokrasi verilirse İslâm gelirmiş. Aman ne bahane ne bahane! Pembe Soğanların demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet, medeniyet anlayışı tam bir âlem... Telefonlarımızı dinleyenlerin kulaklarına erimiş kurşun aksın! Dünyada ve ahirette günyüzü görmesinler. Onlara lânet olsun. Hakkımız onlara haram olsun. İki ellerimiz yakalarında olsun. Bu gayr-i meşru ve uğursuz işlerden kazandıkları paralar onlara Cehennem ateşi olsun. Gündüzleri gece olsun, aşları ağu olsun, içtikleri zıkkım olsun, onulmaz dertlere giriftar olsunlar, içleri sıkıntı ile dolsun, hafakanlar onları boğsun. Boş bir vaktimde, telefon dinleyicileri için edebî bir hakaret-nâme metni hazırlayıp her sabah cihazdan onlara okuyacağım... Allah belâlarını versin! EYGİ'NİN DÜNKÜ YAZISI: Suçum Nedir?
Hergün birkaç saat kesildiği, hiç ses ve sedası çıkmadığından dolayı telefonumu kapattırdığım için “Birileri” bana kızdılar ve protesto makamında öteki fax telefonumu tam 24 saat susturdular. Bazıları: -Hayır Türkiye’de telefonlar, hâkim kararı olmadan, hukuk dışı bir şekilde kesinlikle dinlenmemektedir... diyeceklerdir. Bu gibi platonik açıklamalara karnımız toktur. Evet iddia ediyorum: Ülkemizde, kendisini devletin, hukukun, yasaların, yargının, insan haklarının, millî iradenin üzerinde gören zorba ve diktatör bir zihniyet, keyfî bir şekilde canının istediği şahsın ve kurumun telefonlarını dinlemektedir. Bu konuda kitaplar bile yazılmıştır. Bunlardan biri “Telekulak” adını taşımaktadır. Başka bir yazımda bu kitabı tanıtacağım ve içinden parçalar nakl edeceğim. Telefonlarımı kanunsuz olarak dinletenleri uyarıyorum, kendilerine soruyorum: (1) Bu yaptığınız Anayasaya, kanunlara, insan haklarına, hukuka, demokrasiye aykırıdır. (2) Benim Müslüman, dindar bir vatandaş olmam, size yukarıda saydığım değerleri çiğneyerek telefonlarımı dinletmek, hakkımda istihbarat yapmak hakkını tanımaz. Dindar olmam sizi ilgilendirmez. Dindar olmak için sizden izin almaya mecbur değilim. Ne kadar dindar olacağımı da sizden öğrenmek zorunda değilim. (3)Âdil kanunlara göre bir suç işlersem ülkemin yargı kurumları vardır, onlar harekete geçerler. Arada sizler kim oluyorsunuz, ne oluyorsunuz? (4) Uyuşturucu işi mi yapıyorum da beni dinletiyorsunuz? Biz bu memlekette uyuşturucu mafyasının nasıl himaye edildiğini, bazı ilgili ve bilgili kimselerin uyuşturucu babalarıyla birlikte nasıl kahvaltı ettiklerini, yemek yediklerini, can ciğer dost olduklarını da biliyoruz. Daha bitmedi, Türkiye Büyük Millet Meclisi raporlarına göre uyuşturucunun helikopterle taşındığını da biliyoruz. Çünkü açıkça yazılmıştır. (5) Ben ülkeme, devletime, halkıma, tarihime, millî kimlik ve kültürüme bağlı bir vatandaşım. Beni bunun için mi dinletiyorsunuz? (6) Ben devlet ile düzeni özdeş görmüyorum. Devleti üstün tutuyor ve koruyorum. Devletin kurtarılması, pisliklerden temizlenmesi için düzenin ıslah edilmesi taraftarıyım. Suçum bu mudur? (7) Ben, iki kimlikli, gizli, esrarlı, çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara ve Türklere “Acı Soğan” diyen bir lobinin aşırılıklarına, mantık ve kanun dışı faaliyetlerine, Türkiye’mde amansız bir saltanat, hâkimiyet, diktatorya kurmuş olmasına, ülkeyi sömürmesine, vatanımı bir Rantistan haline getirmiş olmasına karşı çıktığım için mi suçlu ve şüpheli görülüyorum da telefonlarım dinleniyor, aleyhimde istihbarat yapılıyor? (8) Servet ve mal beyanım açıktır. Gayr-i menkul olarak halen oturduğum bir dairem var. Bir de, mütevâzı bir bağ evim. Satsam üç-beş milyar lira etmeyecek külüstür bir otomobilim... Gayr-i meşru yollardan elde edilmiş haram, kara, kirli bir servete sahip değilim. Geçimimi küçük bir ticaretle temin etmekteyim. Millî Gazete’deki yazılarım için 14 seneden beri bir kuruş maaş, ücret almamışım ve istememişimdir. Suçum bu mudur? Bu milleti, bu devleti, bu ülkeyi yüz milyarlarca dolar soyanları benim gibi dinliyor, takip ediyor musunuz? (9) Ben tarihî devamlılık taraftarı bir vatandaşım. Tarihî ârıza, kopukluk ve kazalardan hoşlanmam. Suçum, yoksa bu mudur? (10) Kendim ve halkım için en medenî, en ileri, en demokrat ülkelerde olduğu gibi; gerçek bir din, inanç, vicdan, fikir, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ve serbestliği istiyorum. Bu yüzden mi şüpheli ve bulaşık bir kimseyim. (11) Emanetlere hıyanet edilmemesini, Türkiye’nin devlet ve belediye bütçelerinin hortumlanmaması için çalışıyorum, yazıp çiziyorum, feryat ediyorum. Bu bir kabahat midir? Evet soruyorum, benim telefonlarım niçin dinleniyor, benim hakkımda niçin istihbarat yapılıyor? Şahsen siyaset yapmayan, siyasete karışmayan bir vatandaş olduğumu herkes biliyor. Kimseden para istemiyorum, makam mevki istemiyorum, ün ve alkış dilemiyorum. Bir gazete köşesinde gerçeğe hizmet etmek, ülkeme, halkıma, devletime faydalı olmak için yazılar kaleme alıyorum. Bunlardaki fikirler, görüşler bana aittir. Bir kısmı aşırı olabilir. Üzerlerinde tartışılabilir. Ancak, kesinlikle telefonlarım dinlenemez, aleyhimde takibat ve istihbarat yapılamaz. Bu memlekette bir Mason, mason olduğu için rahatsız ediliyor mu? Bu memlekette bir Sabataycının, sabataycı olduğu için telefonları dinleniyor mu? Hakkında, “Türkiye’de bir Sabataycı, sömürge sistemi kurmaktan” aleyhinde istihbarat yapılıyor mu? Bir Sabataycının fikir, inanç ve dini (Sabatay dini) yüzünden ceza evine girdiği görülmüş müdür? Türkiye’de bir Bahaî lobisi vardır. Herhangi bir Bahaî, inançları, dini görüşleri yüzünden rahatsız edilmiş midir? Türkiye’de açık Yahudiler ve Crypto-Yahudiler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi bile, Yahudi olduğu için tâcize uğramış mıdır? Madem ki, Türkiye’de Yahudiler, Sabataycılar, Masonlar, Bahaîler, şunlar veya bunlar rahatsız edilmiyor, telefonları dinlenmiyor, aleyhlerinde dosyalar tutulmuyor, benim de bu gibi muamelelere maruz bırakılmamam gerekir. Efendiler! Sizi uyarıyorum: Suç işliyorsunuz. Yaptığınız işler hukuka, ahlâka, vatanseverliğe aykırıdır. Memleket batıyor, halk perişan vaziyette, devlet sarsılmış, siz ise benim gibi zararsız, kendi halinde bir vatandaşla uğraşıyorsunuz. “İçeriden” birini çıkartıp, dışarıda cinayet işletip, adam öldürtüp tekrar “içeriye” koyanlar kimlerdir? Suçsuz ve mâsum bir vatandaş bu yüzden tam 11 sene hapis yattı, sonra “içerideki” itiraf ettiği için salıverildi. PKK savaşını kimler, hangi güçler lüzumsuz yere uzatmışlardır? Bu “uzatmadan” kimler yüz milyarlarca dolar rant elde etmiştir? Devletin birtakım önemli, hassas, hayatî kurumlarına ehliyetsiz ve liyakatsiz eş-dost, yakın akraba, tanıdık, oğul kız yeğen doldurulmuştur. Bunları biliyor musunuz, inceliyor musunuz? Bu milletin on milyarlarca dolarlık parası İslâmla ve Dindar Müslümanlarla mücadele etmek için harcanıyor. Yazık değil mi, günah değil mi? Yakın tarihimiz birtakım “Fâili Meçhul” cinayet dosyaları ile doludur. Bunların fâilleri bilindiği halde niçin bir türlü ortaya çıkarılmamaktadır, niçin niçin niçin? Benim telefonlarımı dinleyeceğinize Başbağlar köyünde, hiçbir suçları olmadığı halde hâince, namussuzca, şerefsizce şehid edilen otuz küsur vatandaşın haklarını arasanıza. Zavallıların kanları yerde kaldı. Onların tek suçu Müslüman ve dindar olmalarıydı. Seçildiler ve öldürüldüler.