KAYNAK : Haber Vitrini
ÖNER SEVEN
İSTANBUL- Siyonizm'in 19. yüzyılda Avrupa'dan başlayarak yayılması ile ırki ve dini ayrıma tabi tutulan Yahudilerin, 'kutsal topraklar' olarak nitelendirdikleri Filistin'e dönme isteklerinin ortaya çıkması ve 1948 yılında İsrail Devleti'ni kurması ile başlayan İsrail-Filistin sorunu, günümüzde hala çözüme kavuşmamış önemli sorunlar arasında bulunuyor.
1. Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı Devleti yönetiminde olan Filistin toprakları, savaş sonrası İngiltere'nin kontrolüne geçti. İngiltere, 2 Kasım 1917'de Yahudi halkına Filistin topraklarında devlet kurma hakkının yolunu açan 'Balfour Deklarasyonu'nu yayımlayarak açıkça bölgede bir Yahudi devleti kurulması yanlısı olduğunu belirtti.
29 Eylül 1923 tarihinden itibaren Filistin, resmen İngiliz mandası olurken 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar Yahudiler sürekli olarak Filistin topraklarına göç ettiler. Yahudi göçmenlerin Filistin'de çok sayıda yerleşim yeri oluşturması ve Araplar ile Yahudiler arasında gerginliğin artmaya başlaması üzerine Arap liderleri, Nisan 1936'da bir araya gelerek Yahudilere karşı 'Arap Yüksek Komitesi'ni kurdular. Komitenin çağrısı üzerine gidilen genel grevin ulusal ayaklanmaya dönüşmesi üzerine Filistin'e giden Lord Peel başkanlığındaki komisyon, Temmuz 1937'de Araplar ile Yahudilerin ortak bir devlet içinde yer almalarının imkansızlığını vurgulayan ve Filistin'in bölüşümünü öneren 'Peel Raporu'nu yayımladı. Bu rapor üzerine bölgede 1939'a kadar süren Arap ayaklanmaları çıktı.
2. Dünya Savaşı sonrasında ise 29 Kasım 1947 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, Filistin'in, Arap ve Yahudiler arasında ikiye bölünmesini ve Kudüs'e uluslararası statü kazandırılmasını öngeren planı kabul etti. Planın kabulünün ardından İngiltere, 15 Mayıs 1948'e kadar kuvvetlerinin hepsini bölgeden çekti. Bu çekilişin tamamlanmasından bir gün önce ise David Ben Gurion başkanlığında 14 Mayıs 1948 günü Tel-Aviv'de toplanan 'Yahudi Milli Konseyi' İsrail Devleti'nin kurulduğunu tüm dünyaya ilan etti.
ARAPLAR'DAN İSRAİL'E İLK SALDIRI
İsrail Devleti'nin kurulduğunun açıklanmasının ardından Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları, 15 Mayıs'tan itibaren İsrail'e saldırdı.
Bir yıl süren Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail ordusu, 5 Arap ülkesinin ordusunu ağır yenilgilere uğrattı. BM'nin arabuluculuk çalışmaları sonucu ateşkes imzalandı. Yapılan savaş sonucunda İsrail, Filistin topraklarının 4'te 3'ünü ele geçirdi. İsrail ayrıca Kudüs'ün yarısına sahip olurken yarısı da Ürdün'de kaldı. Savaş sonrasında bir milyon kadar Filistinli yurtlarını terk ederek komşu ülkelere sığındı.
1956 yılında yapılan Arap-İsrail Savaşı'nda Gazze Şeridi ve Sina Yarımadası'nı işgal eden İsrail, BM ve ABD'den gelen baskılar neticesinde işgal ettiği topraklardan geri çekildi. Çoğunluğu Ürdün'de bulunan ve diğer Arap ülkelerinde yaşayan Filistinlileri teşkilatlandırarak mücadeleye sevk etmek için 1964 Mayıs'ında Ürdün'ün elinde bulunan Doğu Kudüs'te '1. Filistin Kongresi' toplandı ve burada 'Filistin Kurtuluş Örgütü' (FKÖ) kuruldu. Örgütün askeri kanadı ise 'El-Fetih' ismi ile teşkilatlandı.
1966 yılından itibaren El Fetih örgütü mensupları, Suriye topraklarından hareket ederek İsrail topraklarına saldırılara başladı. Bunun üzerine İsrail, Suriye tarafından gelen her türlü saldırıya ağır cevaplar verdi. 5 Haziran 1967 tarihine gelindiğinde ise İsrail uçakları; Suriye, Mısır ve Ürdün havalimanlarını bombaladı. '6 Gün Savaşları' olarak da bilinen savaş sonucunda İsrail, 6 günde Ürdün'den Kudüs ve Ürdün'ün batı yakasını, Mısır'dan Sina Yarımadası'nı ve Suriye'den ise Golan Tepeleri'ni aldı.
Bu savaşın en önemli sonuçlarından birisi ise 2000 yıldan beri ilk defa Yahudilerin, Kudüs'e tekrar sahip olmasıydı. Osmanlı Devleti'nin 400 yıl elinde tutmayı başardığı Kudüs'ü Araplar, 50 yıl ellerinde tutamamışlardı.
İSRAİL İŞGAL ETTİĞİ TOPRAKLARDAN ÇEKİLMEYİ KABUL ETMİYOR
Savaş sonrası bölgede barışı tesis etmek isteyen BM Güvenlik Konseyi, 22 Kasım 1967'de 242 sayılı kararı kabul etti. Bu kararda İsrail'in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi öngörülüyordu. Ancak İsrail bunu kabul etmedi. İsrail, önce bir müzakere masasına oturulmasını ve 'güvenlikli ve tanınmış' sınırların tespiti sonrasında hangi topraklardan çekilecekse oradan çekilmesi görüşünü savundu.
Arap ülkeleri ise bu görüşe şiddetle karşı çıkarak barış için önce İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini söyledi. 6 Eylül 1972 yılına gelindiğinde, Filistin 'Kara Eylül' örgütü tarafından Münih Olimpiyatları'na katılan 11 İsrailli sporcuya saldırı düzenlendi. 11 sporcu düzenlenen saldırıda hayatını kaybetti.
Bu saldırılar ve yapılan barış görüşmelerinin sonuç vermemesi nedeniyle gerginleşen ortam iki tarafı savaş sahnesinde yine karşı karşıya getirdi. Aslında bu savaş öncesinde özellikle Mısır ile İsrail arasında karşılıklı hava saldırıları olmuştu. Ancak bu daha çok vur-kaç taktiği şeklindeydi. Araplar, 1967 yılındaki savaşta kaybettikleri toprakları geri almak için tarihler 6 Ekim 1973'ü gösterdiğinde yani Yahudilerin en kutsal günü olarak kabul edilen 'Yom Kippur Günü'nde İsrail'e sürpriz bir saldırı düzenlediler. Suriye ve Mısır'dan gelen bu sürpriz saldırı karşısında İsrail daha çok Suriye ile savaşt Mayıs'tan itibaren İsrail'e sı. Çünkü Suriye'ye, savaşta Fas, Irak, Suudi Arabistan ve 5 Arap ülkesinin ordusu gerek asker gerekse silah yardımında bulunmuştu.
İsrail bu cephede kendisini toparladıktan sonra Mısır ile Sina Yarımadası için savaştı. Savaşta ABD, İsrail, Rusya ise Suriye ve Mısır tarafındaydı. Bu iki ülke desteklediği ülkelere silah ve mühimmat yardımında bulundu. Ancak taraflar daha sonra Araplar ile İsrail arasında barışı sağlamak için mücade verdi. Bu mücadele sonucunda 18 Ocak 1974'te Mısır ve İsrail genelkurmay başkanları arasında 101. Kilometre Antlaşması imzalandı. Süveyş-Kahire yolunun 101. kilometresinde imzalandığı için antlaşmaya '101. Kilometre Antlaşması' adı verilirken, bu antlaşma ile İsrail Süveyş Kanalı'nın batı yakasındaki bütün kuvvetlerini geri çekti. Doğu yakasındaki kuvvetlerini kıyıdan 20 kilometre geriye çekerken iki taraf askerleri arasına BM kuvvetleri yerleştirilecekti.
Ortadoğu'da Arap-İsrail gerginliği bu antlaşmaya rağmen devam etti. 30 Mart 1976'da İsrailli Filistinliler tarafından düzenlenen Celile Toprak Günü gösterisinde İsrail askerleri tarafından 6 Filistinli öldürüldü. Bu olay bölgede tansiyonu yeniden arttırdı.
İSRAİL, KUDÜS'Ü BAŞKENT İLAN EDİYOR
17 Eylül 1978'de ABD'nin Camp David kentinde imzalanan Camp David Antlaşması'na rağmen İsrail, muhtariyet (özerklik) vermeyi vaat ettiği Batı Şeria'da Yahudi yerleşim yerleri kurmaya başladı. İsrail bununla da yetinmeyerek 1978 Ekim'i sonunda Tel-Aviv'deki bakanlıkları Kudüs'e nakletmeye başladı.
Bütün İslam dünyasında tepkiyle karşılanan bu hareketin anlamı Kudüs'ü geçici statüden çıkarıp İsrail'in başkenti yapmaktı. İsrail bununla da yetinmedi ve 1980 Temmuz'unda, 1967 savaşında Ürdün'den aldığı Doğu Kudüs'ü de Batı Kudüs'e ilhak etti. İsrail, Kudüs'ü 'Birleşmiş ve bölünmez' başkent ilan etti. İsrail daha sonra ise 1967 savaşından beri işgal altında tuttuğu Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ni Aralık 1981'de ilhak etti. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) çalışmalarından hoşnut olmayan İsrail, 1982 Haziranı'nda Beyrut'u işgal etti. Bunun üzerine Beyrut'ta karargah kurmuş olan FKÖ ve Filistin gerilla örgütleri diğer Arap ülkelerine sığınmak zorunda kaldılar.
İsrail bu örgütleri yıldırmak için her türlü faaliyete girişti. 18 Eylül 1982 yılında İsrail tarafından Filistin mülteci kampları Sabra ve Şatilla'ya saldırı düzenlendi. 600 kişinin öldüğü bin 800 Filistinlinin kaybolduğu saldırılar sonucunda, hiçbir iz bırakmadan kaybolan sivillerin İsrail askerleri tarafından öldürüldükten sonra gömüldüğü iddia edildi.
İsrail, 'Katiller Örgütü' dediği FKÖ ile hiçbir durumda görüşme masasına oturmaya yanaşmıyor, FKÖ de İsrail'in varlığını kabul eden BM'nin 242 ve 338 sayılı kararlarını kabul etmiyordu.
1985 yılında Ürdün Kralı Hüseyin, bu iki kararın kabulüne karşılık 'Özerk Filistin' ile Ürdün arasında bir 'Konfederasyon' kurulmasını öngeren bir planı, FKÖ lideri Yaser Arafat'a sundu. Ancak Arafat, bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Kral Hüseyin, Ürdün'deki sayıları 25'i bulan El-Fetih bürolarını kapattı.
FKÖ artan baskılar üzerine davasını yürütebilmek için yeni bir taktiğe başvurdu. Bunun adı 'intifada' yani 'ayaklanma' taktiği idi. Bu hareketin amacı; işgal altındaki topraklarda bulunan İsrail askerlerine karşı sivil halkın ve hatta çocukların girişmiş olduğu 'taşlı saldırılarla', İsrail'e bu topraklarda rahat edemeyeceklerini anlatmak, İsrail'i usandırarak bu topraklardan çekilmeye ve barış yapmaya mecbur bırakmaktı.
İNTİFADA 9 ARALIK 1987'DE GAZZE'DE BAŞLADI
Bu doğrultuda İntifada, 9 Aralık 1987'de Gazze'de sivil Filistinliler ile İsrail askerleri arasındaki çatışmalarla başladı. Başlangıçta göstericilere karşı ateşli silahlarla karşılık veren İsrail, dünya kamuoyunda oluşan tepki üzerine gözyaşartıcı bomba ve plastik mermi kullandı.
Filistin Milli Konseyi, tüm bu olumsuzluklara rağmen 12-15 Kasım 1988 tarihlerinde yaptığı toplantının sonunda yayımladığı bildiri ile 'Bağımsız Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan etti. Bu yeni devletin başkenti Kudüs olarak kabul edildi. Bildiride ayrıca ilk defa Filistinliler İsrail'in varlığını kabul ediyor, terörizmi reddediyor, ancak FKÖ'nün reddi konusunda bir şey ifade edilmiyordu.
Türkiye yeni kurulan bu devleti ilk tanıyan devletlerden oldu. Devlet kurulmasına kurulmuştu, ancak 'İntifada'nın 2. yıldönümü olan 9 Aralık 1989'a kadar geçen süre içinde yaklaşık 700 Filistinli ayaklanmalarda hayatını kaybetti, 37 bin kişi ise yaralandı. İsrail tarafında ölü sayısı ise 50'ydi. Tutuklanan Filistinli sayısı da 35-40 bin civarında olarak açıklandı.
Aralıklı süren ayaklanmalarda en büyük kayıp 8 Ekim 1990 yılında oldu.
Mescid-i Aksa'da bir cuma namazı çıkışı meydana gelen gösteriler sonucunda 18 Filistinli öldürüldü, 150 kişi ise yaralandı. 15 Ocak 1991'de ise İsrail kendisine karşı birçok eylemi planlayan FKÖ Komutanı Ebu İyad, danışmanı Ebu Muhammed ve FKÖ Güvenlik Şefi Ebu El-Hal'e suikast düzenledi. Düzenlenen suikast sonucunda 3'ü de hayatını kaybetti.
3 BİN DAVETLİNİN HUZURUNDA İMZALANAN İSRAİL-FKÖ BARIŞI
Yaşanan tüm olaylar, çatışmalarla anlaşmazlıklara rağmen Arafat ve İsrail Başbakanı İzhak Rabin, 13 Eylül 1993 günü, Washington'da Başkan Bill Cilinton ve 3 bin kadar davetlinin önünde İsrail-FKÖ barışının esasları olan 'İlkeler Deklarasyonu'nu imzaladı. Daha sonra yapılan görüşmelerle birlikte İsrail, Gazze ve Eriha'dan çekilmeyi kabul etti.
Ancak hala devam eden Kudüs'ün statüsü, Filistin'in sınırları, Yahudi yerleşimleri, Filistinli mülteciler, Silahlı Kuvvetler ve su paylaşımı sorunları barışa darbe vurmaya devam ediyor.
Kudüs'ün statüsü: İsrail, 1967'de Doğu Kudüs'ü işgal etti. Bölgede yaşayan 310 bin Filistinli'ye belediye başkanını seçme hakkı tanıdı. Fakat Filistinliler, Doğu Kudüs'ün bütününü istiyor.
Filistin'in sınırları: Filistinliler, İsrail'in, 1967'de ele geçirdiği tüm topraklardan çekilmesini istiyor. Bunların arasında Gazze Şeridi, Batı Yakası ve Doğu Kudüs de var. İsrail bunlardan sadece bazılarından çekilmeyi kabul ediyor.
Yahudi yerleşimleri: İsrail, Batı Yakası'nda 170 bin Yahudi'nin yaşadığı üç büyük yerleşim birimini ilhak etmek istiyor. Filistin karşı çıkıyor.
Filistinli mülteciler: Filistinliler, Batı Yakası, Gazze Şeridi, Ürdün, Lübnan ve Suriye'deki mültecilerin topraklarına dönmesini istiyor. İsrail ise karşı çıkıyor.
Silahlı Kuvvetler: İsrail, Filistin'in sadece polis gücü kurmasına izin verirken, ordu kurmasına karşı çıkıyor.
Su paylaşımı: Filistinliler, İsrail'in, Şeria Irmağı'ndaki suyun yüzde 80'ini kullandığını belirterek bunun daha adilce paylaşılmasını istiyor.
Bu sorunların hiçbiri şu ana kadar çözüme kavuşturulamazken, Ortadoğu'da şiddet iyice tırmandı. İntihar saldırıları ve İsrail askerlerinin ağır makineli tüfeklerle karşılık vermesi bölgeyi kan gölüne çevirdi. Bir süre önce Filistin Lideri Yaser Arafat'ın Ramallah'taki karargahına giren İsrail askerleri, şiddet eylemlerini sürdürüyor. Tank destekli birlikler, Ramallah'ı yerler bir ederken, Arafat ise teslim olmayacağını açıkladı. Filistin yönetimi, halkı resmen direnişe çağırdı.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:02