PERİHAN MAĞDEN'E GÖRE ''İKİNCİ BAHAR''DAKİ OYA'NIN YAKALANDIĞI HASTALIK SİYASİLERİN HASTALIĞI...
Uydur ki, 'var'olasın!
Şimdi bu Oya, son günlerde desperadoluktan ve habire Türk Yufkaları tarafından birinci seçilmekten iyice koparmıştı ya-
Ekranlara bakarak: 'Sevip de sevilmeyenler! Arkamda olun!' tipi mesajlar vermekteydi.
'Taylaaaaan! Beni BU durumlara sen düşürdün!' diye ağlama krizi esnasında da görmekteyiz ki, Yeni Şehirli Türkler'de iç ses diye bir şey kalmamış. İç ses kurumuş, yok olmuş. Ancak milyonlar seyrediyorsa işte o zaman haykırılan bir iç ses taklidi: Bir nevi 'Midas'ın Kulakları!'nın yeni ve hazin versiyonu.
Bu kameraların önünde iç taklidi yaparak, dışa yani tribünlere konuşma örneğini 'saf ve bakir' Anadolu İnsanı Yakup Bey'de de görmüştük. Elinde bir fotoğraf, sözümona oğluna ve annesine 'içinden' geçenleri, zamane televizyonculuk âdeti olduğu üzre, her nasılsa DIŞA taşan bir iç sesle anlatmaktaydı. Yani ahir zaman insanları hiçbir yanlışlığa mahal vermek istemiyorlar. Tahmin edersiniz ki, Türk filmleri, Brezilya dizileri, yanlış anlamalar manzumeleri; iç seslerin (uğranılan haksızlıkların, başa gelen bahtsızlıkların) dışa dökülememesi üstüne kuruludur. Bunlarda ise dışa dökülmeyecek HİÇBİR şey yok: Zira iç yok, iç ses yok, içsesleştirme yok. Yokoğlu yok!
Allah için Nurhan son bir-iki haftasını Oya'yla evlenmeyi hiçbir şekilde düşünmediğini anlatmaya adadı. Özellikle Oya'nın kardeşinden gelen: ''Abla akıntıya kürek çekiyorsun. Ailesi de seni istediği halde, bu adam seni istemiyor. Senin güzel duygularına yazık,'' yollu mektuptan sonra, Nurhan son derece açık ve seçik olmaya karar verdi ve Oya'ya da bunu onlarca kez belirtti.
Oya, kardeşinin bu ciddi uyarıcı mektubu karşısında histerik bir göz ve diş parlatmayla ne dedi biliyor musunuz? ''Ay benim kardeşimin nasıl da yazma yeteneği varmış.'' (Evet: Çıkardığı netice, buydu.)
Nurhan döndüre döndüre evliliği istemediğini belirttikçe; ''Ama nedeeeen? Korkma benden. Korkma evlilikten. Ben şöyleyim de, böyleyim de; senin şöyle geyşan, böyle yalakan olurum da,'' dedi durdu. Nurhan'ın mütemadiyen tekrarladıklarını inadım inat, duymadı da duymadı.
Ben artık anlamış bulunuyorum ki hanımlar beyler, Türk Kadınları, Türk Adamları, Dünya Sosyopatları için altın vuruş:
Ben gerçeğe gerçek demem/Gerçek benim istediğim gibi olmadıkça-DIR.
Bunu Rauf Denktaş'ta görmedik mi? Bunu Mesut Yılmaz'da, Bülent Ecevit'te, Mümtaz Soysal'da, Doğu Perinçek'te, Meltem Cumbul'da, şimdilerde Sheryl Crow'la yurtdışında bir müzikalde oynayacağı iddialamasıyla gündeme leblebi gibi düşen Yonca Evcimik'te görmedik mi? Bir sonraki seçimde iktidarda olacaklarını iddia ederken Ecevit, yalnızca yaşlılığın esiri midir, sosyopatlığın bir numerolu özelliği olan patolojik iyimserliğin mi?
Cem Uzan'ın patolojik iyimserliğin ve tabii büyüklük kompleksinin pençeleri altında ne denli mühim ve vazgeçilmez olduğuna dair esip üfürmelerine maruz kalan da bizlerdik; Rauf Denktaş'ın adalıların on yıllardır sürdürmekte olduğu kilit rolünden vazgeçemeyeceklerine dair tezlerine de. Yılmaz Erdoğan'ın Oscar alacağına dair röportajlamalarına da katlanmamız icap ediyor, Mümtaz Soysal'ın Türk Halkı'nın yüzde 80'inin adada birleşmeye hayır çıkmasını arzu ettiğine dair bakargörmez görüşlerine de. Kısacası hanımlar beyler, bu topraklar, inanın bana başka coğrafyalardan daha bereketli bir biçimde gerçekleri kendi görmek istediği şekilde görme, yani, alenen, görmeme hastası kaynıyor.
Ne Süleyman Demirel'in geri dönüş teşebbüslerinden paçayı kurtarabildik, ne Banu Alkan'ın. Biri çok daha fazla patoloji ucunda gözüküyor olsa da, rahatsızlıklarının özü aynı: Türklerin hakikatleri görmemekte en dibine kadar yapışkanca ısrarı.
Peki ama bu hastalık zavallı Oya'cığın milyonlarcamızın gözü önünde yıkılıp rezil olmasına vesile oluyor da, hiçbir zaman hiç kimselerin işine yaramıyor mu? Yarıyor! Hem de ne biçim. Uzan Familyası'nın tüm palavrasyonları zamanında yelkenlerini ne biçim şişirmekte idi. Tansu Çiller adlı Büyük Türk Kadın Sosyopatı başımıza başbakan etmekte hiçbir beis görmedik. O saçmaladıkça,yükselttik de yükselttik. Deli saçması dans gösterileriyle, tiyatrolamalarla, dangalak yazılar, romanlamalar, konuşmalarla, birtakım ciğeri beş para etmez analiz yoksunlarını başımıza taç ederken, Oya'nın gerçeklerle böylesine kaçınılmaz yüzleşmesini izlemek zorunda kalmak-
Eh tabii hastalığın hangi topografyada nasıl bir seyir izlediği kadar, buraların aşırı adaletsiz topraklar olması da mühim: Yani birtakım sosyopatlar, daha çoook tepinirler tepemizin üstünde.
Perihan Mağden
Radikal
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:32