İşte Bugün Gazetesi yazarı Cengiz Çandar''ın yazısı:
Özal''ın af planı
Sofranın başına geçtiğimizde, ''''Anlat bakalım'''' dedi. Yorgunluk ve uykusuzluktan kafamı toplamaya çalıp, nereden başlayacağımı düşünürken, beni beklemeden, ''''Bak ben ne düşünüyorum biliyor musun'''' diye söze girdi; ''''Bir af çıkartmak gerekiyor. Dağdakileri aşağı indirmek lazım. Ama, lider kadroyu af dışında tutarsak, iş yürümez. Ama, onlara da af çıkartmak mümkün değil. O nedenle, kademeli bir af çıkartmak gerekiyor. Yani, haklarında hiçbir takibat bulunmayan dağdakileri siyasi haklarını derhal kullanacakları biçimde affetmek; Apo ve diğer liderlere de, mesela beş yıl sonra, beş yıl içinde hiçbir suç işlemedikleri takdirde aynı şekilde aftan yararlanabilecekleri hükmünü getiren kademeli bir af...'''' Dayanamadım, ''''Bu Meclis''den böyle bir af çıkar mı efendim?'''' diye sordum. Kestirip attı; ''''Hayır, çıkmaz. Ben de nasıl olabileceğine kafa yoruyorum zaten...'''' Saat sabaha karşı 5''e geliyordu. ''''Birkaç saat sonra MGK toplantısına başkanlık edeceksiniz. Tüm ülke ve hatta dış dünya, PKK ateşkes ilanının hemen ertesinde, Nevruz öncesinde MGK bildirisinin nasıl çıkacağını merak ediyor. Ne çıkacak?'''' Gazetecilik merakıma engel olamamıştım. O soruyu sormaktan kendimi alamadım. ''''Hiçbir şey çıkmayacak'''' dedi. ''''Onlara diyeceğim ki, Biz, koca bir devletiz. Hemen tepki verirsek, devleti bir örgüt ile eşitlemiş oluruz. Yarın bayram tatili başlıyor. Hepiniz, bu tatilde bu konuyu şöyle kafanızın içinde yatırın, salim kafayla bir düşünün. Sonrasında, bir çizgi, bir politika oluşturalım. Bugün bir tepki vermek, devlet olan bir devlete yakışmaz...'''' MGK toplanmadan önce, sonucu MGK''dan bile önce biliyor olmanın imtiyazı ve Turgut Özal''a duyduğum güven duygusuyla Köşk''ten çıktığımda gün ağarıyordu. Tam karşıda Dışişleri Konutu. Saat 9''da beni orada Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ile Müsteşar Özdem Sanberk, aynı konuda görüşmek için bekleyecekti. Basının o görüşmeden haberi yoktu. Çankaya Köşkü''nün kapısında kimse kalmamıştı. Turgut Özal, ''''Kürt sorunu''''nun çözümüne ilk aşamada yardımcı olacak şekilde, silahların susmasını sağlamak amacıyla bir ''''af planı''''nı kafasında oluşturuyordu. Bundan bana ilk kez, Abdullah Öcalan''ın 16 Mart''ta (1993) ''''ateşkes'''' ilanının hemen ertesinde, 19 Mart günü sabaha karşı Çankaya Köşkü''nde sahur sofrasında açıklamıştı. Birkaç saat sonra, MGK toplanacaktı. İlk tasarladığı haliyle, ''''af planı'''' nın TBMM''den o gün için geçmesinin mümkün olmadığını düşündüğünden, konuyu MGK''ya sunmayacaktı. Konunun kafasında bir hayli şekillendiğini, ölümüne 48 saatten az bir süre kala, Baku-Ankara uçak yolculuğunda benimle sonu konuşmasında anlamıştım. Hükümete (Süleyman Demirel başkanlığındaki DYP-SHP koalisyonu), ''''ateşkes süresi''''ni boşa harcadığı, sorunu çözmek için hiçbir ciddi çalışması bulunmadığı kanaatinden ötürü kızıyordu. ''''Kürt sorununun çözümünün, Cumhurbaşkanı olarak milletine son görevi olduğunu, herşeyi göze alıp, bir süre bekledikten sonra bir çözüm planı sunacağını'''' o son görüşmemizde bana söylemişti. Kafasındaki planda yine daha önce sözünü ettiği ''''af'''' önemli bir yer tutuyordu. Ama nasıl olacaktı? TBMM, aynı TBMM''ydi. Turgut Özal, hükümeti oluşturan partiler bir yana, kendi kurduğu ve geliştirdiği ANAP''la bile aynı dalga boyunda değildi. ''''Bunu Meclis''e sunmadan bir hükümet kararnamesiyle çıkartmak imkanı var. Bir kanun buna imkan tanıyor. Öyle ki, Anayasa Mahkemesi''ne başvurma zorunluluğu olmayan kararname türü içine sokulabilir'''' dedi. Hangi kanun? Nasıl bir kararname türü? Bu soruların cevabını ben bilmiyordum. O da, anladığım kadarıyla, araştırma safhasındaydı. Peki, buna imkan varsa da, hükümete nasıl kabul ettirecekti? Aklıma Portekiz örneği geldi. Salazar''ın diktatörlük rejimini ve Angola ile Mozambik''teki savaşı sona erdirmekte Angola ve Mozambik''te savaşan asker kadroların büyük rolü olmuştu. ''''Askerler belki cesur bir adım atılmasını destekleyebilirler. Ne de olsa cephede savaşan onlar. Onlar ikna olursa, hükümete bu yönde bir telkinde bulunabilirler mi? Ne dersiniz?'''' diye sordum. Askerlerin ''''barışa daha duyarlı olduğunu'''' vurgulamak için, ''''Hiç şüphen olmasın'''' dedi. ''''Hele bir Türkiye''ye dönelim. Bakacağım. Süleyman''la (Demirel) konuşacağım'''' dedi. Yüzüne dalgın bir ifade yerleşmişti. Konuyu kapandı. Ölümünden önceki son gece Başbakan Süleyman Demirel ile görüştüğünü öğrendim. Bu konunun açılıp açılmadığını, konuşup konuşmadıklarını bilmiyorum.
APO''YA GÖRE, ÖZAL''IN ÖLÜMÜ SUİKAST
17 Nisan (1993) sabahı, ani bir kalp kriziyle Turgut Özal hayata veda ettiği için, ''''milletine karşı son görevini yerine getirmek'''' ten, bu konuda adım atmaktan mahrum kaldı. Ani ölümünden bütün ulus sarsılmıştı. Kürt siyasetçileri de çok üzgün ve etkilenmişlerdi. Öyle ki, Turgut Özal''ın ölümünün ardında, ''''Kürt sorununun çözümü'''' nü engelleme amaçlı bir ''''komplo'''' olduğunu düşünüyorlardı. TBMM''nin önünde cenazesi katafalka konduğu sırada, saygı duruşunu tamamlamış ve içeri girmiş, yukarıdaki odasında beni bekleyen TBMM Başkan Yardımcısı okul arkadaşım Uluç Gürkan''ın yanına çıkmak için asansörü bekliyordum. Abdullah Öcalan''ın ''''ateşkesi uzattığı'''' açıklamasında yanında bulunan DEP milletvekillerinden bir grup, beni görünce, yanıma geldiler. Hatip Dicle, başsağlığı diledikten sonra, ''''Ölüm haberini aldığımızda Abdullah beyin (Öcalan) yanındaydık. O, bunun bir suikast olduğu kanısında. En iyi sizden bilgi alabileceğimizi söyledi. Sizce, ölüm nedeni nedir?'''' diye sordu. Ben, Turgut Özal''ın ölümüyle ilgili olarak daha sonra yayılan -zehirlenme iddiaları başta- suikast kuşkularına hiçbir vakit kapılmadım. ''''Benim bildiğim eskilerin sekte-yi kalp dediği, ani kalp kriziyle vefat etti'''' cevabını verdim. Hatip Dicle, tatmin olmamıştı. ''''Ama, Abdullah bey diyor ki..'''' diye ısrarını sürdürdü. Onun üzerine, ''''Madem en iyi benim bileceğimi söylemiş; benim bildiğim bu'''' diyerek sözünü kestim. Asansör gelmişti zaten... Kendisinin sağlık durumunu en iyi bilen, dostum Dr.Cengiz Arslan''ın ölüm sebebine dair hiçbir kuşkusu yoktu ve hiçbir zaman da olmadı. Ölümünden bir süre sonra, Ocak ayı sonunda (1993), Houston''daki check-up sonuçlarının berbat çıktığını ve Özal''ın aynı yıl içinde yine Houston''a beklendiğini öğrendim. Oysa, ölümünden iki buçuk ay önce, Houston''da check-up''tan döndüğünde, ''''çok iyi çıktığı'''' bizlere söylenmişti. Doğru değilmiş. Turgut Özal''ın ölümünün, iç ve dış politikada gözle görülemez, ölçülemez ama mutlaka kesin etkileri olacağının, kendisini yakından tanımış birisi olarak gayet iyi farkındaydım. Bu etkilerden biri, hiç kuşkusuz, çözümü üzerine kafa yorduğu ve tarihi sorumluluk almaya hazırlandığı ''''Kürt sorunu'''' üzerinde olacaktı.
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 11:10