Ankara'da gazetecilik yapmak, çoğu zaman olayların ve haberlerin perde arkalarını iyi irdelemekle olasıdır. Ankara'da görev yapan gazeteciler de bunun yöntemini çok iyi bilir.
Bakanlar Kurulu'ndan, Çankaya'ya, parti yönetimlerinden, bürokrasiye kadar, birçok toplantının içeriği hakkında bilgi, toplantıya katılanlarla yapılan sohbetlerden ortaya çıkar. ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'ın iki gün önce bir grup milletvekiline verdiği, yemekte yapılan konuşmalar da bu şekilde kamuoyuna yansıdı. Her parlamento muhabirinin yapması gerektiği gibi, yemeğe katılan eski ve yeni milletvekillerini sabah arayarak nelerin konuşulduğunu, ABD'nin Irak operasyonu hakkında ne düşündüğünü sorduk.
Hatta, bazılarıyla da yüz yüze görüştük. Bazı eski milletvekilleri, Pearson'ın masasında bulunmadığını belirterek, ''O masada ne konuşulduğunu bilmiyorum. Ama yemek güzeldi'' dedi. Mönüde ne olduğundan, hangi müziğin çalındığına kadar tüm ayrıntıyı anlattılar.
PEARSON'IN MASASI
Pearson'ın masasında bulunanlar- dan biri ise olanları olduğu gibi aktardı. Hatta, sadece bize anlatmakla kalmadı, kendi üstünü de aynen bize aktardıkları çerçevesinde bilgilendirdi. Bu kişinin, ne yalan söyleyecek bir zorunluluğu vardı, ne de geçmiş mesleki yaşamında yediği ağır bir tekzip...
Pearson'ın, ''Ben 25 yıl kalacağız diye bir söz söylemedim'' sözünü duyunca, bize görüşmeyi aktaran kişiye yeniden dönüp sorma gereği duyduk. Hatta, dün sabah kendisiyle bir kez daha görüştük. Söylediklerinin aynen doğru olduğunu bildiriyordu. Hatta olayı bütün detayıyla tekrar şöyle aktarıyordu
''Masada bulunanlardan birimiz Pearson'a, 'Bize gelen bilgiler ABD'nin bölgede en az 10 yıl kalacağı yönünde. Kaç yıl bölgede kalacaksınız?' diye sordu. Büyükelçi Pearson, Bosna Hersek'ten, Afganistan'dan örnekler verip, buralarda kısa sürede demokratikleşmenin sağlanamadığını hatırlattı. Irak'ın da demokrasiden çok uzun yıllar uzak kalmış bir Arap ülkesi olduğunu söyledi. Arap dünyasında
Pearson '25 yıl kalırız'
dedi mi, demedi mi? demokrasinin gelişmemiş olmasından söz etti ve 'Demokrasinin gelişmesi ve yerleşmesi için 10 yıl çok az. Yıllar sürer' dedi. Soruyu soran kişi üsteledi ve 'Size göre kaç yıl gerekir? Kaç yıl kalacaksınız?' diye Pearson'a sorusunu yineledi. Bunun üzerine Büyükelçi Pearson elini kaldırdı, tahmini anlamına gelen bir şekilde elini bileğinden iki yana salladı ve '20-25 yıl arasında' dedi. Bunun üzerine masada bulunan eski bir milletvekili araya girdi, 'Ne 20-25'i en az 50 yıl' dedi. Olay bundan ibaretti.''
DENEYİMLİ GAZETECİ
Peki masada başka neler konuşuldu. Aktarıldığına göre, her ne kadar Büyükelçi Pearson söylememiş, ancak kadrosunda bulunan ABD'li diplomatlardan biri AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan'dan yakınmış. Erdoğan'ın, ABD'yi oyaladığını, sıkıntılı bir durumda bıraktığını söylemiş, ''Oysa biz kendisine ne kadar çok destek vermiştik'' diye de hayıflanmış.
Bu kadar bilgiyi aktardıktan sonra Ankaralı bir gazetecinin yapması gerekeni yaptık, aktarılanları haberleştirdik. Sadece biz değil, diğer gazeteciler de benzer haberleri yaptı.
Hayret ettiğimiz ise geçmişte Ankara deneyimi olan ve uzun yıllar Başkent'ten uzak kalan bir gazetecinin, bu kadar gelişmeden sonra sanki büyük bir haber yakalamış gibi dün kaleme almış olduğu yazısıydı. Masadaki milletvekilinin İngilizce bilmediğini söylüyordu. Oysa masada Pearson'ın Türkçe konuştuğunu öğrenme gereği dahi duymamıştı. Üstelik, Pearson'ın yanında bir de tercümanının bulunduğunu da bilmezden geliyordu.
AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın da Pearson ile görüşmelerini tercüman aracılığıyla yaptığını da unutmuştu. Ona göre İngilizce bilmemek, haberin doğru olup olmadığının teyidi, hatta ''çifte doğrulatması'' için yeterliydi.
Acı olan, Ankara deneyimi olan bu gazetecinin, Başbakanlık Konutu'nda gece yanan lambaların altında neler konuşulduğunu, aynı gazetecilik yöntemi kullanarak yazdığını çabuk unutmasıydı. Yaşlı bir gazetecinin, genç meslektaşlarının haberlerini yalanmak yerine, önce kendisinin geçmişte yaptığı haberlere dönüp bakması gerekir.
Unutmadan; bulunmaktan övündüğü gazetelerin, İstanbul yazıişlerinde kendisi için söylenen bir cümleyi de anımsatalım
''Bir manşetini yayınla, ikinci günün manşetini de kurtarırsın...''
Nasıl mı; tekziple... (Sabah)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:33