Medya
  • 18.3.2002 12:02

PROF. MANİSALI: MEDYA PİSLİĞİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜYOR

KAYNAK : Haber Vitrini Radikal yazarı Neşe Düzel Prof. Erol Manisalı ile Türkiye'nin gündeminden düşmeyen konuları konuştu. İşte Manisalı'nın Neşe Düzel'e yaptığı ilginç açıklamalar: NEDEN? Erol Manisalı Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği çok kritik bir süreçten geçiyor. 1999 Aralık'ında Helsinki'de adaylığa kabul edilen Türkiye iki buçuk yıldır 'Benim özel şartlarım var' diyerek gerekli demokratik adımları atmıyor. AB'ye tam üyelik devlet politikası olduğu halde, bazı kesimlerin direnci yüzünden hızla Avrupa ile yol ayrımına doğru gidiyor. AB bu yılın sonunda Türkiye'nin üç yıldır yaptıklarına bakıp Türkiye'ye evet ya da hayır diyecek. 65 milyonun kaderini ilgilendiren bu süreçte Avrupa'yı isteyenlerle Avrupa'yı istemeyenler daha da netleşiyor, hatta bazıları AB'ye alternatif arayışlar seslendiriyor. Son olarak Harp Akademileri'nde yapılan toplantıda MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, AB'ye alternatif olarak Rusya ve İran'la işbirliğini dile getirdi. Kılınç bu önerisini, aynı toplantıda konuşan iktisat profesörü Erol Manisalı'nın görüşlerine dayandırdı. Böylece bütün dikkatler AB'ye karşı görüşleriyle bilinen Erol Manisalı'nın üzerine çevrildi. 'Avrupa Çıkmazı' isimli bir kitabı da bulunan Prof. Manisalı'yla Avrupa Birliği'ni ve Türkiye-İran yakınlaşmasını konuştuk. -Harp Akademileri'nde yaptığınız konuşmayı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. Kılınç'ın desteklemesi üzerine dikkatler size çevrildi. Org. Kılınç'ın bütün görüşlerine katılıyor musunuz? -Orgeneral Kılınç benim görüşlerime katıldı. Kılınç paşa benim konuşmamda sunduğum somut belgelere dayanarak AB ile ilişkilerin iyi gitmediğini söyledi, 'Amerika'yı göz ardı etmeden bölgemizde alternatif arayışlar içinde olmalıyız' dedi. -Siz de, Avrupa Birliği'ne katılmaktansa İran'la işbirliğine razı olur musunuz? -AB'nin dayatmaları bizi Sevr'e götürüyor. Türkiye, Avrupa'dan ve Amerika'dan gelen Yunan, Ermeni ve Kürt dayatmalarını ancak Asya platformuyla işbirliği yaparak engelleyebilir. -Çin, Rusya, İran'la yani... -Evet. Türkiye Batı'nın kucağında oturarak Batı'nın taleplerine karşı koyamaz. -Türkiye, AB'ye bu yaklaşımla girebilir mi? -AB bizi almayacak zaten. Hem İran Batı'da düşman bir ülke değil ki. Bugün İran'la Fransa ve Almanya da işbirliği yolları arıyor. ABD, Irak'ı vurdu vuracak. Türkiye, İran ve Rusya-Irak'ın vurulmasına, Kuzey Irak'ta kukla Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkıyor. -Böyle diyorsunuz ama... 28 Şubat sürecinde Genelkurmay tarafından ciddi bir biçimde suçlanan, Hizbullah örgütünün üyelerini eğittiği ve finanse ettiği söylenen, bugün de PKK'nın bir bölümünü topraklarında barındırdığı belirtilen İran ile işbirliği yapmayı bir general nasıl düşünebiliyor sizce? -Hizbullah'a Amerika, PKK'ya Avrupa, İran'dan daha ileri düzeyde destek verdiler. PKK'yı Fransa, Almanya destekliyor. Yunanistan'da hâlâ PKK kampları var. Üstelik İran'dan önce Avrupa Birliği, 'PKK terör örgütü değildir' diyor. AB Parlamentosu 'PKK siyasallaşsın' diye karar veriyor. -AB terör örgütleri listesini önümüzdeki aylarda yenileyecek ve büyük ihtimalle PKK'yı terör örgütü sayacak. Eğer AB, PKK'yı terör listesine alırsa bu söylediklerinizden vaz mı geçeceksiniz? -Listeye alıp almamak bir şey ifade etmez. AB parlamentosu PKK'ya özerklik talebini geri alıyor mu? Kopenhag Kriterleri'nde böyle bir talep yok. Bireysel ve hak ve özgürlüklerin tanınması isteği var. Bu talep dolaylı olarak var. Bütün etnik gruplara kimlik, dil, bilmem ne tanınması, o kimliği özerkliğe götürür. AB Parlamentosu'ndan 1994'ten beri PKK konusunda çok sayıda karar çıktı. -Parlamentonun kararları bağlayıcı değil. Son sözü söyleyecek olan komisyon. Komisyondan bu konuda hiçbir şey çıktı mı? -Bu işler iyi polis kötü polis gibidir. Komisyon bazen önermez görünür. -Siz 28 Şubat'ı destekleyen akademisyenlerdensiniz. Şimdi orgeneral Kılınç'ın İran'la işbirliği önermesiyle 28 Şubat süreci arasında bir çelişki görüyor musunuz? Bu tip çelişkiler herşeyde bulunabilir. Sizin analizinizden gidilirse, Eşref Bitlis olayında da Batı'nın bağlantısını kurarsınız. -Ülkeler arası ilişkiler dostluğa, düşmanlığa dayanmaz. Çıkar ilişkilerine dayanır. -28 Şubat sürecinde İran'a çok sert karşı çıkan, düzenledikleri brifinglerde İran'ı suçlayan Genelkurmay'ın en önemli generallerinden biri, şimdi İran'la işbirliğinden söz ediyor. Sizce İran o günden bugüne değişti mi? Din devleti olmaktan, Hizbullah'ı desteklemekten, PKK'ya topraklarını açmaktan vazgeçti mi? -Dört yılda sadece Türkiye-İran ilişkileri değil, dışarının Türkiye'ye bakışı da değişti. Kuzey Irak'ta Kürt devletinin kurulması ciddileşiyor. Avrupa, Kuzey Irak'ta Amerika ve İngiltere'yi dengelemek için Türkiye'nin güneydoğusunda PKK kanalıyla Kürt kozunu kullanacak. İran'a dönersek, PKK'yı destekliyor diye bize yalan mı söylendi? Yalan söylenmemiştir, eksik söylenmiştir. Söylenmeyenler sadece İran cephesinde değil, başka cephelerde de var. Bölgedeki mayınlar, İtalyan, Alman mayınlarıdır mesela. Her şey pat pat söylenmez. İran da kendine göre, ülkesindeki Azeri Türklerini Türkiye destekliyor diye bir hesap yapıyordur. Bugün İran Türklerini tahrik eden Amerikan radyo yayınları var. İran'ı korkutan, Türkiye'nin kullanıldığını düşündürten şeyler var. Mesela Güney Azerbaycan. İran'ın elinde PKK gibi kartlar var, benim de elimde kartlar var. Ama şu anda bizim Kuzey Irak'ta İran'la ortak çıkarımız söz konusu. İran Güneydoğu'da da Avrupa'ya bağlı bir özerk bölgenin, Kürt devletinin kurulmasını istemez. Çünkü bu durum İran'daki Kürtleri de rahatsız eder. -Ama İran, medyada okuduğumuz kadarıyla PKK'yı desteklemekten vazgeçmedi, bu durumda orgeneral Kılınç mı eski görüşlerinden vazgeçti? -Kılınç'ın söyledikleriyle Genelkurmay'ın daha önceki açıklamaları tutarlı. Artı anlaşmalar var. Karadeniz askeri gücü, deniz gücü mesela. Ecevit ocakta Amerika'ya giderken Genel Kurmay Başkanı Kıvrıkoğlu Rus genelkurmay başkanıyla subayların değişimini, ortak sanayi tesisleri kurulmasını, teknoloji transferi yapılmasını, Bakü-Ceyhan boru hattında ortak hareket edilmesini öngören olağanüstü kapsamlı stratejik bir çerçeve anlaşması imzaladı. Ayrıca Rusya PKK için 'Terör örgütüdür' dedi. Demek ki son aylarda 1998'deki İran'la ilgili düşünceyi, Ankara'nın pozisyonunu değiştirebilecek bazı şeyler oldu. MoskovaTahran, Türkiye-Rusya ilişkileri iyileşiyor. Demek ki burada bölgesel olarak TSK'ya da yansıyan bazı işler var. Son iki yılda TSK'nın dış ilişkilerde almış olduğu inisiyatife bakıyorum da... Genelkurmay Başkanı 'Kuzey Irak'ta Kürt devleti ilanını savaş nedeni yaparım' dedi. Bu, İran'ın önemini artıryor. İran da benzer bir yaklaşım içinde. -Ancak Org. Kılınç daha sonra yaptığı açıklamada, İran'la işbirliği yapılabileceği konusundaki görüşün kendi kişisel görüşü olduğunu söyledi. Eğer Türk ordusunun generalleri, devlet politikasıyla çelişen kendi kişisel görüşlerini özgürce açıklayabiliyorlarsa bu çok demokratik bir tavır olur. Ancak, demokrasiye geçen ilk ordu da Türk ordusu olur böylece. Çünkü bildiğim kadarıyla ordularda demokrasi değil emir-komuta hâkimdir ve askerliğin tarifi icabı böyle olmalıdır. Türk ordusu emir-komuta zincirinin dışına mı çıkıyor? -Tabii ki hayır. Ancak bazı siviller ve büyük sermaye demokrasi oyunu adı altında Türkiye'yi pazarlamaya kalkarsa, o zaman da ordu ülkeye sahip çıkmak, boşluğu doldurmak zorunda kalır. Mesela 1995'te Demirel-Denktaş deklarasyonu sivil hükümete rağmen MGK kararıyla verildi. Türkiye'nin henüz tam demokrasiye ve özgürlüklere hazır olmadığı, Avrupa demokrasisinin Türkiye'yi böleceğini iddia edenler var. Siz de Avrupa ölçülerinde bir demokrasiye Türkiye'nin hazır olmadığını mı düşünüyorsunuz? Tabii ki hazır değil. Türkiye'nin özel koşulları var. Bunları görmezden gelen Avrupa bizden demokrasi istiyor. Anadil eğitimi ve anadilde televizyon yayın hakkı bu yapı içinde ülkeyi böler. Avrupa'nın PKK'ya desteği kalkmadan bu özgürlükler sağlanamaz. -Yıllardır yurtdışından Kürtçe yayın yapan Med TV var. Ama Türkiye bölünmedi. Dışarıdan yayın yapan televizyon olursa Türkiye bölünmez de içeriden yayın yapan olursa mı Türkiye bölünür? -Bölünmedi de 30 bin insan öldü. 100 milyar dolar gitti. Kuzey Irak'ta kukla Kürt devletinin altyapısı hazırlandı. Eğer Türkiye'yi bölmek ve de İslam'ı siyasallaştırmak isteyen çevreler dışarıdan destek görmezlerse söylediğiniz demokratik kurallar Türkiye için yararlı olur. Ama İslam'ı siyasallaştırmak isteyen tarikatların ucu Almanya'ya ve Amerika'ya kadar gidiyor. Avrupa ve ABD bölgede güçlü devlet istemiyorlar. Bakın... Türkiye AB ilişkilerinde üç ayak var. Siz Kopenhag Kriterleri ayağı yeter diyorsunuz. Oysa Türkiye-AB ilişkileri üç ayaklı. Kopenhag Kriterleri birinci ayak. Evet, bu kriterler her aday ülke için geçerli. Bu ayakta fazla tartışılacak bir şey yok. -Peki sorun nedir? -Sorun, ilişkinin diğer iki ayağında. Bu ayaklardan biri 1995'te imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması. Diğer aday ülkeler bu belgeyi imzalamadı. Türkiye, AB'ye girmeden sanki girmiş gibi egemenlik haklarının bir kısmını AB'ye devretti, tek yanlı yükümlülük altına girdi. Türkiye'nin dünya ile ilişkileri AB'nin ipoteği altına sokuldu. Bu yüzden ihracatımız değil ithalatımız patladı. AB Türkiye ilişkisinin üçüncü ayağı ise, başta da söyledim Avrupa Türkiye'yi Sevr'e götürecek belgeli dayatmalar içinde. 'Kıbrıs'ı Avrupa'ya, yani Yunanistan'a vermezsen, Ege'yi Yunan denizi yapmazsan, Ermenilere soykırım yaptım demezsen, Güneydoğu'da Kürtlere özerklik vermezsen ben seninle oturup tam üyelik müzakeresi yapmam' diyor. Bu dayatmalar diğer 12 aday ülkeye yok. -Bunları nereden çıkarıyorsunuz sayın Manisalı? -Bunlar Avrupa Parlamentosu'nun kararları. -Parlamentonun kararları Türkiye'yi bağlayıcı değil ki. Komisyonun kararları Türkiye'yi bağlıyor. Avrupa Parlamentosu Türkiye aleyhine kararlar almaya Helsinki sürecinde de devam ediyordu. -Ama Avrupa Komisyonu parlamentoya rağmen 1999 Aralık'ında Türkiye'nin adaylığını Helsinki'de kabul etti. Ermeni soykırımının tanınması ve Kürtlere özerklik verilmesi gibi istekler ne Kopenhag Kriterleri'nde, ne de AB'nin Türkiye'ye sunduğu Katılım Ortaklığı Belgesi'nde var. Efendim ilave edilir. Orada Kıbrıs ve Ege koşulu var. Avrupa parlamentosu bize Ermeni soykırımı iddiaları, patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu, azınlıklar konusunda dayatmalarda bulunuyor. Lozan Anlaşması'nda bizim azınlık kabul etmediğimizi de azınlık olarak tarif etmiş. Laz azınlığı, Pontus azınlığı... Hem ayrıca Avrupa Komisyonu karar vermez, o önerir. Türkiye'nin adaylığı komisyonun önerisiyle Helsinki'deki başbakanlar ve devlete başkanları toplantısında kabul edildi. -AB'ye girdiğimizde Avrupa Parlamentosu'nda bizim de temsilcilerimiz olacak. Parlamentonun kararlarında o zaman biz de etkili olacağız. Dışarıdan kararları izlemek yerine, AB'ye tam üye olup ve parlamentoya girip kararlarda etkili olmak daha akıllıca olmaz mı? -AB, Türkiyeyi almayacak ki. Beni içine alacak olsa bugün 'Kıbrıs'ı, Ege' yi çöz' demezdi. 'Seni içime aldığımda nasıl olsa Kıbrıs ve Ege sorunu çözülmüş olacak. Adada sınırlar kalkacak. Kuzey-Güney kalmayacak. Ege bir barış denizi olacak' derdi. Ege ve Kıbrıs, Macaristan'ın, Polonya'nın sorunu değil ki. -Türkiye'nin bir AB üyesiyle olan sorunu. AB, 'Ben bir aileyim. Aile fertleri arasında kavga istemiyorum. Sorununu çöz, öyle aileye gir' diyor. -İngiltere'yi alırken 'Git İrlanda sorununu çöz, ondan sonra gel' demedi. Aslında Avrupa kafasındaki haritayı 1994'te çizdi. Bu haritada Türkiye yok. Türkiye'nin AB'ye alınmasında Avrupa açısından siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel hiçbir mantıklı neden yok. Türkiye'nin AB'ye girmesinden sadece Türkiye kazançlı çıkar, AB kaybeder. -Tam da bu noktada, AB ile tam üyelik müzakerelerini başlatmak için Türkiye'nin her çabayı göstermesi, tam üyelik hakkını söke söke alması gerekmez mi? Sizin dayatma dediğiniz parlamento kararlarını Türkiye, tam üyelik müzakereleri başlayıp da masaya oturduğunda tartışabilir. -AB, Türkiye'yi almayacak diyorum. -Siz Avrupa Birliği'ne karşı çıkan yazılar yazıp konuşmalar yapıyorsunuz. Akademideki o toplantıda bu görüşlerinizi açıkladınız. Ama sizin görüşleriniz ancak orgeneral Kılınç tarafından desteklenince dikkat çekti. Bunca yıllık profesörsünüz ama sözleriniz ancak bir general onaylayınca ilgi çekiyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? -Ben AB ile tek yanlı, dengesiz ilişki düzenine karşıyım. Ben, Türkiye'yi Gümrük Birliği'yle AB'ye tek yanlı bağlayan büyük sermaye çevrelerinin maskesini düşürdüm. Çünkü Gümrük Birliği işi, büyük iş çevrelerinin iktidar meselesidir. Belli büyük sermaye dışarıdakilerle birlikte Türkiye'nin yönetimine soyundu. MGK onun için sıfırlanmak isteniyor. TSK onun için ortadan kaldırılmak isteniyor. -Türk Silahlı Kuvvetleri ortadan kaldırılmak mı isteniyor? -Siyasi ağırlığı kaldırılmak isteniyor. -Bu demokrasinin gereği değil mi? Çağdaş demokraside ordu siyasetin üzerinde etkili olabilir mi? -Çok doğru da, pisliği asker temizliyor. Asker pisliğin üstünü açmaya başladığı zaman da... Kılınç paşa 'AB'nin Türkiye'yi Gümrük Birliği'yle tek yanlı sömürmesine, AB'nin dayatmalarına karşıyım' diyor. Ama Meclis, hükümet ve üniversiteler susuyor. Bu ülkede sansür var, AB'nin ne yaptığını kimse söyleyemiyor, paşa söylemek zorunda kalıyor. Medya pisliğin üstünü kapatıyor. Bugün Türkiye'de demokrasinin önünü kapatan medyadır. Bu sansürün kırılması gerek. Karen Fogg olayında olsun, Kılınç paşanın çıkışında olsun bu sansürün kırılması TSK sayesinde oluyor. Türkiye'de demokrasi olmadığı için asker bazı şeyleri söylemek zorunda kalıyor. Karen Fogg olayını asker çıkarıyor. O dosyada kimlerin ne hesap yaptığı, Avrupa'nın ve bölgedeki bazı ülkelerin neyin peşinde olduğu bu belgelerde ortadadır. -Karen Fogg olayını asker mi ortaya çıkardı? -Bilmiyorum, o ağzımdan çıktı, tam bilemiyorum... Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 15:50

İLGİLİ HABERLER