
MİLLİ ZAFERE SPOR YAZARLARINDAN İLGİNÇ YORUMLAR!..
Helal olsun size /LEVENT TÜZEMEN/
Avrupa bu Türk Milli Takımı'nın cesaretini, ruhunu, inancını ve zaferini uzun yıllar unutmayacak. Yaptığı mücadeleye saygı duyacak. Bir Türk gazetecisi olarak bu mutluluğu yaşadığım için gurur doluyum. 70 milyonluk Türkiye'ye büyük mutluluk yaşatan Milli Takım'ı hocasından futbolcusuna ve yöneticisine kadar kutluyorum. Türkiye sizinle gurur duyuyor.
"Büyük lokma ye büyük konuşma" diye boşuna dememişler. Viyana'yı istila eden Hırvatlar, "Almanya sana güle güle" diye bağırıyordu . Türkiye'yi elediklerini düşünüyorlardı. Ama Türk'ün inancını ve gücünü tanımıyorlardı.
KALAN SAĞLAR BİZİMDİR
Hırvatlar'ın hocası Biliç'i bu kez 2. Jean Paul'un madalyonu bile kurtaramadı. 70 milyonun inancı ve duaları Türk Milli Takımı'na itici güç olup başarıya taşıdı.
Milli Takım "Kalan sağlar bizimdir" felsefesiyle kurulmuştu. İlk 15'te Hırvat alanından çıkmadık. Israrla yerden ayağa pas oynuyor, top rakibe geçtiğinde hemen önde pres koyuyorduk.
Gökhan'ın uzun top oynama sevdası, Sabri'nin riskli pasları Hırvatlar'ı cesaretlendirdi. İkinci 15'te kalemize hapsolduk.
Modriç'in ortasında Oliç'in topu üst direğe nişanlaması şansımızdı. Tuncay ve Topal'ın iyi oyunları sayesinde üçüncü 15'te oyunun kontrolünü elimize geçirdik. Hamit-Tuncay-Arda üçlüsü orta alanda akıllı top kullanıyordu. Ama final paslarının şiddetini ve zamanlamasını ayarlayamıyorduk.
İkinci yarıya Rüştü'nün hatasıyla az daha gol yiyerek başlıyorduk. Hırvatlar yine Sabri'nin kanadından bindiriyordu.
SIRADA ALMANYA VAR
Terim'in Kazım'ı çıkarıp Uğur'u alması doğruydu. Petriç'in oyuna girmesi Hırvatlar'ı toparladı. Çok baskı yiyorduk. Topal'ı çıkarıp Semih'i aldı. Son 10 dakikadaki Hırvat baskısına ve Srna'nın korkutan frikiklerine Rüştü'nün başarılı kurtarışlarıyla dayandık.
Kalpleri durduran bir uzatma izledik. Tuncay ve Semih'le golün kıyısından geçtik. İkinci uzatmada Hırvatlar tükenmişti ama 119'da Rüştü'nün hatasıyla golü yiyip yıkıldık. Çıkmamış canda umut vardır sözü gibi uzatmanın uzatmasında mucize golcü Semih'le maçı penaltılara taşıdık Ve bu moralle penaltılarda Hırvatlar'ın canına okuduk. Sırada Almanya var. Bu çocuklara güvenin.
Şimdi konuşun Terim'i /KAZIM KANAT
Bu maçın teknik analizini yapmayacağım. Yaparsam Fatih Terim'in bir dolu çılgınca yanlışlıklarını yazmak zorunda kalacağım. Sadece tek kelime yazayım: 'Takımın tek ön liberosu Mehmet Topal'ı çıkartıp santrafor Semih Şentürk'ü almasının hiçbir teknik yorumu yoktur. Bunun adı çılgınlıktır....
Ama futbol işte böyle bir şey. Terim'in bu yanlış yorumu doğru bitti. Topal'ın oyundan çıkmasıyla Ulusal Takım ön liberosuz oynadı. Bu bölgenin sorumluluğunu neredeyse Tuncay Şanlı tek başına aldı. Hem oyun kurdu hem takımı hücuma çıkardı. Şentürk de oyuna girdikten sonra kendini hep gizledi. Bir kez sahneye çıktı o da herşey bitti diye diz çöküp ağladığımız an 70 milyonu güldürdü. Ne güldürmesi canım 70 milyona hayat verdi hayat. Oysa bundan 1 dakika önce kendi ayağımızdaki topu Hırvatlar'a armağan ettik. O top geldi olmayan pozisyonda gol oldu. Olacak şey değil. Bu goldeki en büyük hatayı Rüştü Rençber gibi bir büyük usta yaptı. Hem de ne hata. İşte bu noktada özel bir paragraf açayım. Bu maça damgasını vuran oyuncu kaleci Reçber oldu. Kalede duruşu ve kurtarışıyla Türkiye'yi şimdiden Avrupa'nın 4 büyük takımından biri yaptı.
POZİTİF ENERJİ VERELİM
Tekrar başa dönelim... İtalyayan hakem dürüst ve namuslu olsaydı Tuncay Şanlı'nın pozisyonuna penaltı verir maçı da çözerdi. Açıkca Hırvatlar'ı korudu. Peş peşe gösterdiği sarı kartla Türkiye'nin yolunu kesmek istedi, ama kesemedi.
Şimdi... Fatih Terim'i eleştirenler susmak zorunda. Maçtan önce 'Topal Karınca' ol dediğim Fatih Terim takım tertibi ve sistem konusunda maçı kazanmak için çok şey yaptı. Çok doğrusu da vardı çok yanlışı da vardı. Ama kazanan haklıdır. Şimdi Terim'i eleştirme günü değil. Terim'e pozitif enerji verme günüdür.
MESAJ: Sayın Tayyip Erdoğan bu maçı bir Başbakan duygusuyla izlemedi. Eski bir futbolcu gibi izledi. Yediğimiz gol de kahroldu attığım golde çılgınca sevindi. Futbol Başbakanlar'ı bile ağlatırmış...
Pes etmeyen mucize adamlar /GÜRCAN BİLGİÇ
Futbolcularımız sahaya koşarak değil, yarattıkları mucizelerin omuzlarında çıkıyordu. Hırvatların Avrupa'nın tüm devlerine meydan okuyarak geldikleri noktaya, kalplerini koyarak geldiler. Ve dünkü 90 dakikada "mucizeyi" kulübede, gerektiğinde kullanmak üzere oturtuyorlardı. Maçı dengede tutmak ilk plandı.
BİZDEN FARKLARI YOK
Önceki üç maçta da olduğu gibi yine takım düzenimiz, ilk onbir dizilişimiz, görev anlayışımız değişmişti. Bunda sakatlıkların ve cezalı oyuncularımızın da etkisi vardı. Hamit ve Tuncay orta saha oynuyorlardı. Çıkana kadar Kazım'ın, ve maç içinde Nihat'ın ne oynadığı belli değildi.
Bu kez gözü kara olmak yerine, 'düşün-taşın' aktivitesi içindeydik. Kontrollü oynuyorduk. Hırvatların bizden farkı neydi? Yoktu kısacası. Onların gözünde korku dağları, "Aman bir yanlışlık olmasın" hesapları vardı. Geriden gelip, kazanmayı başaranların son kurbanı olmamak adına, biraz da riske girmeden oynamayı tercih ettiler.
KULÜBEDEKİ 'MUCİZE'
Ama 90 dakikayı damgalayan direkte patlayan bir pozisyonları ve Rüştü'ye takılan müthiş bir frikikleri vardı. Biz Mehmet Topal'ın 35 metreden gönderdiği füze ile avunduk. İkinci pozisyonu arayıp bulamayıp, yine avunduk. Semih'in oyuna girişi, geç gelen bir doğruydu.
Aslında Semih'in kulübede oturan 'mucize' olduğunu öğrenecektik ilerleyen dakikalarda. Uzatmaları yine elimizde tutup, rakibe açık vermeden oynamaya çalışırken, 119'da öne geçti Hırvatlar. Yere yıkılan arkadaşlarını Hamit ile Tuncay kaldırmaya çalışıyordu. "Durun, daha bitmedi" diyecek kadar çılgınlık vardı kafalarında.
HEPSİNE HELAL OLSUN
Ve bunu 119. dakikada gelen golün sevincini şimşek hızıyla yaşayan şımarık teknik adam Bilic'in cebine, aynı hızla sokacak kadar da ileri gittiler. Çek maçını yorumlarken, "Bizim alnımıza yazılmış bir yolumuz, dualarımızla kutsanmış bir de formamız var" demiştim. Kucaklanmayı böylesine hak eden, böylesine alınlarından öpülesi bir takımımız var. Onlar 'pes' etmiyorlar. Onlar, 'mucize' adamlar. Onlar bizim takımımız.
Hepsine helal olsun.
Elma şekeri yedik /VEDAT OKTAR
FUTBOL, adama ‘hep ben mutlu olacağım’ dedirten bir oyun değil ki. Bazen elma şekeri yersin, bizim yarı finale kaldığımız gibi. Bazen de bu namussuz top acı biber yedirir. Dün akşam Hırvatlar’ın elendiği gibi. Penaltı atışları sonu kazancı da kaybı da yazı turaya benzetirim. Penaltılara kalmış, uzatmalarda kayıp da etseydik aynı şeyleri diyecektim. Ama oyunun içine girelim. Fazla vıdı vıdı yapmadan dile getireceklerim var... Rakibi Fatih biliyor. Oyuncularına iyi ezberlettirmiş. Biz seyredenler de biliyoruz... Hırvatlarlar’la seyrede seyrede akraba olduk. Kapalı kutu değillerdi. Kutunun içindeki öcüyü biliyorduk. Sürpriz öcülere hayat tanımadık. Hırvat takımının sanatçıları da var, savaşçıları da...
FATİH HOCA HAKLI ÇIKTI
Önlemlerimizi iyi aldık. Topu sahiplenmek, maçı sahiplenmek değildir. Topun kıymetini bilmektir. Semih ile kıymetini bildik, bir üste sıçradık. Penaltılara ‘yazı-tura’ dedim ama Rüştü’nün yakaladığı penaltıyı göz ardı edemem. Rüştü’nün bir 10 dakikalık Hırvat baskısında o zor zamanı erittiğini gördük. Yediği golde gitmeyeceği yere gitti. Penaltıda ise gittiği yeri bildi, turu getiridi. Bir şeyin de altını çizeyim; Mehmet Topal’ı çıkartıp, Semih’i oyuna sokma değişikliği ‘ya herro, ya merro’ hamlesiydi. Fatih haklı çıktı. Kötü oynayan oyuncumuz yoktu. Hepsi gönlünü sahanın ortasına yerleştirdi. Rakibin pas cereyanını kestik. Bu dünkü oyunun anafikriydi. Bundan önce seyrettiğimiz Hırvat takımının pas bağlantılarını iptal ettik. İşini görmeyen oyuncumuz yoktu. Elinde avucunda kafasında cebinde kucağında ne varsa sahanın içine koydular.
HEPSİNE HELAL OLSUN
Rakibin oyun içinde 3-4 pozisyonu var. Futbol öyle bir oyun ki; biraz da çok isteyenin yanında olur. Biz çok istediğimiz kuyunun içinden çıktık. Rossetti benim çok tuttuğum bir hakem. Her iki tarafa da eşit mesafede tavır tutuyor. Onun için hangi takım olduğu önemli değil. Futbol topunun dilinden çok iyi anlıyor. Ne oynayanı ne seyredeni rahatsız etmiyor. Türk hakemleri için de çok iyi bir işaret. Peşine takılsınlar, onlar da burada olurlar.
Neticede çok iy bir iş çıkardık. İlk defa yarı final oynayacağız. Hepsine helal olsun.
Bu balla şampiyon oluruz /SERGEN YALÇIN
Futbolun ilahları karar vermiş bir kere, bizi arkadan itiyorlar.. Yine en olmayacak anda maçı çevirdik, Hırvatlar’ı moralman bitirdik ve kazandık.. Artık kupaya dek yolumuz var
BİR Türk olarak inanamıyorum.. Tarihimizde ilk defa Avrupa Şampiyonası’nda yarı finale yükseldik.. Hem de turnuvanın en iyi takımlarından; elemelerde İngiltere’yi 2 defa yenen, grubunda Almanya’yı deviren Hırvatistan’ı eleyerek.. Üstelik neredeyse penaltı atacak 5 oyuncumuzun bile güçbela biraraya geldiği bir noktada.. Üstelik 119. dakikada geriye düşmemize rağmen.. Üstelik 120+2’de bulduğumuz mucize golle maçı penaltılara taşıyarak.. Bütün Türkiye’yi tebrik ediyorum.. Ve futbolun ilahlarını seviyorum.. O ilahların canı isterse işte size böyle sürprizler yapar.. Bazen tek kale oynarsın gol atamazsın.. Bazen en umudunu kestiğin anda kazanırsın..
MAÇI değerlendirmeye sondan, yani penaltılardan başlamak istiyorum.. Penaltılar öncesinde futbolcuların yüz ifadelerinden bile kazanacağımız belliydi.. Çünkü Hırvat hoca Biliç, hakeme son saniyede oyuncu değiştirmesine izin vermediği için kızıyordu.. Hırvat futbolcular neredeyse “Yahu bu Türkler okunmuş, üflenmiş, biz bunları hayatta yenemeyiz” der gibi çaresiz çaresiz birbirlerine bakıyordu.. Biz ise sevinç çığlıkları atıyorduk ve mağrurduk..
Bu olumsuz psikolojiyle beyaz noktaya giden Hırvatlar, moral bozukluğundan 3 penaltı kaçırdı.. Biz ise o moralle hiç kaçırmadık ve tarihi yeniden yazdık.. Ben penaltıcı değildim, gerekirse atıyordum.. Ama dünkü ortamda penaltı atmak yürek ister.. Maç içindeki gibi değil bu, telafisi hiç yok, kaçırdın mı dünya başına yıkılır.. Düşünün benim gibi rahat bir adam söylüyor bunu.. Ben atmakta zorlanırdım açıkçası..
UZATMALARDA Hırvatlar resmen yorgunluktan bayıldı.. Çünkü 90 dakika boyunca onlar futbol oynamaya çalıştı.. Tam biz ‘Maç 0-0’a bağlandı’ derken, 119. dakikada saçmasapan bir kontrataktan, dünkü şansımıza hiç yakışmayacak kadar şanssız bir gol yedik.. Yine de sahadaki 11 inanmaya devam etti.. Bu inanç futbolda çok önemli.. Nitekim Rüştü’nün uyanıklık yapıp çabuk kullandığı 50 metrelik degajda 3 Hırvat savunma oyuncusu birbirine girince, Semih klas bir gol vuruşuyla yarı finali getirecek kapıyı açtı..
90 DAKİKAYA bakarsak.. Hiç demagoji yapamayacağım açıkçası.. Biz futbol filan oynamadık..
Bir kere kadro açısından büyük zaaflarımız vardı.. Göbekteki Emre-Gökhan Zan ikilisini, teknik direktör olsam Eskişehirspor’da bile yan yana oynatmam.. Sağdaki Sabri de ‘felaket’ti.. İlk yarıda kanadını o kadar boş bıraktı ki, 2 net gol pozisyonunu melekler sayesinde önledik..
Bu mecburi seçimlerden dolayı Fatih Terim’e defansla ilgili birşey diyemiyorum.. Arkamıza güvenmediğimiz için ön liberoların anlamı büyüktü.. Oyunu onlar tutacaktı.. Topal-Hamit ikilisi 60 dakikayı iyi götürdü.. Ama Hırvatlar yüklenmeye başladıktan sonra, o bölgede sıkıntı doğdu..
Forvetler maçı elleri belinde izleyince geriye yaslanmaya başlamıştık ve Terim’in hamle zamanı gelmişti.. Önce ‘anlamsız’ bir Colin-Uğur değişikliği (kalite olarak Ayhan’a bayılmam ama Ayhan girmeliydi) yaptı.. ‘0’ oynayan biri çıktı, ‘0’ oynayan biri girdi.. Ama 75’teki ikinci değişiklik daha garip geldi bana.. Orta sahanın tek defansif adamı Topal’ın çıkmasının açıklaması yoktu.. Yine de en azından Semih’in girmesi oyunun kaderini değiştirdi..
BU kadar zorlanıp işi şansa bırakmamızın sebebi çok şey beklediğimiz silahlarımızın (Nihat, Tuncay, Arda) takıma hiçbir şey vermemesiydi.. 90 dakika Topal’ın 100 metreden (!) vurduğu şut dışında kaleye gidemedik.. Hırvatlar ise 7 önemli tehlike yarattı. Rüştü ve bir keresinde de üst direk gol yememizi önledi.. İlahlar sayesinde maçı uzatmalara taşıdık.. Bizde iyiler Rüştü, Hakan ve Hamit’ti..
Ben yazısını skora göre değiştiren zihniyete karşıyım.. Bu nedenle şunu itiraf ediyorum:
“Biz bu balla şampiyon oluruz.”
Tarihin tanığıyız /Tayfun Bayındır
BU satırları penaltıları beklemeden yazıyorum. Sonuç ne olursa olsun bana bu tarihi maçı yaşatan millilerimizi ellerim kanayana dek alkışlıyorum... Meslek hayatımın en dramatik maçını izledim. Hiçbir maçta avuçlarım bu kadar terlememişti... Hiçbir maçta oturduğum koltuk dünkü kadar rahatsız değildi... Hiçbir maç bu kadar değerli olmamıştı. Ve hiçbir maçta ağlamamıştım
Yine bırakmadık, sonuna kadar savaştık.
118. dakikada gol yedik 120’de de yanıt verdik...
Dile kolay tam yedi eksik... İkisi cezalı, beşi sakat. Fatih Terim’in asla vazgeçmediği sisteminin en kilit oyuncuları bunlar. Gruptaki 3 maçta takımı futbol hayatı pahasına sırtlayan Servet, orta sahanın dinamosu görünmez kahraman Aurelio ve Terim’in ‘olmazsa olmazı’ Emre Belözoğlu yoktu. Bu nedenle zorunlu olarak değişik bir onbir ile sahaya çıktık.
TERİM, BİLİÇ’E REST ÇEKTİ
15 KİŞİLİK kadroya karşın -ki bunların dördünün de küçük sakatlıkları vardı- Sürpriz yapmayı seven Terim dünü de boş geçmedi. İlk sürprizi Sabri’ydi. Grup maçlarında zaafları nedeniyle sağ bekte pek forma bulamayan Sabri, dün yumuşak karnımızdı. İlk 3 maçta Hamit’i savunmaya çekme lüksünü yaşayan Terim, Sabri’yi sağa koyup risk aldı. 2. sürpriz ise Tuncay’dı... İlk kez orta sahanın ortasında ‘oyun kurucu’ bir Tuncay gördük, şaşırdık. (Oysa beklentiler Arda’nın orada oynaması yönündeydi. Bir başka beklenti ise Sabri’nin yerine Ayhan ile başlayıp, Hamit’i her zamanki gibi sağ beke çekmekti.)
Ama en büyük şaşkınlığı kontrollü oyunumuzun sigortası olan Topal’ın oyundan alışında yaşadık. Bu değişiklik riskten çok kumara benziyordu. Ve Terim 5 benzemez kağıtla Biliç’e ‘rest’ çekti adeta.
Doğrusu şu ki, turnuvanın en kötü maçını oynadık. Ağır Hırvatlar’ı 90 dakika uyuttuk. Yüreğimizin ağzımıza geldiği anlarda bazen şansımızla birkaç kez de Rüştü’nün becerisiyle derin ohlar çektik ve maçı uzatmaya taşıdık...
Uzatmada bambaşka bir Ay-yıldızlı takım vardı. Yüklendikçe yüklendik. Artık kaçıran biz, tedirgin olan, ürken Hırvatlar’dı. İki uzatmada da etkiliydik. Ama önce onların, ardından da bizim şok gollerimiz yarı final için penaltıları gösterdi...
Ve perde...
Rıdvan Dilmen
Terim’in hamlesi
Turnuvanın bence en iyi topunu oynadık. İlk yarının ve uzatmaların tamanında, ikinci yarının son 10 dakikasında çok organize bir futbol ortaya koyduk, Hırvatları kendi sahalarından çıkarmadık.
Şöyle bir geriye dönüp bakalım. Gökhan Zan sakatlandığı için Hamit Altıntop’u sağ bek oynatmak zorunda kalıyorsunuz. Daha sonra kilit oyunculardan Emre Belözoğlu sakatlanıyor. Sonra Aurelio ve Volkan cezalı duruma düşüyor. Hiç şüphesiz sakatlıklar ve kartlar açısından turnuvanın en şanssız takımıyız.
Çok formda olan Hırvat takımına maçın ilk yarısında organize sadece bir tek pozisyon verdik. Onun dışındaki cılız pozisyonları savunmadan çıkarken kendi yaptığımız basit hatalar yüzünden kalemizde gördük.
İkinci yarıda Hırvatlar etkili gelirken, çok kişinin aklından bile geçirmeyeceği bir şeyi Fatih Terim uyguladı ve ikinci forveti oyuna soktu. Böylece defans yaparak değil, hücum ederek rakibi durdurmayı düşündü. Bu cesur düşüncesinde hem başarılı oldu, hem de uzatmaların tamamını iyi oynadı.
Öyle bir dakikada gol yedik ki, tam altı oyuncumuz yerde yatıyordu. İşte tam bu anda Gökdeniz ve Rüştü’nün aklına daha önceki maçlar geldi, hepsini kaldırdılar. Golde soru işareti olsa da, bana göre takımın en iyisi Rüştü, Hırvat kontratağında öylesine sakin ve isabetli oynadı ki, bu işlerin adamı Semih, galibiyeti fazlasıyla hak eden Fatih Terim ve takım arkadaşlarının emeğini boşa çıkarmadı. Galibiyeti kesinlikle Hırvatlar’dan daha fazla hak ettik. Bu mutluluğu Türk insanına yaşatan teknik heyet ve oyunculara teşekkür etmeliyiz.
Mustafa Denizli
Tarih böyle yazılır
Tarih yazılır mı, okunur mu? Hem yazılır, hem okunur. Türk Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası finallerinde tüm ulusu şaşkına çevirmeye devam ediyor. Bundan sonra da devam edecek.
Esasında bu maçın oluşumunu, gelişimini son yazımda bir parça ortaya koymuştuk. Şimdiye kadar oynadığımız maçları bitirdiğimiz kadro dün başladığımız kadroydu. Türk Milli Takımı bu oyuncularla ancak bu oyunu oynayabilir.
Düşünebiliyor musunuz, Gökhan Zan ve Emre Aşık dışında gerçek manada takımda defans oyuncusu kalmamış. İşte Türkiye, turnuvanın başından bu yana söylediğimiz ve yazdığımız gibi ofansif aksiyonları çok fazla orta saha oyuncularından kurulduğu zaman turnuvanın iyi takımlarından biri olan Hırvatistan önünde neler yapabileceğini gösterdi.
Dün akşam 120 dakikanın sonunda ayakta kalan bizdik. Birincisi defansımızı kalemizden uzak tutarak Hırvatistan’ın çabuk adamlarına etkili olma fırsatı bırakmadık. Bu maç bana esasında 2002 Dünya Kupası’nda oynadığımız Senegal maçını çağrıştırdı. Grupta Almanya’yı yenen Hırvatistan, 2002’de Fransa’yı mağlup eden Senegal gibi bir psikoza girdi ve onlar da bamyayı yedi!
Deplasmanda kazandık
Viyana’da yaşadığımız bizim için hakikaten muhteşem bir olaydı. Bir defa inanılmaz mücadele ettik. Bu kadar hücum adamıyla önde nasıl defans yapılırı gösterdik.
Hırvatistan “Kazandım” dediği maçı kaybedince daha doğrusu berabere bitirince, mağlubiyetten daha büyük bir şoka girdi. O ruh halindeki oyuncuların penaltı atma şansı yoktu, zaten atamadılar.
Bu zafer Türk insanın bugün yaşaması gereken, doya doya içmesi gereken bir zaferdir. Bu maçın Milli Takımımız için hangi taktikle oynandığını bilen biri varsa çıksın, söylesin. Turnuvanın başından beri söylüyorum. Türkiye bu oyun şekli ve bu oyuncularla başarıya gider. Bu oyunun yıldızları sonradan girenler olur diye düşünmüştük, fazla bir değişiklik olmadı. Rüştü için düşüncelerimizi belirtmiştik, bir farklılık yaşanmadı.
Maçta öyle bir anda gol yiyorsun ki, bütün yazacaklarını unutuyorsun. Öyle bir dakikada gol atıyorsun aklında, beyninde ne varsa hepsi gidiyor. Gitmeyen bir tek inanç vardı.
Statta hakikaten inanılmaz bir manzara yaşandı. Birincisi maçı Hırvatistan’da oynasak Hırvatlar ancak bu kadar seyirci toplayabilirdi. Bizim taraftarımız Viyana’da bile resmen azınlıkta kaldı. Ne olursa olsun Hırvatistan’ı deplasmanda yendik diyebiliriz. Esasında şimdi kim ne yazar, ne söyler bilemiyorum. Ama Türk Milli Takımı’nın, Portekiz maçından sonra öyle bir gelişi var ki şu an bizim takımın ruh halinde hiçbir ekip yok. Bu Almanya, Türkiye’yi rahat geçerim diye düşünebilir mi? Mümkün değil. Bu Almanya, Hırvatistan’dan çok mu iyi, asla. Bu takım bu yolu kısaltmayacak, uzatacak.
Mehmet Demirkol/Gözlem
Yerden kaldıranlar
Rüştü’nün büyük hatasıyla uzatmanın son iki dakikasında geriye düşmüş ve her şey bitmişken buna inanmayanlar vardı. Birçok oyuncumuz yere yatmış mağlubiyetle yıkılmışken başta Hamit, yerdekileri ayağa kaldıran bu oyun daha bitmedi diyenlerin zaferi bu... Bu şampiyonanın tarih boyunca hatırlanacak bir organizasyona dönüşmesi işte bu oyuncuların eseri...
Semih’in attığı gole şu an maç bittikten sonra dahi inanmak zorken buna inanan bir kaç devi kalbimize yazdık. Sahaya 16 kişi çıkabilen, sakatlıklar ve cezalılarla erimiş bu takımı hayatta tutanlara şükran borçluyuz.
Bu şampiyonayı şampiyona yapan ne Hollanda’nın futbolu, ne İspanya’nın yıldızları, ne de başka bir şey... Bu Dünya Kupası’nda üçüncü olmaktan, kupa kaldımaktan, her şeyden daha büyük... Üç Avrupalı’yı böyle geri düşüp böyle Hollywood senaryolarıyla eleyen Türkiye bu şampiyonaya ruhunu verdi. Dünya sadece onları alkışlıyor. Bu oyunun taktiğini anlatmak mümkün değil... Çünkü, mesela böyle hızlı rakip kaleye inebilen teknik oyunculara karşı ön liberosuz 50 dakika oynayabildik. Bunu modern futbolun prensipleriyle örtüştürebilmek olanak dışı...Sadece bu örnek de neyi nasıl başardığımızı anlatıyor.
A.Gökçe / El momento De la verdad!
Kontrol, kontrol, kontrol... Hırvatistan karşısında ebedi tedirginliğimiz olan savunmayı rahatlatmak için tipik bir savunma futbolu oynadı Milli Takım... Öyle bir savunma anlayışı ki, takımın gol ve pozisyon kozları olan Hamit Altıntop ile Tuncay Şanlı, Aurelio’nun yokluğunda “vekaleten” ön libero oynayan Mehmet Topal’a çakılı yardımcı gibi oynuyorlardı... Kazım sağda etkisiz ve ağır, Arda solda kalabalık markajdan bunalmış durumda yorgundu...
Bu durumda Nihat’a da top kalmıyordu.
Hırvatlar, Rakitiç ve Modric’le beklenen korkutucu oyunlarını sergileyemediler bu kalabalık orta sahamız karşısında... Ama yine de Oliç gibi bir tehdit unsuruna sahiptiler. Adamın attığı ilk şut üst direkte patladı... İkincisini ve üçüncüsünü de Rüştü kurtardı. Rüştü’nün iki muhteşem Srna frikiğini kurtarması ise olağan değil, olağanüstü idi.
Biz mi ? Hücum etmek istiyorduk belki... Bir niyet yetersizliği söz konusuydu. Elle tutulur tek pozisyonu normal sürenin son dakikalarında Hamit-Nihat işbirliğinde yarattık. Ama top Semih’e gitmeden pozisyon bitti. İki de frikik attık bu arada... Olmadı.
Her şeye rağmen taktik disiplinle doksan dakikayı soğutarak, savunmada yoğunlaşarak gol yemeden uzatmaya taşımak bir başarıydı. Turnuvanın belki de en yavaş maçını oynadık. Tempoyu düşüren de bizdik.
Evet, kontrol uğruna hücumdan fazlasıyla taviz vermiştik... Ama artık matadorun boğaya kılıcı saplayacağı “kader anı” “el momento de la verdad” yaklaşıyordu.
Belki de Semih’in, Tuncay’ın, Nihat’ın matador olacağı anları bekliyorduk... Uzatmada ilk Semih şutu üstten auta gitse de yüreğimizi kabarttı, oyunda moral üstünlüğü ele geçirmemize neden oldu, rahatladık.
...Ve Tuncay Şanlı’nın o direk dibinden kaçan müthiş şutu... Gole ısınıyorduk... Aman, savunmamız soğumasın bu arada...
Galiba futbolun en uzun gecesiydi bu... Turnuvanın ilk uzun gecesiydi de, bizim için daha da uzun bir geceydi.
Bitime iki dakika kala o Plasniç golü neydi öyle?
O ikili mücadelede kale terk edilir miydi Rüştü, n’olur söyle! Yoksa şu uzun gecenin “boğa”sı biz miydik ? Fakat hayır!...
Semih çıktı ortaya... Son dakikanın son uzatma dakikasının bitiş saniyelerinde çıkıverdi, çakıverdi...
Boğa Matador rolleri artık penaltılara kalmıştı... Gel gör, bende de yürek kalmamıştı!
Şimdi sonuca hiç bakmadan ayağa kalkıyorum...
Milli Takım’ı alkışlıyorum...
Sağolun çocuklar...
Sizleri seviyorum!
Herkese teşekkürler
Erman TOROĞLU
BENCE şu ana kadar oynadığımız en iyi rakipti Hırvatistan... Bu turnuvadaki en dengeli, en mantıklı futbolumuzu da gene Hırvatlara karşı oynadık.
Özellikle Marco’nun olmaması bizim için büyük bir kayıptı. Ama Mehmet Topal burada mükemmel işler yaptı. Ama Fatih Hoca maalesef onu oyundan aldı. O çıktıktan sonra orta alanda zorlanmaya başladık.
Üçgen planı tuttu
Maçın başında Sabri büyük hatalar yaptı. Sonra biraz toparladı. Dün gece Tuncay, Hamit ve sol kanatta Hakan Balta müthiş oynadılar. Emre Aşık ile Gökhan Zan da az hata ile oynadılar. Arda maalesef; "mükemmel işler yapacağım, üst düzey hareketler yapacağım ve dikkat çekeceğim" diye takım oyunundan koptuğu gibi kendisi de kötü oynadı, takımı da eksik bıraktı. Penaltı istediğimiz pozisyonda hakem haklıydı. Çünkü rakip Tuncay’ın önüne doğru döndü ve ileriye doğru hareketlendi. Eğer dursaydı penaltı olabilirdi. Oyunun başında Hırvatlar üç pozisyona girdiler, üçünü de biz hazırladık. Onlar girmediler. Rakipte Modric çok etkili bir oyuncu. Ama Fatih Hoca onu Hamit, Mehmet Topal, Sabri üçgeninde eritmek istedi. Bence de başarılı oldu. Bütün hareket alanını kapattı.
Ayakta kalmasını biliyoruz
Golü yedik, kale sahasında üç tane futbolcumuz yerde yatıyordu ve bayılmıştı. Saat de çalışıyordu, saniyelerd e geçiyordu. Yerde yatanların iki arkadaşı geldi, ’Kalkın yürüyün’ diye. Kalktılar, yürüdüler, işi de bitirdiler.
Bence bu turnuvada oynadığımız en iyi maçtı. Ve hak ederek kazandık. Şunu bir kere belirtmekte fayda var. Bizim A Milli Takım son dakikaya kadar ayakta kalabiliyor. Bir takımın bu kadar çok penaltı kaçırması ile bu kadar çok penaltı atması fizik gücüne bağlıdır. Ayağa yere sağlam basmakla olur. Bu maç kesinlikle tesadüf eseri kazanılan bir maç değil.
Rüştü iyiydi ama...
Rüştü, çok iyi oynamasına rağmen bir büyük hata yaptı. Ama futbolda olan şeyler. Eğer kazanamasydık Rüştü’nün bütün yaptığı iyi şeyler çöpe gidecekti. Şunun altını çizmek istiyorum. Artık teknik direktörümüz de basınımız da kavga etmeyi, tansiyonu yükseltmeyi, korku filmini bıraksınlar. Hep beraber bunun keyfini yaşayalım. Gene şunun altını özellikle çiziyorum; Bu başarı Dünya Kupası üçüncülüğünden çok daha büyük bir başarı. Kimlerin emeği varsa herkese teşükkürler.
Can BARTU
Azmin eseri
ENTERESAN bir takımız. Portekiz maçı hariç diğer oynadığımız her karşılaşmayı son dakikada çevirdik.
Bu da futbolcuların sahadaki azmidir. Teknik, taktik ile olan bir iş değildir bu. Yarı finaldeyiz. Bu büyük bir başarı. Almanya karşısında eksiğimiz çok. Ayrıca dünkü mücadele sonrası bir hayli de yorgunuz. Ama biz yolumuzda emin adımlarla ilerliyoruz.
Fatih Terim, hatalı işler yapıp, hatalı kadrolar sahaya sürse de bazı futbolcuların üstün gayretleriyle buralara kadar geldik. Tuncay ve Nihat’ı bu takımda oynatacak tek adam Arda iken, onu kanatlara hapsederek hücum gücümüze sekte vurmanın ne alemi var. Normal sürede biz bu Hırvatistan’ın işini bitirirdik. Ama, Terim’in inatları yüzünden rahat kazanacağımız maçları ecel terleri döke döke çeviriyoruz.
Nihat ve Tuncay’ın önüne top atarsan etkili olur. Bu oyuncularla oyun kurmaya kalkarsak, işimiz bir hayli zorlaşır. Kazım’ın bu takımda ne işi var. Dün üç kere topa ya vurdu ya vurmadı.
Rüştü dün gece çok iyiydi. Ama yediğimiz golde akıl almaz bir hata yaptı. Boşa çıktı, kalesini boşalttı. Allah’tan Semih gibi bir golcüsü var da ay yıldızlı ekibin yine bir mucizeyi gerçekleştirdi.
Penaltılarda da topun başına futbolcularımız bunun verdiği moralle geldi. Oyunu geriden gelip çeviren takımlar hep moralli olur. Rüştü’de burada kurtardığı penaltıyla hatasını affettirdi.
Yarı final büyük bir başarıdır. Bunun mimarı da ay yıldızlı futbolculardır. Kanımızla, canımızla mücadele ediyoruz. Başta da dediğim gibi enteresan bir takımız. Sonuna kadar direniyoruz. Dün de ilk kez oyuna iyi başladık. Sonunu da iyi getirdik. Şans da yanımızdaydı. Almanya karşısında da hakeden futbolcular sahada olursa ve yerlerinde oynarlarsa, bu takım finale de uzanır.