Medya
  • 28.7.2004 02:10

OĞUZ ARAL RÖPORTAJINDA GEÇİRDİĞİ BEYİN ENFARKTÜSÜNÜ ANLATMIŞ : BİR PIHTI YÜZÜNDEN GÜNDE İÇTİĞİM 4 PAKET SİGARAYI BIRAKMAM

Bir pazar sabahı, Oğuz Aral’ın deyimiyle, enayi bır pıhtı, onun beyin damarlarından birini tıkadı. Yani beyin enfarktüsü. Ama o henüz bunun farkında değil. Gazeteyi eline alıyor. Öyle bakıyor. O günkü Hürriyet başka bir dilde yazılmış sanki!

Bir tek sözcüğü, harfi bile okuyamıyor. Ne olduğunu anlamıyor. O birden Avnice konuşmaya başlıyor. Ve o günlerde arkadaşımız Ayşe Arman, Oğuz Aral’ın kapısını çalıyor. İşte o söyleşinin önemli bölümleri.

Hayırdır! Yazılarınızdan ve karikatürlerinizden mahrum kaldık. Yine bir küslük dönemi mi yaşıyorsunuz? Yoksa başka bir numara mı var?

- Küslük var... Yaşlılık, tekrar üretme zorluğu doğuruyor. O da küslük yaratıyor. İnsanlara küsüyorsun. Tabii bu morukluktan ileri geliyor... Ne halt etmeye ihtiyarladın? Zorun ne? Niye yaşlanıyorsun durup dururken? Enayi misin sen! Herkes gibi 30’lu, 40’lı, 50’li yaşlarda olmak varken, 60’lar, 70’ler senin neyine? Var yani bir küslük...

Peki başka bir numara...

- O da var... O pazar günü yazı yazmak için kalktım. Sabahları çay ve sigara içmeden, gazete okuyan bir herifim ben. Aldım gazeteyi elime. Gazete dediğim de bizim Hürriyet. Allah Allah, bir gavur gazetesi gibi görünüyor gözüme. Önce anlayamadım. İngilizce değil, Fransızca değil, Almanca değil. Hangi dilde çıkarmışlar bunu! Dikkatlice bakıyorum. Okuyamıyorum. Harfler, sözcükler bana yabancı. Halbuki adım gibi biliyorum, elimdeki bizim gazete. Gazetenin adının ‘’H’’ harfiyle başladığını biliyorum ama ‘’Ş’’ diyorum, söylemek istediğim hiçbir şey çıkmıyor ağzımdan. Sinirlendim tabii, sinirlenince de küfür ettim...

BEYİN ENFARKTÜSÜ

Paniğe kapılmadınız mı?

- Yok. Ama koşarak bilgisayara gittim. Satrancımla oynamaya başladım. Oh be dedim kendi kendime yine yendim onu! Gidip biraz yatayım dedim, belki geçer. Kimbilir içkiyi dün gece fazla kaçırmışımdır, çok da içmemiştim gerçi. Neyse, biraz dinlendikten sonra kalktım, yine okuyamıyorum. Allah kahretsin!

Sonra...

- Sonra... Allah razı olsun, Filiz hastaneye götürdü beni. Tabii kuyruğu dik tutuyorum. Zaten konuşamadığım için çok mahcubum. Kimsenin tahmin edemeyeceği kadar mahcup ve utangaç bir adamım aslında. Neyse, arkadaşlarım filan hastaneye koştu. Önce yüksek tansiyondan şüphelendiler. 20’ye çıkmış. Acilen bir tüpe soktular beni, MR’mıymış neymiş...

Sonuç?

- Enfarktüs. Enfarktüs geçirmişim ben! Ama kalpte değil beyinde. Hani insanların beyin damarlarından biri tıkanınca eli ayağı tutmaz ya, bendeki arıza farklı oldu. Sonra pıhtıyı gördüler. Nah böyle bir şey! Kocaman. Hekimler soru sormak zorundalar. Konuşamıyorum ya, çiziyorum.

Peki sizin şu anda da hastanede olmanız gerekmiyor mu?

- Bırakmaya niyetleri yoktu ama ben kaçtım! Tahammül edemedim.

Siz zaten ‘’huysuz adam’’ın tekiydiniz. Şimdi ne vaziyettesiniz!

- Aaaa gene huysuzum! Nüfus káğıdı bu, değişmez...

Kendinizi artık bir ‘’izleyici’’ gibi mi hissediyorsunuz?.. Bu arada, sigara içmek intihar değil mi sizin için!

- İki soruyu bir arada sormayacaksın! 16 yaşından beri 4 paket içiyorum. Enayi bir pıhtı yüzünden ondan vazgeçecek değilim! İzleyici olma soruna gelince, hem oyuncu hem izleyiciyim. Hep öyle oldum. 13 yıldır Devlet Konservatuvarı’nda tiyatro hocasıyım. Oyunculuk nasıl bir şeydir biliyor musun, kendini kaptırırısın, rol icabı birinin gırtlağını sıkarsın. Ama iyi oyuncu kendini dışarıdan da izleyebilen insandır. Hayatta yaşarken de durum farklı değil. Hem kendini yaşayacaksın, istediğin boku yiyeceksin ama aynı anda kendine uzaktan bakabileceksin. Biraz şizofrenik bir durum. Ama anladın değil mi? İzleyici olmam, birilerinin burnunu kırmayacağım anlamına gelmiyor... 

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:38

İLGİLİ HABERLER