Gündem
  • 27.10.2008 10:30

"PKK BİTSE BAŞKA ÖRGÜT ÇIKAR"

Eğer Türkiye’de başka illerde de yoksulluk var derseniz, bu sorunu çözemezsiniz. Hiçbir yer 25 yıl boyunca OHAL’le yönetilmemiş. Hiçbir yerde bu bölgeye yapılan ekonomik ambargo olmamış. Hiçbir yerde böyle çatışmalı, gergin bir ortam olmamış. 25 yıl böyle yaşamış bir kente, ekonomik anlamda 10 yıl pozitif ayrımcılık yapsanız ne kaybedersiniz?

Konuşmaya başladık, bir saatten fazla oldu, hâlâ Mehmet Kaya’nın ağzından ekonomiye ilişkin tek bir kelime çıkmadı. Ne GAP paketinden bir kelime, ne işsizlikten! Şaşırıyorum, çünkü Kaya, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı, ama silahların susması içi çözümü tek başına ne işte ne aşta görüyor. Pek çok Diyarbakırlı gibi Kaya da bütünsel bir çözüm gerektiğinden dem vuruyor... Aslında çözüm konusunda karamsar, kendi deyimiyle 25 yıldan bu yana en umutsuz dönem yaşanıyor bölgede. Zira halk artık duvara konuştuğuna inanmış ve Ankara’ya talepte bile bulunmaktan bıkmış! Belki de en tehlikeli ruh hali bu...

Kaya’nın konuşmalarından Ankara’ya haksızlık yaptığını düşünebilirsiniz. Ama o bölgedeki tüm sorunları bire bir yaşayan ve gerçekler çerçevesinde çözüm arayan bir Kürt işadamı... Şiddet eylemlerine karşı, zira bu eylemlerin en çok yine bölge insanına, yani Kürtlere zarar verdiğini biliyor. Ama aynı zamanda Kürt sorununa yönelik devletin aldığı askeri önlemlerin de boşa çıktığını bizzat gözlemlemiş. İşte bu yüzden tek çözümün diyalog olduğu görüşünde... Kaya Diyarbakır’da tarafsız kimliğiyle tanınıyor. Bunun en iyi kanıtı ise, Başbakan Erdoğan’ın 2005’teki Diyarbakır konuşmasının ardından, kentteki sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Ankara’ya gidip teşekkür etmesi... Teşekkür etmiş ama Kürt sorununa yönelik bu açılımın arkası gelmemiş. Şimdi son bir umut, yeni bir Kürt açılımı için çağrı yapıyor...

‘Kürt sorunu kan davasına dönüştü artık!’

* Terör sorunu nasıl çözülür?

Terör sorunu çözülür. Tarihte 5-6 kez çözüldü de... Ama Güneydoğu’da sorun çözülmedi. Her zaman bir isyan oldu. Bir şekilde o isyan bastırıldı ama sorun yine devam etti. Şimdi de PKK sorunu çözülür. Ama yine sorun ortada kalır.

* PKK bitirilse bile Kürt sorunu devam eder mi?

Tabii... Çünkü PKK bir sonuç sebep değil. Örgütü yaratan nedenlere baktığınız zaman sonuç olduğunu görebiliyorsunuz. Cumhuriyet tarihinden beri bu bölgede kaç isyan olmuş. Hepsinin temel sebebi Kürt sorununun çözüm yöntemi. Türkiye, Kürt sorununu çözmekle ilgili ya çaba sarfetmiyor veya çaba sarfedeyim derken tamamen askerle bastırmaya kalkıyor. Çözülmüyor. Bugün bitirin PKK’yi, dağdan insinler, çok uzun sürmez, yeni PKK’ler ortaya çıkar.

* Diyelim ki af geldi, Öcalan da hapisten çıktı... Ona rağmen mi?

Siz dağa çıkmayla ilgili gerekçeleri ortadan kaldırmadığınız sürece PKK’yi dağdan indirmeniz sorunu çözmeyecektir.

* Nedir o gerekçeler?

Biz bunu raporlar halinde Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a sunduk. En son Genelkurmay Başkanı bile gelip bunu bizimle tartıştı. ‘Ne yapmamız gerekiyor?’ diye. 25 yıldır öldürüyoruz ama 25 yıl önce de dağdaki gerilla sayısı 5-6 bindi. Bugün de herkesin telaffuzu 5-6 bin gerilla var. (Bölgede en ılımlı olanlar bile PKK’lılar için gerilla tabirini kullanıyor...) Burada bir yanlış var. Hatta ben iddia ediyorum, askeri çözüm yöntemi devam ederse örgütün de Türkiye’de Kürt-Türk kavgası yaratarak sorunu derinleştirmesi arttıkça, örgüte katılımlar artacak. Bunun en önemli göstergelerinden biri de şu, bugün örgüte Batı illerinden daha fazla katılım var. Çünkü bu mesele yoksulluk meselesi değil. Yani Kürt sorunu bir tek bölgenin ekonomik olarak kalkınmasıyla çözülecek bir sorun değil. Bu meselenin tüm boyutlarıyla ele alınması lazım. Bunun için de Türkiye’de bu sorunu doğru tartışıp, doğru çözüm bulmak için ılımlı bir iklim yaratmak gerekiyor. Ama bir ülkenin Başbakanı’nın Kürtlerin oylarıyla seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekillerini kabul etmemesi, ellerini sıkmaması, onlarla görüşmemesi bu olumlu iklimin yaratılmasının önündeki en büyük engellerden biri. Başbakan DTP Genel Başkanı’nın elini sıkıp bu sorunu görüşmediği zaman, vali de burada belediye başkanıyla görüşmüyor. Emniyet müdürü belediyenin hiçbir birimiyle ilişkiye geçmiyor. Bir kentte belediye ve kamu kuruluşlarının hiçbir şekilde bir araya gelmemesini düşünebiliyor musunuz? Diyarbakır’da belediye ve kamu kuruluşları hiçbir şekilde bir araya gelemiyorlar. Ancak çok acil durumlarda...

* Nedir o acil durumlar?

Düşünün, Diyarbakır’da Dicle üzerinde 1065 yılında yapılan bir köprü var. Bin yıldır güneyden kente giriş o köprü üzerinden yapılıyor. Kentin o bölgesi o köprü üzerinden gelişe göre yapılanmış. Oraya 17 tane fabrika kurulmuş. Bir günde bin yıldır kullanılan köprüyü kapattılar. Bir araya gelip konuşmadan, ikinci bir ek köprü yapmadan... İnsanlar köprüden geçemez hale geldi.

Bin yıllık On Gözlü Köprü niye kapandı?

* Hangi köprüden bahsediyorsunuz?

On Gözlü Köprü’den bahsediyorum. Şimdi insanlar ancak kentin 45 kilometre etrafından dolaşıp merkeze gelebiliyorlar. Bunun temeli diyalogsuzluktur. Belediye ile vilayet arasındaki diyalogsuzluk, bin yıllık köprünün kapanmasına yol açtı. Daha önce Kültür Tabiatlarını Koruma Kurulu köprüyü korumayla ilgili uyarılarda bulundu. Dava açtı. O süre içersinde belediye ve valilik bir araya gelemediği için köprü kapandı... Türkiye’de 16 büyük şehir arasında çevre yolu olmayan tek büyük şehir de Diyarbakır. Peki cezalandırılan kim? Diyarbakırlılar... Eğer Başbakan DTP’lilerle görüşmezse vali de görüşmez. Kimse de valiye ’Niye görüşmüyorsun?’ diye hesap soramaz. Böyle bir gergin ortamda Kürt sorununa çözüm olur mu? Olmaz.

DİyarbakIr’da güzel Şeyler de oluyor...

Teröre, işsizliğe, yoksulluğa rağmen istenirse yine de güzel şeyler yapılabiliyor. Diyarbakır’da böyle pek çok örnek var. Mesela, 1850’lerde sokak çocuklarına meslek edindirmek için inşa edilen, birkaç yıl öncesine kadar tinercilerin mekanı olan okulun sosyal amaçlı hizmet binası haline dönüştürülmesi... Mehmet Kaya ile geçici olarak DTSO tarafından kullanılan bu tarihi binada konuştuk. Biz sohbet ederken, Diyarbakırlı gençler de aynı binada mesleki eğitim alıyordu...

Önce gençler ayağa kaldırılmalı...

* Diyarbakır’daki gençler için ne yapılabilir peki?

Genç nüfusa müdahale etmek gerekiyor. Bu nüfusun gerçekten mesleki eğitime tabi tutulması gerekiyor. Sosyal yardım yapılması gerekiyor. Önce gençlerin ayağa kaldırılması gerekiyor. GAP’ın sulama kanalları yapıldı diyelim, tamam da toprağı sulanan insanlar belli. Burada ne yapacaksınız? Gençlere nasıl bir iş imkanı sağlayacaksınız? Sanayi yatırımı gelmeyecek buraya, iş imkanı gelmeyecek. Hiçbir yatırımı bu ortamda getiremezsiniz. Teşvik sistemini yanlış yapıyorsunuz. Eğer ’Türkiye’de başka illerde de yoksullar var’ derseniz, bu sorunu çözemezsiniz. Hiçbir yer 25 yıl boyunca olağanüstü halle yönetilmemiş. Hiçbir yerde bu bölgedeki gibi ekonomik ambargo uygulanmamış. Hiçbir yerde bu kadar çatışmalı bir ortam olmamış. 25 yıl böyle yaşamış bir kente, ekonomik anlamda 10 yıl pozitif ayrımcılık yapsanız ne kaybedersiniz? Onu bile yapmıyorlar.

* Peki ya çözüm?

Çözüm için üç şeye mutlaka müdahale edilmesi gerekiyor. Birincisi ve en önemlisi, bugün artık ülkedeki Kürt-Türk çatışmasının örgüte büyük faydası var. Çünkü Batı’daki Kürtler de bölgedeki bu çatışmalardan dolayı ve orada kendilerine, dillerine yapılan saldırıdan dolayı örgüte daha yakın durmaya başladılar. Toplumda artık örgütün şiddete başvurarak hak talebi bir yerde meşru görülmeye başlandı. Yani insanlar şöyle düşünüyor ’Eğer demokratik kanallar kapalıysa, DTP Meclis’te tanınmıyorsa, o zaman bizim örgütü savunmaktan başka hangi yolumuz var? ’Bütün Kürt partileri kapatılıyor. Bugün DTP de kapanma noktasına gelmiş. Peki Kürtler hangi demokratik kanalla temel haklarını kullanacaklar? Demek ki demokratik kanallar kapalı bu insanlara. O zaman şiddeti meşru görmeye başlıyorlar. Bir kere bunun engellenmesi ve buna karşı doğru açıklamalar yapılması gerekiyor. İşte en son DTP’lileri öldürmenin suç sayılmaması yazısı... Bunların hepsi bu bölgede konuşuluyor. Zannetmeyin ki konuşulmuyor. İkincisi, demokrasiden, bireysel hak ve özgürlüklerden kesinlikle taviz verilmemesi gerekiyor.

Ahmet Türk gider, Mehmet Türk gelir...

* Yani OHAL çözüm olamaz?

Hayır. Bunların hepsi, her geri adım örgütü büyütür.

* Ya da DTP’nin kapatılması herhalde...

Kesinlikle en büyük hata o olur. Bugün DTP ile diyalog sorunun çözümünde önemli bir parça haline geldi. Bugüne kadar biz sivil toplum kuruluşları olarak, çözümler, öneriler, projeler götürdük hükümete. Ana dilde eğitimden tutun da, Kürt sorununun her boyutunu, çözüm önerilerimizle birlikte hükümete bildirdik ama korkarım ki bir süre sonra bizim de sesimiz kısılmak zorunda kalacak. Burada tek muhatap PKK kalacak. Bizim gibi bu kavgayı verenler, hangi platformda verirse versin, o kavgayı verenlerden başka hiçbir muhatap kalmayacak. Çünkü en zor işi biz yapıyoruz. Bu bölgede ülkenin birliğini, özellikle Türkiye’nin beraberliğini, ortak yaşamı savunan insanların sesi de gittikçe kısılacak. Onların sesinin kısılması demek, Türkiye’de şahinlerin karşı karşıya gelmesi demek. Ki onların da bir araya gelmesi çok zor. Onun için kesinlikle diyalog yollarının bugünden sağlanması lazım. Bugün diyalog sağlanırsa, Türkiye’nin genelinde olumlu bir iklim yaratılır.

* Ama biliyorsunuz hep DTP Başkanı Ahmet Türk’ün çıkıp ’PKK bir terör örgütüdür’ demesi bekleniyor.

Bunlar çözüm değil. Ahmet Türk kınadığı zaman çıkacak, yerine Mehmet Türk gelecek. Sonuçta bunları görmek lazım. Gerçekten Ahmet Türk gibi, Osman Baydemir gibi ılımlı insanları ortamdan kaçırtmak daha büyük sorunlara neden olacak.


25 yıldır bu kadar karamsar olmamıştım

Mehmet Kaya, çok net konuşuyor. Tabii ki işsizlik de bir mesele ona göre, ama asıl mesele siyasette... “Eğer ki Tayyip Bey Ahmet Türk’ün yüzüne bakmazsa, bu sorun çözülmez. Çünkü burada da vali, belediye başkanının elini sıkmaz. Kimse de valiye bir şey diyemez” diyor

* Peki ya ekonomik kalkınma? Çözüme katkısı olmaz mı?

Önce konuşacaksınız, birbirinizle diyalog oluşturacaksınız. Köprü bir küçük örnek. Ama diyalogsuzluk her yere yansıyor. Van’da yürüyüş yapmak isteyen DTP’lilerin dayak yemesine sebep oluyor, Yüksekova’da başka bir olaya sebep oluyor, Diyarbakır’da bu tip olaylar çok yaygınlaşmadıysa eğer sivil toplum kuruluşlarının araya girmesi ve valinin nispeten ılımlı davranması yüzünden... Ama yine diyalogsuzluk var. Bu sorun aşılmadığı sürece Kürt sorununu da tartışamazsınız, konuşamazsınız. Evet, bölgeye ekonomik ve sosyal yardımlar yapılması gereklidir, ama sorunu çözmez. Palyatif önlemlerdir bunlar. Dağa 5 kişi gidiyorsa eğer 4 kişi gider. Diyarbakır’a sadece şehit cenazeleri değil, başka cenazeler de geliyor. Onlar da bizim çocuklarımız. Askerlerimizi görüyoruz, onlar için üzülüyoruz, ağlıyoruz, doğru. Ama bir de perdenin öbür tarafında, karşıda da öldürülen insanlar var. Onların da cenazesi buraya geliyor. Onların da taziyeleri kuruluyor ve her kurulan taziyeden sonra beş çocuk dağa çıkıyor. Nasıl orada askerin cenaze törenine katılan çocuklar çıkıp ’Ben de asker olacağım’ diyorsa, inanın buradakinin arkadaşı, kardeşi de, ’Ben de dağa çıkacağım’ diyor. Bunu nasıl çözeceksiniz?

* Diyarbakır’da diyorlar ki, ‘Bu bir kan davası artık.’ Katılıyor musunuz?

Tabii... Tamamen kan davası oldu. Bir de askerin cenazesi farklı görülür, çünkü sonuçta o bu ülkeyi kurtarmak için askerlik yapıyordur. Diğerinin cenazesi ise horlanıyor. Bazen ’Ermeni’dir’ diyorlar, bazen ’sünnetsizdir’ diyorlar. Düşünün benim arkadaşımsınız. Siz öldükten sonra benim psikolojim ne olur? Kardeşimseniz hele... ‘Haa demek ki, bu aslında Ermeni değil, sünnetsiz de değil. Aslında namazında niyazındadır da belki. Ama dayatmalar onu dağa çıkartmıştır.’ Siz onu böyle tanıyorsunuz. Birileri çıkıp da onu horladığı zaman, cenazeye katılan o Kürt çocuğunun da ülkeye bağlılıkla ilgili bütün zincirlerini kırıyorsunuz. O da dağa çıkıyor. Bugün örgüte katılımın artmasının temel nedenlerinden biri de bu. Ama bunu tartışacak ortamı yaratma görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşüyor. Bu sorunu Meclis’te çözemezseniz, tabanda hiç çözemezsiniz. İstediğiniz kadar konuşun. Ama ben 25 yıldır bu işlerin içindeyim. Burada doğdum, büyüdüm. Hiçbir zaman bu kadar karamsar olmamıştım. Çünkü bölge insanı duvara konuşmaya başladı. Yani söylüyoruz, söylüyoruz ama atılan sağlıklı bir adım göremiyoruz.

* Neden?

Bugün yanlış algılamalar da var. AKP, 22 Temmuz seçimlerinde aldığı oyları yanlış yorumluyor. Bu oyları gerçekten kendisine bugün yürüttüğü politika yüzünden verilen oy zannediyor. Bugün yürüttüğü politikaya baktığımız zaman ise, ekonomik anlamda GAP eylem planı doğru bir plan ama atılmış hiçbir sağlıklı adım yok. Plan proje var ama somut hayata geçmiş, atılmış bir adım yok. İhaleler yapılıyor, su kanalları yapılıyor ama burada acil müdahale edilmesi gereken köylerden göç etmiş ya da zorunlu göçe tabi tutulmuş çok önemli bir nüfus var. Bunu Genelkurmay Başkanı da söyledi. Bölgede, 0 ila 24 yaş arası yüzde 64 genç bir nüfus var. Bunu Genelkurmay Başkanı’na ben söylemiştim. Bu nüfusun iki önemli sorunu var. Bir yüzde 45’i eğitim alamamış durumda. Yani eğitim çağında olup eğitim alanların oranı yüzde 55. Kısaca, iki kişiden biri eğitimine devam edemiyor. Bu bir sorun. Bunu çözmeliyiz.

* Ya ikinci sorun?

Bu çocukların aidiyet duygusu zedeleniyor. Yani bu çocukların, arkadaşları, kardeşleri dağlarda ölüyor. Onların cenazeleri geldiği zaman, örgüt de kendini güçlendirmek için onlar üzerinden duygusal politikalar yapıyor. Dağda ölen çocuğun taziyesine gittiğiniz zaman, arkadaşı olup da o manzara karşısında dağa çıkmamak imkansız. Her gelen cenaze beş kişiyi gönderiyor dağa. Bunun da çözülmesi lazım. Çocukların aidiyet duygularına zarar verecek açıklamalar yapmamak lazım. Yani ’Ben bütün PKK’lılar bitene kadar öldüreceğim’ dediğiniz zaman, çocuk da, ’Tamam ben de dağa çıkacağım’ diyor. Herkesin dikkatli olması gerekir diye düşünüyorum.

(MİNE ŞENOCAKLI-VATAN)

 

 

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 04:56

İLGİLİ HABERLER