Medya
  • 17.8.2004 12:10

ÖZKÖK, SEZER'İ GÖREVE ÇAĞIRDI

Cumhurbaşkanı Sezer'e düşen görev SİZE Anayasa’nın bir maddesini hatırlatmak istiyorum. Madde 104- Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri: ‘Cumhurbaşkanı, devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.’ Türk kamuoyu, günlerdir devletin en kritik iki kurumunun başkanları arasında sürmekte olan ‘doğruyu söylemiyor’, ‘hayır, asıl o doğruyu söylemiyor’ şeklindeki tartışmayı izliyor. KURUMLAR ARASINDA UYUM ŞART Bu kurumlardan biri Yargıtay, yani Türkiye’de adaletin doğru ve objektif bir şekilde işlemesini sağlamakla yükümlü olan yüksek yargı organı. Bir vatandaş olarak mahkemede hakkınızda verilen bir kararda adaletin tecelli etmediğini, haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüzde, başvuracağınız en son merci. Adaletten umudunuzu kesmemeniz için sistem içine konulmuş olan son emniyet supabı. Yani, adaletin kutsal kalesi. Diğeri, Milli İstihbarat Teşkilatı, yani Türkiye’nin ulusal güvenliğinin ve anayasal düzeninin korunması için özel yetkilerle donatılmış olan en hassas güvenlik örgütü. Türkiye’nin bekası için hayati öneme sahip bir ulusal kuruluş. Türkiye’nin iyiye gitmesi ile bu iki devlet kurumunun iyi işlemesi, kendilerinden beklenen görevleri layıkıyla yerine getirmeleri arasında doğrudan bir ilişki var. Türkiye’nin iyi olabilmesi için bu kuruluşların çatışmamaları, aynı anayasal çerçeve içinde birbirleriyle uyum halinde çalışmaları şart. Oysa günlerdir sokaktaki vatandaş, bu iki kurumun en tepe yöneticilerinin birbirlerini yalancılıkla suçladıklarına tanık oluyor. Eminim benim gibi her vatandaşımız, ikisi arasında basın üzerinden yürümekte olan bu polemiği hem kafa karışıklığı, hem de üzüntü içinde izliyordur. Şimdi yine Anayasamızın ilgili maddesine dönmek istiyorum. Bakın 104. madde ne diyor: ‘Cumhurbaşkanı, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir...’ DOKUZUNCU CUMHURBAŞKANI ÖRNEĞİ Buradaki ‘gözetme’ fiili, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yüklemiş olduğu bir görev. Anayasa’nın, uygulamasını Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakmış olduğu tali bir hükmü değil. Peki, o zaman herkesin elini vicdanına koyarak şu soruya yanıt vermesi gerekmez mi? Devletin bu iki kurumu arasında bir uyumsuzluk hali baş göstermişse, Cumhurbaşkanı’nın bu duruma müdahale ederek uyumu sağlaması görevi değil midir? Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, görevi sırasında zaman zaman Anayasa’yı cebinden çıkartıp bu maddesini hatırlatır, devlet organları arasında sıkıntılar yaşandığında bazen açık bir şekilde, bazen perde arkasında kalıp sessizce bu sıkıntıların aşılması için çaba sarf ederdi. BAŞBAKAN’IN YAPABİLECEĞİ SINIRLI Sezer ise Cumhurbaşkanı olduktan sonra Çankaya Köşkü’ne farklı bir üslup getirdi, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri konusunda farklı bir tefsirle hareket eti. Devlet kurumları arasında bu tür uyumsuzluklar, çatışmalar patlak verdiğinde rahatsız oluyor, ancak duruma müdahil olarak uyumsuzluğu giderme yönünde aktif bir çaba sarf etmiyor. Üstelik, bu olayda Cumhurbaşkanı Sezer’in özellikle devreye girmesini gerektiren başka nedenler de var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gecikmeli olarak dün bu konuya el attı ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’u çağırdı. Erdoğan, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu bu konuyu soruşturmakla görevlendirebilir. Ancak burada Anayasa’dan gelen bir güçlük var. MİT yürütmeye bağlı. Müsteşarı Atasagun, Başbakan’a hesap veriyor. Oysa yargı bağımsız. Başbakanlık Teftiş Kurulu, Yargıtay Başkanı’nın ifadesini alabilme yetkisine sahip değil. Güçler ayrılığı, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun devreye girmesini önlüyor. İş dönüp dolaşıyor, bence yine Cumhurbaşkanı’nın sahasına giriyor. SAHİPSİZLİK DUYGUSUNU AŞMAK Denilebilir ki, Sezer’e bağlı çalışan Devlet Denetleme Kurulu’nun yargı ve MİT’i denetleme yetkisi yok. Doğru ama benim önerdiğim Sezer’in DDK’ya görev vermesi değil, bizzat kendisinin anayasal yetkisini kullanıp bu uyumsuzluğa müdahale etmesi. Bir anlamda devletin tepesindeki bu iki kurum arasında hakemlik yapması. Onları çağırıp dinleyebilir, krizin ısı derecesini aşağı çekebilir. Hiç olmazsa bu garip tartışmayı izleyen vatandaşlar da devletin tepesinde bu uyumsuzluğa müdahale eden bir gücün bulunduğunu hissederler. Hiç olmazsa ortaya yayılan bu sahipsizlik duygusu aşılmış olur. Üstelik Sezer, Cumhurbaşkanı ve onun öncesinde Anayasa Mahkemesi Başkanı olmadan önce Yargıtay üyesiydi. Bir hukukçu olarak kariyerinin uzun bir dönemini Yargıtay’da geçirdi. Yargıtay, onun kurumu. İçinden geldiği kurumun taraf olduğu bu tartışmada Yargıtay’ın daha fazla yıpranmaması için çaba sarf etmesi gerekmez mi? Umarım Sezer, Anayasa’nın kendisine yüklemiş olduğu bu görevi yerine getirir. Cumhurbaşkanlığı makamı işte böyle zor günler için var. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:45

İLGİLİ HABERLER