Medya
  • 16.8.2004 10:35

RADİKAL YAZARI NUR ÇİNTAY, REHA MUHTAR'IN 'KADIN DIRDIRI'NA CEVAP VERDİ!...

Skandalın perde arkası Beş gündür çektiğim bağırsak fiyonklarını ben size nasıl anlatayım? Zaten nefes almaya tüp lazım; siz o nem yüzdesinin başına, şahsım için bir yüz daha koyun. Siz koyun, zira benim yüzüm yok. Herkes hata yapabilir, di mi? Önemli olan sistematik hata yapmamak. Aynı yanlışı defalarca tekrarlamamak. Yoksa bir kereden bir şey olmaz. Di mi? Sayılmaz. Sizin de vardır illa ki, kafanızın basmadığı, sonradan geri sarmak için nelerinizi vereceğiniz talihsiz beyanatlarınız, eylemleriniz, bir şeyleriniz. Onları hatırlayın. Oluyor işte. İnsanlık hali. Dünkü Sabah'ın pazar ekini (Sabah Aktüel) görmemiş olanlar, şimdi hemen çıksın bu köşeden, kendini kurtarsın. Ama o ekin göbek sayfasını görünce, ağzındaki kahvaltılıkları püskürten, 'Avrupa yakalı' Selin diliyle 'oha falan olanlarınız', recm arifesinde iki lokma dinlesin. Bu iş böyle, nasıl diyeyim, oyun gibi çıktı. Benim kavunlu votkayı bitirdiğim, onun beni kökten bitirdiği, nasıl diyorlar, bir dost meclisinde, o gece ilk defa tanıştığım Reha Muhtar, normal konuşmayı bir 'Ateş Hattı'na çevirip muhteşem bir gösteri yaptı. Sonra 'kadın dırdırı' temalı bir 'Ateş Hattı'nın temelleri atıldı: Mehmet Barlas ile Emre Aköz tartışacaktı. Söz konusu beyler, verdiler gazı: Efendim Canan Barlas'la da Bodrum'dan telefon bağlantısı kurulacakmış. Hadi ya! Ela Barlas (Anter) İstanbul'da. Peki gelip oturuyor mu babasının kucağında? Yooo. Peki bendenizin ne işi var: 1. Bir adet Radikal çalışanı olarak Sabahçıların kucağında? 2. Gazeteci kimliğimle üzerine tek harf tuşlamadığım 'dırdır' temalı tartışmanın kucağında? 3. 'Eş' vasfıyla, bir münazara elemanı olan kocanın kucağında? Sen Ecevitlere laf et, Koplara laf et, bu ne biçim 'çiftlik' diye, sonra kendi kendini böyle rezil rüsva et... Resmen kepazelik. İki gün hasta yattım. Uyusam, uyanmasam, oldum. İçimde kopan fırtınaları burada betimleyecek, cidden ne mecalim ne dile hâkimiyetim mevcut. Dayanamayıp yazıişleri müdürü ve de eklerin yöneticisi Balçiçek Pamir'i aradım. Dedim ki, Balçiçek, ben ettim, sen etme. Ne işim var, Allahını seversen benim orada? Ölümü gör, buda beni. Maymun etme. Balçiçek, Allah için şefkatliydi. Fotoğrafta belli belirsiz göründüğümü, yazıda da iki kelime geçtiğimi söyledi. Resmi buraya, elbette ki koymayacağım. Garden party kostümlü üç adamın yanında, beyaz tişört ve pırtık kotla, aslında Bebek Kahve'de çay içecekken yolumu şaşırmış gibi durmaktayım. Kafam nasıl uzaylı, suratım nasıl aksi, bu kadar olur. Anksiyete, ellere yansımış. Böyle bir parmak pozu yok; eklem yerinden vurmuşsun baltayı, ilk boğumdan temizlemişsin hepsini. Neyse, dikkati başka yana çekiyorum sanılmasın. İşin özü şudur: Ne işin var orada? Var mı verecek cevabın? Yok. Var mı o fotoğrafta yerin? Yok. O zaman konuşmazsın. Ama bir de konuşmuşum. Mesela ''Emre'yi kadınlar çok sever'' ve ''Kadınlarla her zaman arası iyidir'' diye iki tümce çalışmam var ki... Zaten işin içine kameraymış, teypmiş girdiğinde kilitlenirim. Zaten Barlas, cüssesiyle de, bilgisiyle de insanı kilitliyor. Zaten Muhtar, adrenalin artırıcı karakter olarak anında baştan çıkarıyor. Bir de 'Yaaa ne biliyim, yani iyidir arası, ne diyim, severler valla' şeklindeki kemkümlemeler temizlenip yazı diline geçince... Bu iki cümleyi bu netlikte kurduktan sonra, hayatta her şeyi yapmaktan korkarım! Özetle bittim ben. Kepaze ettim mi kendimi? Ettim. Yaptıklarım, yapacaklarımın inanın ki teminatı değil. Hissiyatımı bilin, sonra vurun! Dırdır kadının şanıdır! Madem girdim bu işe, bari iki kelam edeyim. Kadın, dırdır, evet, yapar! Ve de yapsın. Zekice yapılan dırdır, mükemmel bir silahtır. Zaten erkek iktidarının üstümüze üstümüze geldiği bir toplumda, onlardan (ve rutubetten) fırsat bulduğumuz ölçüde nefes alıyoruz. Adamlar kadınları kesiyor, biçiyor, eziyor, aldatıyor, tecavüz ediyor, susturuyor. Kadınlar ise, çoğu zaman güçleri daha fazlasına yetmediği için, ancak konuşuyor. Şikâyet ediyor. Söz ile diklenebildiği ölçüde dikleniyor. Bazen plak takılıyor, dırdırlanıyor. Vıdıvıdılanıyor. Fakat vıdı vıdı, hoş görülse de, hor görülmemeli. Akıllıca uygulandığında, ilkel şiddetten daha vurucu, kırıcı, yıkıcı, bezdirici olabilir. Canı yanmış kadın, adamı acıtmak için, diliyle kanırtabilir. Bunu bilinçli, yöntemli, ilmek ilmek de yapabilir, elinde olmadan da. Zira sindirimi çok zor işler de gelir insanın başına. Sonra da dilin, sen onu ne kadar içeri çekelesen de, en olmadık yerde fırlar, sokar. Ve de şunu iddia ederim: Kadın dili, erkeğinkinden kesinlikle daha iyi sokar. 'Kadın dırdırı tartışması', Arzu Balkan'ın Savaş Ay'a verdiği o unutulmaz röportajdaki ifadeleriyle çoktan bitti aslında. A.B., diliyle çok iyi şiddet uygulayabildiğini, uygulayabileceğini söyledi. Bu milli aldatmayı ileride T.K.'nın burnundan (planlı ya da plansız) getireceğini hissettirdi. Siz olsanız getirmez misiniz? Önce sorarsınız kendinize: Her şeye rağmen, onunla mı, onsuz mu? Diyelim ki, yemedi ayrılmak. Ki asla utanılacak bir şey değil, olabilir. Peki bu evlilik sürdüğü müddetçe bu hadise üzerine tek kelime etmeyeceğinize... Tüm flashback'lere kayıtsız kalacağınıza... Tatil programında sizin delice gitmek istediğiniz küçük oteli o beğenmediğinde, ortam gerginleştiğinde, ''Hah ancak Mövenpick bilirsin sen zaten'' demeyeceğinize... Haşa laf sokmayacağınıza... Ne o, söz mü veriyorsunuz? Niye ki, lobotomi mi yaptırdınız? Melek misiniz? Böyle bir kozu niye çöpe atıyorsunuz? Deli misiniz? Dırdır, baharat gibi. Tat, tuz, biber. Ama pul biberi fazla bastın mı, yakar, ağlatır, acısı fitil fitil çıkar. Öbür taraftan aptallık eder kişnişi dayarsın, o sabunsu rayiha mide köpürtür, hadi sana kışkış deyiverirler. Nedir bu 'düzey' ıkınması? Bir de 'Aaa, dırdır mı, ne fena... Kavga mı, biz hayatımızda etmedik... Sigara tablası fırlatmak mı, ooo Tanrım ne kadar vahşice...' çizgisinde gidenler var. Böyle bir yaşam olabilir mi? Olayların ertesinde, T.K.'nın alnındaki yara bandına 'Yok artık, ne alakası var canım' dedi A.B. Neden alakası olmasın? Şiddete, küçük boy bir yara bandının örtebileceği ebatta bile, tahammülsüz müyüz sahi? Dırdırımı da yaparım, tırnağımı da geçiririm. Kadehmiş, küllükmüş, vazoymuş, hepsi insanlar için! Öbür türlüsü... Seslerin yükseltilmediği, en ufak bir tartışmanın olmadığı, her şeyin 'saygı çerçevesinde çözüldüğü' bir ev hali (ya da devlet kütüphanesi mi demeli?) bana çok çekilmez geliyor. Felaket sıkıcı. Biteviye. Heyecansız. Emekli işi. Cansız. Ruhsuz. Bitik. Kanı, iliği emilmiş. Nur Çintay A. Radikal Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:45

İLGİLİ HABERLER