
ÖĞRETMENE UCUZ KONUT...
Eğitimde zor yıl2005/2006 öğretim yılı önceki yıllara göre çok zor geçecek. Çünkü eğitim sistemi A'dan Z'ye değişiyor. Sıkıntıların en büyüğünü ise öğretmenler çekecek. Peki öğretmenler buna ne kadar hazır? İşte bu yazı dizisinde bunları ele alacağız
<ı>Öğretmenim / 1 - Abbas Güçlüı>
Türkiye'de çalışanlar içerisinde en büyük grubu öğretmenler oluşturuyor. Sorunları en fazla olan kesim de yine onlar. Çileleri daha göreve atanmadan başlıyor. Kadro yetersizliği nedeniyle, mezuniyetten sonra kimi üç yıl bekliyor. Kimi de beş yıl.
Bir yanda boş geçen dersler ve on binlerce öğretmen açığı, öte yandan yıllardır tayin bekleyen yüz binlerce öğretmen. Böylesine bir çelişkiye başka bir ülkede rastlamak mümkün değil. Ama biz bu konuda çok maharetliyiz. İhtiyaç duyulan alanlara değil de fazlalık olan alanlara öğretmen yetiştirmeye son sürat devam ediyoruz. Bu da bu kutsal mesleğe gönül verenleri kahretmeye yetiyor da artıyor.
Hemen her gün yeni bir işsiz öğretmenler platformu ya da derneği kurulması bu yüzden. Önce beden eğitimi öğretmenleri örgütlendi, sonra Almanca ve Fransızca öğretmenleri, ardından da Türkçe ve felsefe grubu öğretmenleri. Sosyal bilgiler öğretmenleri ise yakında yollara dökülmek üzere.
Öğretmenlik aşkı için yanıp tutuşanların durumu böyle de, o şansı yakalayanların durumu farklı mı? Yapılan anketlere bakıldığında memnuniyet oranı çok yüksek değil. Çünkü, ne ekonomik olarak ne de moral olarak, hak ettikleri konumda olduklarına inanmıyorlar.
Maaşları, gerek yurt içindekilerle gerek dünyadakilerle kıyaslandığında komik durumda. Ama Milli Eğitim Bakanı Çelik'e ve Personel Genel Müdürü Remzi Kaya'ya sorarsanız, iyiler, hem de çok iyiler. Bakan Çelik, "Dershane öğretmenleri profesörden çok maaş alıyor. Göreve yeni başlayan öğretmenlerimizin maaşı da pratisyen doktordan daha fazla" diyor. Aynı soruyu yönelttiğimiz Eğitim Sen Genel Başkanı Aladdin Dinçer ise, bakanın söylediklerine sadece gülmekle yetiniyor.
Maaşlar konusunda öğretmenlerimizden gelen mesajlar da pek memnuniyet ifadesi taşımıyor. Özellikle büyük kentlerde yaşayan öğretmenlerimizin ev kirası ve ulaşım giderleri, maaşlarının neredeyse üçte ikisini alıp götürüyor.
Büyük kent tazminatı
Eğitim Sen ve diğer eğitim sendikaları ile büyük kent il milli eğitim müdürleri, bu konuda mutlaka ekstra bir çözümden yanalar. "Kira ve ulaşım yardımı ya da büyük kent tazminatı, bir an önce verilmelidir. Yoksa öğretmenlerimizi pazarlarda tezgâhtarlık yapmaktan kurtaramayız" diyorlar.
Bakan Çelik'in bu yöndeki tavrı ise, keşke bütçeden daha fazla kaynak ayrılsa da daha fazlasını versek. Ama bu durumda olan sadece öğretmenler değil, kamuda çalışan doktorların, mühendislerin, polislerin durumu da farklı değil. Büyük kentlere gelince; Londra, Paris, Roma'da çalışanın da bütün maaşı kiraya gidiyor. Bunda garipsenecek bir şey yok" diyor.
Büyük kent öğretmenleri için önerdiği çözüm yolu ise şöyle: Eve ikinci bir maaş getirecek evlilikler ya da aileden destek. Devletten bu konuda fazla bir şey beklemesinler.
Bakan Çelik'in belli ki bu konuda ağzı çok yanmış. Ne zaman para ve kadro istese, Bakanlar Kurulu'nun en az yarısı "Biz de isteriz" diye ayağa kalkmış. Bu yüzden, sanki istemekten bile vazgeçmiş hale geldi izlenimi verdi.
Öğretmenlerimizin ekonomik sorunlarını farklı boyutlarla ele almaya devam edeceğiz. Kırk yıl önce ne kadar maaş alıyorlardı? Şimdi ne kadar alıyorlar? Ama daha da önemlisi, o zaman aldıkları maaşın alım gücü neydi, bugün ne? Tüm bunları farklı boyutlarıyla gündeme taşıyıp en değerli varlığımız çocuklarımızı ve ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin nereden nereye geldiklerini gözler önüne sereceğiz.
Her yıl olduğu gibi bugün de eğitimi, öğretmenlerimizi ve çocuklarımızı ne kadar çok sevdiğimize yönelik nutukları dinleyeceğiz. Bu tür nutuklar atacak olanlara önerimiz, mümkün olduğunca az konuşsunlar. Çünkü boş söylemleri öğretmenlerimizin sinirlerini daha da bozmaktan öte bir işe yaramıyor. Varsa somut bir şey, ortaya koysunlar, biz de alkışlayalım...
Sevinecekler. Çünkü:
Üzülecekler. Çünkü:
Neden öğretmenler?
Yeni bir öğretim yılına daha başlıyoruz. Hepimize hayırlı uğurlu olsun. Okullarda ders zili çalarken neden eğitimin genel sorunlarını değil de, öğretmenlerimizi mercek altına alıyoruz? Bu soru bize çok soruldu. Öğretmenlerimizin sorunlarını masaya yatırıyoruz çünkü, öğretmenin mutlu olmadığı bir ortamda iyi bir eğitimden söz etmek mümkün değil.
Öğretmenler, eğitim ve öğretimin lokomotifleridir. Onların gücü, onların morali, onların heyecanı yoksa çocuklarımızın da, velilerin de, ülkenin de geleceğe coşkuyla bakması beklenemez. 18 milyon öğrenci, 800 bine yakın öğretim kadrosu ve 30 milyonu aşkın veliyi de içine alan eğitim ordusu ile Türkiye kocaman bir okuldur. Ama giderek hantallaşan bu okulda, eğitim, öğretmen ve öğrenciler, öncelik sıralamasında son 50 yılda hiçbir zaman hak ettiği önemi görmediler.
Bugünkü sorunlarımızın hemen hepsinin temelinde yatan da bu duyarsızlığımızdır. Ülkelerin kalkınmışlığı, öğretmenine verdiği önemle paralellik taşır derler. Çok doğru. Dizi boyunca, söz, başta öğretmenlerimiz olmak üzere, tüm ilgili taraflarda olacak. Aday öğretmeni, çalışanı ve emeklisi ile öğretmenlerimizi yakından ilgilendiren tüm konularda, sorularınıza, en yetkili ağızlardan cevaplar alacağız...
A.G.
YARIN: Kariyer Sınavı. Bütün öğretmenler öğrenci olacak!
İLKSAN, OYAK'a benzer şekilde yeniden yapılandırılıyor. Öğretmenler kira öder gibi konut sahibi olacak. İlk uygulama Ankara'da başlıyor
Eğitimin kalbi Ankara'da atıyor. Erkan Mumcu'nun Milli Eğitim Bakanlığı döneminde sık sık gündeme gelen yerinden yönetim anlayışı hâlâ hayata geçebilmiş değil. Eğitimi ilgilendiren en ufak karar ve atamalar bile hâlâ başkentte gerçekleşiyor. Bu yönetim tarzı, bazen iyi oluyor bazen de çok önemli sorunları beraberinde getiriyor. Dizi boyunca bu köşemizi Ankara'ya, yani Milli Eğitim Bakanı Çelik ve MEB'in üst düzey bürokratlarına ayırdık.
Bugüne kadar neler yaptılar? Bundan sonra neler yapacaklar? Hangi konuda ne düşünüyorlar? Eğitime, öğretmenlere ve sorunlara bakış açıları nasıl?
Kimi zaman kendilerini savunacak kimi zaman da biz de dahil hepimizi eleştirecekler. Diğer köşelerde onlar sizlerin görüşlerini öğrenecek, sizler de bu köşede onların olaylara yaklaşım tarzını göreceksiniz. Söz bugün Bakan Çelik'te. Konu: Öğretmenlerin konut sorunu.
Yapılan araştırmalar, öğretmenlerden sadece üçte birinin ev sahibi olduğunu gösteriyor. Lojman sayısı ise sadece 44 bin. Köylerdeki köy odalarını da sayarsanız, 60 bin civarında. Peki geriye kalan 300 bini aşkın öğretmen, hangi koşullarda yaşıyor ve bu konuda Bakan Çelik ne düşünüyor?
İşte Çelik'in müjdesi. Hayata geçirirse, eğitim tarihine geçer!
"Lojman sayısını artırmaya çalışıyoruz. Ama ne kadar da artırsak yetmez. Polis, asker, hâkim herhangi bir yere gittiğinde konutu hazır. Ama öğretmenimiz için aynı durum söz konusu değil.
Bu konudaki projemizi, önümüzdeki hafta Bakanlar Kurulu'na götüreceğim. Ankara'daki pilot uygulamayı, öğretmenlerimizin yoğun olduğu tüm illere yaymak istiyoruz.
İlk konutlar Ankara'ya
Bu proje ile öğretmenlerimizi maliyetine ev sahibi yapacağız. Toplu Konut İdaresi ile çalışmalarımız devam ediyor. Maliyetin yüzde 25'i peşin olarak yatırılacak. Geri kalan yüzde 75'i ise konutlar bittikten sonra ödenecek. Yani inşaat devam ederken taksit ödenmeyecek. Öğretmenimiz de hem kira hem de aidat ödemek zorunda kalmayacak. Evine taşındığında da 10 ya da 20 yıla yayılan taksitler halinde kalan borcunu ödeyecek. Aylık taksitler, şu anda ödedikleri ev kiralarından daha yüksek olmayacak.
Bu konuda İLKSAN'ı devreye sokacağız. İLKSAN sadece ilkokul öğretmenlerini değil, OYAK benzeri, tüm öğretmenleri kapsayacak şekilde yeniden yapılanacak. Öğretmenlerimiz ucuz konut konusunda en büyük desteği yeni oluşturacağımız bu yardımlaşma sandığından alacaklar.
Bu konudaki ilk örnekler Ankara Sincan'da bitmek üzere. 2 bin 800 konutun anahtarları yakında öğretmenlerimize teslim edilecek...
YARIN: Sözleşmeli öğretmenler
KARA TAHTA
Bütün dünyada öğretmen maaşları anaokulundan liseye kadar kademeli bir şekilde artış gösterirken Türkiye'de neden eşit maaş veriliyor? Bu haksız maaş sistemi, lise öğretmenlerinin performansını düşürüyor. Anaokulu ve sınıf öğretmenliği 320 puanla öğrenci alırken, matematik ve İngilizce öğretmenliğine 360 puanla giriliyor. Üstelik bir yıl da fazla okuyorlar. 1938'de ilkokul öğretmeni 20 lira alırken, ortaokul öğretmeni 40, lise öğretmeni de 50 lira alıyordu. OECD ülkelerinde de lise öğretmenleri, ilkokul öğretmenlerinden yüzde 40 daha fazla maaş alıyor! Öğretmen oldum, umutlarım tükendi... T. Batuhan
Sözleşmeliye askerlik oyunu
81 puan alıp boşta kalan bir sınıf öğretmeniyim. Salı günü sözleşmeli başvurum onaylandı. Perşembe günü başvuruların bitimine 5 saat kala iptal edildi. Askerlik engeli getirdiler. Geçen sene mezun oldum. Ne zaman askerlik yapacaktım? Başbakanımız, AB ile ilgili olarak, maç oynanırken kural değişikliği olmaz demişti. Şimdi kendileri yapıyor. Bu tutarsızlık nedir? Benim durumumda olanlara Allah sabır versin!.. T. O.
Sosyalciler kan ağlıyor
Sosyal bilgiler, tarih ve coğrafya öğretmenleri olarak kan ağlıyoruz. Kültürel mirasımızı aktarmayı kendimize misyon edinmiş biz sosyalcilere neden üvey evlat muamelesi yapılıyor? Bizim derslerimizi, biz varken neden başkaları veriyor? B. Yeşil
Bilgisayar var, elektrik yok
Mardin'in Derik ilçesi Çukursu köyünde görev yapmaktayım. Okulumuza, devletimiz tarafından gönderilen bilgisayar köyümüzün elektrik tesisatı nedeniyle çalışmıyor. Okulumuz da diğer köy okulları gibi ödeneksizlikten yıkılmak üzere. 70 öğrencim var ve doktor, mühendis, öğretmen olmak istiyorlar. Her türlü eğitim desteği bekliyoruz. Mustafa Turgut
İdareciler bezdiriyor
Yazı dizinizde, okullara bu hükümet döneminde atanan idarecilerin, farklı görüşten öğretmenlere ne kadar yanlı davrandıklarını, onları nasıl bir bezdirme politikalarıyla okuldan uzaklaştırıp yerlerine kendi öğretmenlerini getirme gayreti içerisinde olduklarını da dile getirin. Bu sorunu biz de yaşıyoruz, diğer okullar da. A. Yılmaz
MEMLEKETİMDEN ÖĞRETMEN MANZARALARI
Öğretmendi, kapıcı oldu
<ı>KONYA DHAı>
Selçuk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokul mezunu Mevlüt İnanır, iş bulamayınca kapıcı olarak çalışmaya başladı. 2000 yılında mezun olan İnanır, "5 yıldır atamam yapılmıyor. Beden Eğitimi Bölümü'nden mezun olan 20 bin kişi var. Bunlardan bu yıl sadece 400'ü atandı. Bize nasıl sıra gelebilir? Bu kadar mezunu devlet ne yapacak?" dedi.
Asgari ücretle ailesini geçindirmeye çalışan İnanır, "5 yıl atamamın yapılmasını bekledim. Hâlâ sonuç alamadım. Üniversiteden mezun olup da bu işi yapmak çok zor geliyor. Kapıcılık yaptığım apartmanda öğretmenler, beni görünce utanıyorlar. Sana bu işi yakıştıramıyoruz, diyorlar. Ama bu benim suçum değil. Her şeye rağmen buna da şükür. En azından bir işim var. İşsiz olan çok arkadaşım var. Kimseye muhtaç olmadan aileme bakabiliyorum" dedi.