Gündem
  • 13.6.2012 12:26

Özal'ın ölümünde FLAŞ gelişme...

Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatına ilişkin hazırladığı raporda, görevi başında ve ani şekilde ölen bir cumhurbaşkanının ölümünün her zaman ''şüpheli'' olduğu belirtilerek, ''Bu itibarla ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla herhangi bir otopsi ve/veya Köşk yerleşkesinde delil tespiti benzeri işlemlerin yapılmamış olması tam anlamıyla 'akıl tutulması' ile izah edilebilecek bir durumdur'' ifadesi kullanıldı.
     Cumhurbaşkanı Gül'ün talimatı üzerine Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatını inceleyen DDK, raporunu kamuoyuna açıklandı.
     Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, Turgut Özal'ın 17 Nisan 1993 tarihinde vefat ettiği, aile fertleri, yakınları ve diğer kişilerce ölümüyle ilgili çeşitli iddiaların zaman zaman gündeme getirildiği hatırlatıldı.
     Söz konusu iddiaları kapsayacak nitelikte bugüne kadar herhangi bir idari araştırma,inceleme ve soruşturmanın yapılmadığına işaret edilen açıklamada, toplumsal duyarlılıkları dikkate alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, DDK'ya 1 Ekim 2010 tarihinde, konunun ayrıntılı biçimde incelenmesi talimatı verdiği belirtildi.
     DDK'nın, Özal'ın vefatıyla ilgili yaşanan süreçte gerek Köşk yerleşkesinde gerekse Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde yürütülen sağlık hizmetlerine dair idari iş ve işlemlerle olayın oluş şekli ve ölüm sebebine ilişkin kamuoyuna yansıyan iddialarla ilgili tüm hususları kapsamlı şekilde araştırıp incelediği kaydedildi.
    
     -''Ölüm nedeninin belirlenmesi konusunda gerekli ihtimam gösterilmemiş''-
    
     DDK'nın raporunun giriş kısmında çalışmaya ilişkin bilgiler yer alırken, birinci bölümünde Turgut Özal'ın ölümüne yönelik ileri sürülen iddialara ilişkin incelemeler, ikinci bölümünde ölüm sebebinin tespitine yönelik incelemeler, üçüncü bölümde genel değerlendirme ve önerilerle sonuç yer aldı.
     Raporda, 2010 yılında Cumhurbaşkanı Gül'ün Kurul'a verdiği araştırma ve inceleme görevi kapsamında yapılan çalışmayla aynı yıl içinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturma dışında adli ve idari makamlarca konunun kapsamlı olarak araştırılmadığının görüldüğü bildirildi.
     Raporun nihai değerlendirme ve sonuç kısmında, bahsedilmesi gereken ilk hususun döneme dair ortaya çıkan ve kısmen de halen devam eden kamu yönetiminin güvenliği ve işleyişine ilişkin tezahür eden önemli bir zafiyet ortamının varlığı olduğu belirtilirken, merhum Turgut Özal'ın görevi başında vefat eden bir Cumhurbaşkanı olduğu hatırlatıldı.
     Özal'ın ölümünün, uzun süreli devam eden ağır bir hastalık neticesinde ve beklenen bir ölüm olmadığına, ani gerçekleştiğine dikkat çekilen raporda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
     ''Görevi başında ve ani şekilde ölen bir cumhurbaşkanının ölümü her zaman 'şüpheli' bir ölümdür. Bu itibarla ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla herhangi bir otopsi ve/veya Köşk yerleşkesinde delil tespiti benzeri işlemlerin yapılmamış olması tam anlamıyla 'akıl tutulması' ile izah edilebilecek bir durumdur. Öyle ki mezkur akıl tutulması dönemin ilgili devlet organlarına ve merhumun yakınlarına tam anlamıyla hakim olmuştur. Bunun sonucunda da ölüm nedeninin belirlenmesi konusunda gerek doktorlar ve aile üyelerince gerekse yargı organları ve diğer devlet ricali tarafından otopsi yapılması konusunda gerekli ihtimam ve tavır gösterilmemiştir.
     Kamuoyunda yaygın şekilde merhum Turgut Özal'ın ölümünün doğal bir ölüm olarak görülmemesi ve öldürülmüş olabileceğine ilişkin ölümün hemen akabinden itibaren geniş bir yelpazede bir takım iddiaların ortaya çıkmasının temel sebeplerinden birisisi de budur. Merhum Turgut Özal'ın ölümünün üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen bu süre içerisinde ölümüyle ilgili ortaya atılan çeşitli iddialar hakkında bugüne kadar herhangi bir idari araştırma ve incelemeyle kapsamlı bir adli soruşturma yapılmamış olması da aynı akıl tutulmasının uzun yıllar boyunca devam ettiğine işaret etmektedir. Söz konusu akıl tutulması, esas itibariyle gerek görev başında ölen gerekse görevini yapmaya engel teşkil edecek nitelikte ağır hastalığa yakalanan devlet adamları hakkında izlenecek hukuki süreç ve yöntemlerin yazılı hukuk kuralları olarak Anayasa ve diğer mevzuatta tanımlanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu konu tamamıyla geleneğe bırakılmış olup devlet hayatımızda zaman zaman yaşanan inkıtalar nedeniyle bu konudaki gelenekler de tam olarak gelişmiş değildir.''
     Raporda, gerek Turgut Özal'ın ölümü gerekse eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in hastalık sürecine ilişkin iddialar ve yaşananların bu konudaki eksikliği, zafiyeti tümüyle teyit eder mahiyette olduğu ifade edildi.
    
     -''Sağlık personeli ve ambulans bulundurulmaması kabul edilebilir değil''-
    
     Bahsedilmesi gereken ikinci hususun ise dönemin Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde cumhurbaşkanlarına sunulan sağlık hizmetlerinin kapasitesi ve kalitesiyle ilgili ciddi sorunların varlığı olduğuna işaret edilen raporda, merhum Turgut Özal'ın geçmiş sağlık bilgileri ve yoğun program trafiği bilinmesine rağmen derhal müdahaleye uygun ve yeterli sağlık personeli, ekipmanı ve donanımlı bir ambülansın bulundurulmamasının, kabul ve izah edilebilir bir yönetim anlayışı ve uygulaması olmadığı vurgulandı.
     Bu açıdan Özal'ın rahatsızlandığı anda kendisine ne gerekli vasıfta ilk müdahale yapılabildiği ne de uygun şekilde ve tam zamanında hastaneye götürülebildiği belirtilen raporda, söz konusu dönemde cumhurbaşkanının acil bir rahatsızlık geçirmesi anında izlenecek yöntem ve süreçlerin (ilk müdahaleyi yapacak sağlık personeliyle araç ve gerecin hazır tutulması, takip edilecek yol güzergahı ve gidilecek sağlık kuruluşu, yol emniyetiyle ilgili tedbirler, son zamanlarında yediği ve içtiği şeylerin listesi ve numunesi, kullandığı ilaçların listesi, hasta öyküsüne ilişkin bilgiler vb.) tanımlanmamış olması nedeniyle adeta herhangi bir mahallede aynı şekilde vefat eden bir insan için hane halkı ve komşularca yapılanların ötesinde bir uygulama yapılamadığı kaydedildi.
    
     -''Özal'ın ölüm nedeni bugün itibariyle bilinmezliğini koruyor''-
    
     Rahatsızlanma anı ve şekliyle ilgili belirsizlikler ve çelişkilerin, ölüm nedeninin tespitine yönelik gerekli otopsi ve diğer işlemlerin yapılmamış olmasının ve alınan kan örneklerine ilişkin tahlillerin akıbetinin belirsizliğinin, Özal'ın ölüm nedeninin bugün itibariyle de bilinmezliğini koruduğunu gösterdiği vurgulanan raporda şunlar kaydedildi:
     ''Kurulumuzca oluşturulan Tıbbi Uzmanlar Heyetinin de ulaşmış olduğu nihai bilimsel sonuç da özet itibariyle bu istikamettedir. Tıbbi Uzmanlar Heyeti'nce ulaşılan sonuca, Türkiye'deki hastane ve laboratuvarlarla Amerika Birleşik Devletleri'ndeki hastanelerden toplanabilen ve sonradan oluşturulan sağlık dosyasıyla ulaşılması ve yıllar geçtikten sonra yapılan bir çalışma olması nedeniyle belirli bir ihtiyat payıyla yaklaşılması gerekmektedir. Ancak yukarıda ifade edilen ölüm nedeninin otopsi yapılmadan tahmini olarak belirlenmiş olması karşısında; söz konusu bilimsel incelemenin yeni bazı değerlendirme ve bulgular içerdiği de açıktır''
    
     -Zehirlenme iddiaları-
    
     Merhum Özal'ın öldürülmüş olduğuna ilişkin iddialar hakkında ancak sınırlı bir inceleme yapılabildiği bildirilen raporda, somut bazı olaylar ve bilgiler ihtiva eden mezkur iddialardan, özellikle merhumun zehirlendiğine ve yeterli tıbbi yardım almadığına ilişkin merhumun yakınlarınca dile getirilen bazılarının incelendiği ifade edildi.
     Özal'ın öldürülmüş olduğuna ilişkin iddiaların önemli bir bölümünün ise soyut nitelikte, daha ziyade çeşitli ulusal veya uluslararası olgular/ gelişmeler temel alınarak ortaya atılan ''öldürülme nedeni'' etrafında kurgulanan iddialar olduğunun görüldüğü belirtilen raporda, bu nedenle söz konusu iddiaların bu aşamada araştırılması ve ispatlanması imkanı bulunamadığı belirtildi.
     Ölüm nedeninin netleştirilmesinden sonra söz konusu iddiaların ciddiyeti, geçerliliği hakkında düşünülebileceği/ inceleme yapılabileceği ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:
     ''Bu nedenle Tıbbı Uzmanlar Heyeti'nce mevcut tıbbi veriler çerçevesinde önerilen,ölüm nedeninin belirlenmesine ilişkin yöntem ve süreçlerin gerekliliğinin; raporun tespit ve değerlendirmeleri muvacehesinde merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ailesiyle yargı organlarının takdir edebileceği bir durum olduğu kanaatine varılmıştır.''
     Raporda, tespit, değerlendirme ve önerilerin gereğinin yapılması için Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun'un 6. maddesi uyarınca raporun Başbakanlığa gönderilmesi gerektiği, ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na da raporun bir örneğinin iletilmesinin uygun olacağı kaydedildi.

Otopsiyi Semra Özal mı istemedi?

Devlet Denetleme Kurulu'nun(DDK) Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin hazırladığı raporda, ''(Köşk'te)Ne Cumhurbaşkanının zatına ne de Cumhurbaşkanlığı örgütünün tümüne hizmet verecek herhangi bir tam donanımlı ambulansın bulunmadığı tespit edilmiştir'' değerlendirmesi yer aldı.
     Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatı üzerine 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatını inceleyen DDK, raporunu kamuoyuna açıkladı.
     Raporda, Çankaya Köşkü ile ilgili saptamalara da yer verildi. Çankaya Köşkü'nde sağlık konusundaki ihmaller şu şekilde sıralandı:
     ''Cumhurbaşkanının zatına ve ailesine sağlık hizmeti vermek üzere 'özel doktorluk' müessesinin oluşturulmadığı, gerek Köşk'te gerekse Konut'ta, 7 gün 24 saat esasına göre sağlık hizmetinin planlanmadığı, bu kapsamda görevlendirilmiş sağlık müdürü, doktor ve diğer sağlık personelinin bulunmadığı, mevcut doktorun da yarım gün mesai ile tüm Köşk personeline hizmet verdiği ve hafta sonu çalışma zorunluluğunun olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan ne Cumhurbaşkanının zatına ne de Cumhurbaşkanlığı örgütünün tümüne hizmet verecek herhangi bir tam donanımlı ambulansın bulunmadığı tespit edilmiştir.''
     ''Cumhurbaşkanının görev süresi içerisinde rahatsızlanması durumunda yapılacak iş ve işlemlere dair herhangi bir mevzuata ve iç düzenlemeye rastlanmadığı'' tespitinin bulunduğu raporda, ''Teşkilat düzenlemelerinde yer almasına rağmen Cumhurbaşkanlığı Özel Tabipliği kadrosuna işlerlik kazandırılmadığı gibi Cumhurbaşkanlığı örgütü resmi doktoru olan Prof. Dr Hilmi Özkutlu'ya da bu yönde bir görev tevdi edilmemiştir'' ifadesi kullanıldı.
     Özal'ın sağlığından özel olarak sorumlu bir kişinin olmadığı, yakınında 7 gün 24 saat sağlık hizmeti veren personelin bulunmadığı, sağlık personelinin hafta sonu çalışma mecburiyetinin olmadığına ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı raporda, şunlar kaydedildi:
     ''Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından, Köşk'te yeterli bir sağlık sisteminin oluşturulmadığı gibi Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanması halinde kimlere haber verileceği, hangi sağlık kuruluşuna gidileceği, hangi güzergâhın takip edileceği, ilk tıbbi müdahalenin nerede, nasıl ve kimler tarafından yapılacağı, sağlık kuruluşuna intikalin ne şekilde sağlanacağı gibi hususlarda yeterli, öngörülü ve alternatifli her hangi bir süreç planlamasının yapılmadığı da görülmüştür. Yukarıda ifade edilen tespitler çerçevesinde, gerek dönemin Genel Sekreterliğinin gerekse o dönemde Merhum Cumhurbaşkanı'nın özel doktorluğunu yaptığı ifade edilen kişilerin, Köşkün sağlık sisteminin oluşturulmasında ve uygulanmasında ciddi bir şekilde hatalı/kusurlu oldukları kanaatine varılmıştır.''
    
     -Özal, hastaneye ulaştırıldığında yaşıyor muydu--
    
     Cumhurbaşkanı Özal'ın 1993 yılı başından vefat ettiği güne kadar çalışma programlarının planlandığı şekilde aksatılmadan yürütüldüğü bildirilen raporda, programların mevcut sağlık problemleri dikkate alınmaksızın yoğun bir şekilde hazırlandığı vurgulandı.
     Raporda, Özal'ın hastaneye götürüldüğü ambulans ile ilgili olarak da ''araç içerisinde tıbbi donanımın bulunmadığı, sadece basit, eğimli bir sedyenin bulunduğu, şoför mahalli ile arka bölüm arasında açılıp kapanabilen sürgülü bir camın olduğu, arka bölümde sadece bir kişinin oturabileceği sabit koltuğun bulunduğu, aracın koldan vitesli mekanizmaya sahip olduğu'' belirtildi.
     Merhum Cumhurbaşkanı Özal'ın hastaneye ulaştırıldığında 'ölü mü, sağ mı-' olduğu yönündeki tereddütlerin zaman zaman dile getirildiğine dikkat çekilen raporda, ''Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın hastaneye getirildiğinde tıbbi olarak öldüğü yönünde bir belirleme yapılamamakla birlikte; solunum aktivitesinin ve kalp ritminin bulunmadığı, göz bebeklerinin büyümüş olduğu (fixed dilate), nabzının atmadığı ve tansiyonunun alınmadığı hususlarının tespit edildiği'' kaydedildi.
    
     -Tıbbi Uzmanlar Heyetinin tespiti ve değerlendirmesi-
    
     Raporda, Özal'a Hacattepe Üniversitesi Hastanesi'nde yapılan müdale sürecine ilişkin Tıbbi Uzmanlar Heyeti'nin değerlendirmelerine de yer verildi.
     Heyetin değerlendirmesinde, ''Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Hastanesine kabulünde yapılan ilk tıbbi muayenelerde kalp aktivitesinin, spontan solunumunun ve tansiyonun olmadığı, pupillerin fiks ve dilate olduğu tespit edilmiş olması adli tıp açısından somatik ölüm (insan vücudundaki üç ana sistemden, dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması somatik ölüm olarak tanımlanmaktadır) olarak bilinen duruma uygun olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Ölüm anı Merhumun ilk düştüğü an olarak kabul edilir ise aradan bu kadar uzun süre geçtikten sonra kişinin hayata dönmesinin mümkün olmadığı tıbben kabul edilen bir gerçektir'' ifadeleri kullanıldı.
    
     -Özal'ın naaşına otopsi yapılması-
    
     Cumhurbaşkanı Özal'ın naaşı üzerinde ''otopsi konusunun hiç gündeme gelmediği yönündeki beyanların, otopsi konusunun gündeme gelip değerlendirildiği yönündeki beyanlarla örtüşmediği'' bildirilen raporda ''Gerek Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde gerekse GATA'da Merhum Turgut Özal'ın naaşı üzerinde otopsi yapılması konusunun bir şekilde gündeme geldiği, ancak ailesinin (Sayın Semra Özal) istememesi gerekçe gösterilerek otopsi işleminin yapılmadığı kanaatine varılmıştır'' tespiti yer aldı.

Saç telleri incelenmemiş!

 Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatına ilişkin raporunda, Özal'dan alınan saç örneklerinin bugüne kadar incelenmediğinin, Semra ve Ahmet Özal'ın beyanlarından anlaşıldığı bildirildi.
     Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatı üzerine Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatını inceleyen DDK, raporunu kamuoyuna açıkladı.
     Özal'ın vefatından sonra Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde özel doktoru Cengiz Aslan tarafından hatıra ve/veya zehirlenme iddialarının bertaraf edilmesi amacıyla saçından bir miktar kesilerek eşi Semra Özal'a verildiği ifade edilen raporda, ancak alınan bu saç telinin hatıra amacıyla mı yoksa zehirlenme şüphesini izale etmek amacıyla mı alındığı hususunda kesin bir kanaate varılamadığı belirtildi.
     Merhum Cumhurbaşkanı'nın saç telleri üzerinde bugüne kadar herhangi bir inceleme yapılmadığının Semra ve Ahmet Özal'ın beyanlarından anlaşıldığı ifade edilen raporda, Semra Özal'ın ''konunun aydınlanmasına bir katkı sağlayacaksa bu saç tellerini yetkili makamlara verebileceğini'' beyan ettiği kaydedildi.
     Dr. Cengiz Aslan tarafından şüphe/hatıra gerekçesiyle alınan saç tellerinin, alınış tarzı ve sebebi, bugüne kadar nasıl ve nerede muhafaza edildiği gibi hususların yeterince açık olmadığı belirtilen raporda, günümüzdeki teknolojik imkanlar nazara alındığında, merhum Cumhurbaşkanı'nın saç tellerinin incelemesinin şüpheli ölüm iddialarının aydınlatılmasına katkı sağlayabileceği vurgulandı.
    
     -Özal'ın kan örneğine ilişkin iddialar-

    
     Ahmet Özal'ın kan örneğiyle ilgili iddialarının da DDK tarafından incelendiği bildirilen raporda, konuyla ilgili ''Saklandığı anlaşılan kan örneğinin kim tarafından ve hangi amaçla alındığı, laboratuvara tetkik için kimin tarafından gönderildiği, hangi tür tetkiklerin istendiği, kan örneğinin laboratuvarda ne şekilde teslim alındığı, teslim alınan kan örneğinin hangi tetkiklerin ne amaçla, ne zaman çalışıldığı ve ne tür sonuçlara ulaşıldığı, çıkan sonucun talep eden birime/doktora iletilip iletilmediği, iletilmiş ise ne şekilde iletildiği, hasta dosyasında bulunmadığı anlaşılan ve kan örneği üzerinde çalışmak üzere evinden telefonla çağrılan laboratuvar teknisyeni Hatice Güngör'ün beyanına göre yaklaşık sekiz sayfa olduğu belirtilen sonuçların akıbetinin ne olduğunun tespit edilebilmesi eldeki bilgi ve belgeler ışığında mümkün olamamıştır'' ifadelerine yer verildi.
     Ahmet Özal'ın ''kendisini telefonla arayan bir kişinin, merhum Cumhurbaşkanı'na ait kan örneğinin halen Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde muhafaza edildiği yönündeki beyanları üzerine müracaat hazırlıkları yaparken bir başka kişinin arayarak söz konusu kanın döküldüğünü söylediği, şüphe üzerine o tarihte hissedarı olduğu Kanal 6 televizyonundan ismini hatırlayamadığı bir muhabiri Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'ne gönderdiği, gizli kamera çekimlerini izlediğinde laboratuvar görevlisi orta yaşlı bir bayanın 'babasının kanında bir insanın kanında bulunmaması gereken bazı maddelere rastlandığını' ifade ettiği, söz konusu bayana ulaşılamadığı ve/veya öldürülmüş olabileceği'' yönündeki açıklamaları anımsatılan raporda, şunlar kaydedildi:
     ''Ahmet Özal 26.10.2010 tarihli beyanında, Kanal 6 televizyonu muhabirinin gizli kamerayla çektiği ve kendisinin izlediği kaseti bulduğunda Kurulumuza ulaştıracağını ifade etmiştir. Ancak iki defa yazılı olarak istenilmesine rağmen bugüne kadar bahse konu kaset Kurul'a intikal ettirilmediği gibi gizli kamerayla çekim yaptığı ifade edilen muhabirin ismi de bildirilmemiştir. Bu nedenle gerek muhabirin bilgisine başvurulma, gerekse gizli kamerayla yapılan çekimin mahiyeti konusunda bir inceleme ve tespit yapabilme imkanı bulunamamıştır.''
     Kurul'un söz konusu laboratuvar görevlisinin Dilber Karabulut olduğunu, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi laboratuvarında 1982-2003 yılları arasında sağlık teknisyeni/teknikeri olarak görev yaptığını belirlediği ifade edilen raporda 2003'te emekli olan Karabulut'un bilgisine başvurulduğu ifade edildi.
     Karabulut'un, gizli kamera çekimini teyit ettiği, ancak Özal'ın kan tetkik sonuçlarındaki değerlerin alt ve üst sınırların (normal değerlerin) çok altında veya üstünde olmasına istinaden 'sonuçların allak bullak' olduğunu belirttiği kaydedilen raporda, Karubulut'un sözlerinin yanlış anlaşıldığını, çarpıtıldığını, kendisinin aldığı eğitim itibariyle söz konusu sonuçları değerlendirebilecek durumda olmadığını beyan ettiği bildirildi. Raporda, ''Tıbbi Uzmanlar Heyeti de raporunda merhum Cumhurbaşkanı'nın kan değerlerinde anormalliklerin olduğunu ve bunun izahının gerektiğini belirtmiştir'' ifadesine yer verildi.
     Semra Özal tarafından eşinin zehirlendiği yönünde kendisine yapılan ihbarların da araştırıldığı bilgisine yer verilen raporda, iddianın gerçekliği hakkında somut olarak herhangi bir kanaat edinilemediği kaydedildi.
    
     -Bir sergide içtiği limonatayla zehirlendiği iddiaları-
    
     Cumhurbaşkanı Özal'ın eşi Semra Özal tarafından dile getirilen ''vefatından bir gün önce 16 Nisan 1993 Cuma günü akşam üzeri Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü Kaya Toperi'nin yoğun ısrarıyla katıldığı bir sergide içtiği limonatayla zehirlendiği'' iddiası da raporun araştırılan konuları arasında yer aldı.
     Zehirlenme iddiaları konusunda raporda yer alan bilgiler şöyle:
     ''Merhum Cumhurbaşkanı'nın sergiyi ziyaretine ilişkin görüntüleri ihtiva eden video kaydının yer aldığı CD ile TRT Genel Müdürlüğü'nden temin edilen ziyarete ilişkin görüntülerin izlenmesinden ve konuya ilişkin alınan beyanlardan; merhum Cumhurbaşkanı'na ikram edilen içeceğin limonatadan ziyade taze sıkılmış portakal suyu olabileceği, merhum Cumhurbaşkanı'na ikram edilen portakal suyundan, sergideki bazı konukların ve kokteylde görev yapan garsonların da içtiği anlaşılmıştır.
     Bu itibarla elde edilen bilgilerden, merhum Cumhurbaşkanı'nın vefatından bir gün önce söz konusu sergiye programına uygun olarak katıldığı ve sergide portakal suyu içtiği anlaşılmış olmakla birlikte söz konusu sergiye katılanlardan dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Arif Yüksel'in konuya dair şüpheleri dışında zehirlendiğine ilişkin somut herhangi bir bilgiye, görüntüye ve tanığa ulaşılamamıştır.''

Mezar açılmalı

Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatına ilişkin raporunda, Tıbbi Uzmanlar Heyeti'nin, Özal'ın ölüm nedeninin belirlenebilmesi ve vefatıyla ilgili şüphe ve iddiaların izah edilebilmesi için takdiri adli makamlara ait olmak üzere feth-i kabir yapılmasının uygun olacağı sonucuna vardığı bildirildi.
     Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatı üzerine Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatını inceleyen DDK, raporunu kamuoyuna açıkladı.
     Raporda, Özal'ın Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Büyük Acil Polikliniği'ndeki muayenesine ilişkin dosyada belgeler ve yapılan işlemlerle ilgili bilgi verildiği ancak ölüm sebebine ilişkin herhangi bir görüş belirtilmediği, tespitte bulunulmadığı ifade edildi.
     Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesi'nde düzenlenen doktor gözlem formunda da ölüm sebebine ilişkin herhangi bir belirlemede bulunulmadığı vurgulanan raporda, ölüm sebebinin ölüm raporunda, ''koroner arter hastalığı ve kardiak arrest'' olarak tespit edildiği vurgulandı.
     Gömme izin kağıdında ise ölüm sebebinin ''kalp yetmezliği'' olarak gösterildiğine işaret edilen raporda, ''Yürütülen inceleme sırasında, ölüm sebebinin belirlenmesinde hangi tıbbi verilerin esas alındığına yönelik düzenlenmiş herhangi bir belge ve/veya tutanağa ulaşılamamıştır'' ifadeleri kullanıldı.
    
     -''Kesin ölüm nedeni için otopsi yapılması gerekir''-
    
     Raporda, ölüm raporunda imzası olan doktorların, zehirlenme dahil ölümünde şüpheyi çağrıştıracak herhangi bir bilginin kendilerine verilmediğini ifade ettikleri belirtildi.
     Prof. Dr. İlhan Paşaoğlu, Prof. Dr. Kubilay Varlı ve Doç. Dr. Metin Demircin'in ''kesin ölüm nedeni için otopsi yapılması gerektiği, otopsi yapılmadan kesin ölüm sebebinin belirlenemeyeceği'' yönündeki açıklamalarına da yer verilen raporda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
     ''Merhum Cumhurbaşkanı'nın hasta dosyasının tetkikinde, Dr. M. Kadri Altundağ ile Dr. Erhan Atahan (Çekiç) tarafından düzenlenen doktor gözlem formunun, 'hikaye, muayene ve hastalığın gidişi' bölümünde, muayene ve hastalığın gidişiyle ilgili bilgi ve bulgulara yer verilmekle birlikte hastanın öyküsüne dair herhangi bir kaydın bulunmadığı görülmüştür.
     Merhum Cumhurbaşkanı'na Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde müdahalede bulunan doktorlar, merhum Cumhurbaşkanı'nın 17 Nisan 1993 tarihinde nasıl rahatsızlandığı hususunda yakınlarından doğrudan bilgi almadıklarını, sabah spor yaparken rahatsızlandığı bilgisinin kendilerine kimin tarafından verildiğini bilmediklerini ifade etmektedirler.''
    
     -''Hasta öyküsü alınmış olsaydı...''
    
     Özal'ın vefat ettiği gün rahatsızlandığı saatin, rahatsızlanması sonrası ilk kimin tarafından görüldüğünün, sabah birden fazla rahatsızlık geçirip geçirmediğinin, Köşk'te kendisine müdahale edilip edilmediğinin, rahatsızlanma sebebi ve şeklinin, rahatsızlandığı yer ve bulunduğu konumun, ambulansa ne şekilde götürüldüğünün, hastaneye götürülmesi esnasında tıbbi yardım alıp almadığının kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olamadığı belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:
     ''Eğer Merhum Cumhurbaşkanı'nın Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde 'hasta öyküsü' alınmış olsaydı, yukarıda belirtilen hususların tespitiyle yaşanan sürece ilişkin tartışmaların önüne geçilebilmesi ve merhum Cumhurbaşkanı'nın ölüm sebebinin belirlenmesinde hayati önemi haiz yeterli veriye dayanılarak sağlıklı değerlendirme yapılması, yapılan bu değerlendirmeye göre de merhum Cumhurbaşkanı'nın ölümünde şüphe olup olmadığı ve buna bağlı olarak da ölü muayenesi ve otopsiye gereksinim duyulup duyulmayacağı (görevi başında ölen bir Cumhurbaşkanı gerçeği dikkate alınmasa bile) hususunda tespit yapılabileceği düşünülmektedir.''
    
     -''Neden otopsi yapılmadığına ilişkin belge yok''-
    
     Özal'ın ölüm sebebinin, ölüm raporunda ve gömme izin kağıdında iki farklı terimle ifade edilmiş olmasına ve ölüm sebebine ilişkin Tıbbi Uzmanlar Heyeti'nce varılan sonuca da yer verilen raporda, şu ifadeler kullanıldı:
     ''Tıbbi Uzmanlar Heyeti raporunda; Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde belirlenen ölüm nedeni, tahmini ölüm nedeni olarak nitelendirilmekte ve gerçek ölüm nedenine ilişkin herhangi bir çalışma yapılmadığı ortaya konulmaktadır. Ayrıca aynı raporda Merhum Turgut Özal'ın gerek Türkiye'deki gerekse Amerika Birleşik Devletleri'ndeki hastane ve laboratuvarlardan toplanan tüm sağlık verilerinin değerlendirilmesi sonucunda, Merhum'un ölüm nedeni olarak 'ani kalp ölümü olasılığının' tamamen dışlanamamakla birlikte 'uzak bir ihtimal olarak' görüldüğü, 'kalp dışı ve özellikle de doğal ölüm nedenleri dışındaki ihtimallerin' de düşünülmesi gerektiği ve bazı bulguların ise ölüm nedeni olarak 'organofosfat zehirlenmesini' de akla getirebileceği ifade edilmektedir.''
     Özal'ın vefatından sonra ölümünün şüpheli olduğuna ilişkin iddiaların çeşitli zamanlarda ve farklı mecralarda dile getirildiği anımsatılan raporda, bu iddialara kaynak olabilecek olaylara da yer verildi. Bu kapsamda, Özal'ın silahlı suikast girişimine maruz kalmasının, cumhurbaşkanı ve devletin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin karşı karşıya olduğu tehlikelerin doğrudan muhatabı olmasının, sağlık sorunları olmakla birlikte yoğun yurt içi ve yurt dışı programlarını aksatmadan yürütürken ölümünün aniden gerçekleşmesinin sıralandığı raporda, Özal'ın vefatında şüpheli durumun varlığını çağrıştıran yeterli emarelerin olduğu ifade edildi.
     Ölümünün resmen açıklamasından çok kısa süre önce kan örneğinin alınmış olmasının ve saç tellerinden bir miktar kesilmesinin o dönem itibariyle bazı kişilerde şüphe oluştuğuna işaret ettiği belirtilen raporda, ''Yapılan inceleme sürecinde otopsi yapılmamasına neden ihtiyaç duyulmadığı hususunda bilimsel gerekçeleri ihtiva eden herhangi bir belgeye de rastlanılmamıştır'' görüşüne yer verildi.
    
     -''Feth-i kabir uygulaması uygun olabilir''-
    
     Hastalığının başından beri doktor gözetiminde olmasına rağmen Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümün ardından doktorlar heyetinin ''devlet ciddiyetinin gereği'' olarak ''otopsi yapılmasına neden ihtiyaç duyulmadığına'' yönelik tutanak hazırladıklarına işaret edilen raporda, Özal'ın vefatında böyle bir uygulamanın yapılmadığı vurgulandı.
     Raporda, ''Ne şekilde rahatsızlandığı, rahatsızlığının seyri, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'ne getirildiğindeki durumunun ne olduğu (ölü mü/sağ mı) yönünde sağlıklı bir bilgiye erişildiğine ve değerlendirildiğine dair kayıt altına alınmış bir veri olmaksızın otopsi yapma ihtiyacı duyulmadan ölüm sebebi belirlenmiştir'' ifadesine yer verildi.
     Raporda, Tıbbi Uzmanlar Heyeti'nin şu değerlendirmelerine yer verildi:
     ''Özal'ın ölümüne yönelik şüphelerin ve zehirlenme iddialarının açıklığa kavuşturulabilmesi için öncelikle ailede var olduğu beyan edilen saç telleri üzerinde yapılacak bazı tetkiklerin ölüm nedenine yönelik -özellikle zehirlenme iddialarına- cevap oluşturabileceği,
     Kişilerin kesin ölüm nedenlerinin belirlenmesinde otopsi işleminin 'altın standart' olarak kabul edildiği, merhum Cumhurbaşkanı'nın naaşı üzerinde otopsi yapılmadığı için kesin ölüm nedeninin tespit edilemediği, çürüme olayının istisnalarının olduğu, kimyasallarla etkileşim durumunda (tahnit) uygun şartlarda çürümenin kısmen ya da tamamen engellendiği, dolayısıyla birçok adli tıbbi delilin korunduğu, çürümenin gerçekleştiği cesetlerde dahi uzun yıllar çürümeden kalan kemik, tırnak, saç artıkları, sarıldığı pamuk, kefen gibi eşyalarından toksikolojik incelemelerde faydalanıldığı, feth-i kabir suretiyle yapılacak otopside faydalı bilgilere ulaşılabileceği dikkate alındığında, merhum Cumhurbaşkanı'nın ölüm nedeninin belirlenebilmesi ve vefatıyla ilgili şüphe ve iddiaların izah edilebilmesi için -sonuç alınıp alınamayacağı kesin olarak bilinememekle birlikte- takdiri adli makamlara ait olmak üzere feth-i kabir yapılmasının uygun olacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.''
    
     -Re'sen otopsi için düzenleme önerisi-
    
     Türk hukuk sisteminde görevi başında vefat eden devlet adamlarına re'sen otopsi işlemi yapılmasına dair bir düzenleme bulunmadığı hatırlatılan raporda, ''Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın vefatında yaşanan süreç de göz önünde bulundurulduğunda, görevi başında vefat eden devlet ricaline (cumhurbaşkanı, TBMM başkanı, başbakan, bakanlar, yüksek yargı organlarının başkanları/başsavcıları, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları gibi) mutlak surette otopsi yapılmasını, vücuttan kan, doku, tırnak gibi örnekler alınmak suretiyle tetkik yaptırılmasını ve alınan bu örneklerin belli bir süre muhafaza edilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir'' ifadeleri kullanıldı.
     Özal'ın vefatına ve bu süreçte yaşananlara ilişkin şüphe ve tereddütlere dair araştırma, inceleme ve soruşturma yapılmasının gerekliliğini gündeme getiren taleplerle yetkili makamlara yapılan müracaatlara da yer verilen raporda, adli ve idari makamlarca konuyla ilgili kapsamlı bir araştırma yapılmadığının görüldüğü kaydedildi.



 

Güncellenme Tarihi : 22.3.2016 17:22

İLGİLİ HABERLER