İSMET BERKAN/RADİKAL
KOMPLOCU KAFASI
Şüphecilik, sadece gazeteciliğin değil araştırmalar yaparak bir şeyler bulmaya çalışan her mesleğin olmazsa olmazı.
Evet, hayatta karşımıza çıkan her şeyden kuşku duymalıyız.
Duymalıyız ama bilimsel kuşkuculukla paranoyayı ayıran bir sınır da olmalı değil mi?
Türkiye'de yaygın basının köşelerine baktığınızda bu sınırın hemen hemen hiç olmadığı, şüpheci bir bakış açısı gibi gözüken şeylerin büyük çoğunluğunun ise paranoyak kafaların ürünü olduğunu görüyorsunuz.
Bu yaygın paranoyayı, son terör saldırılarının ardından özellikle İslami kesimde çok kolayca teşhis edebiliyoruz.
Teoriyi, bildiğim kadarıyla ilk olarak Yeni Şafak gazetesi manşetine taşıdı. Bu gazete, hükümete yakınlığıyla bilinen bir gazete.
Çoğu Bakanlar Kurulu üyesinin ve bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan'ın güne bu gazeteyle başladığını tahmin etmek zor değil.
Yeni Şafak geçen hafta çarşamba günü sinagog bombalamalarını Mısırlı bir örgütün üstlendiğini, bu örgütünse daha önce Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü CIA ve İsrail'in gizli servisi MOSSAD'ın taşeronu olarak terör eylemleri yaptığının 'BİLİNDİĞİNİ' manşetindeki haberde yazdı.
İşte günlerdir devam eden, 'İstanbul'daki bombaları aslında Kaide değil CIA ve MOSSAD patlatıyor' teorisinin arkasındaki haber bu. Mısırlı bir örgüt. Bu örgütün 'bilinen' işleri vs.
Saymadım kaç kişi ama çok sayıda köşe yazarı bu iddiayı ciddiye aldı, bu teori üzerine bina edilmiş yeni yeni teoriler ortaya attı. 'Amerika ve İsrail'in Türkiye'yi terör trenine bindirerek kendisine yakınlaştırmaya çalışması'ndan tutun da başka neler neler.
Tabii hemen ardından ya da bu teoriyle atbaşı olarak 'Aslında Kaide diye bir örgüt de yok... Zaten 11 Eylül'ü de CIA ve MOSSAD yaptı' teorilerine geçildi, birkaç yerde 11 Eylül'den ikiz kulelerdeki Yahudilerin önceden haberdar edildiği ve onların binayı erkenden terk etmelerinin sağlandığı konulu eski macera romanının yeniden hatırlatıldığına bile rastladım.
Aslında iğneyi de çuvaldızı da kendimize, yani kendi meslek grubumuza batırmamız gerekiyor.
Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar çok densizliği bir anda okuyucu ve seyircisinin üstüne boca eden başka bir medya yoktur herhalde.
Bizde kıymeti kendinden menkul birtakım 'terör uzmanları' var. Uzmanlığın kaynağının ne olduğu meçhul. Ne zaman bir olay yaşansa, bir bakarsınız bu adamlar hemen ekranlarda ve atıp tutuyorlar. Oysa bomba yeni patlamış, ortada ipucu namına hiçbir şey yok. Olsun, bizim uzmanların böyle 'somut delil'lerle bir işi yok zaten. Onlar siz ne deseniz kendi teorilerini aktarmak için oradalar.
Bizde gazeteler de bir âlem... Az önce söylemeye çalıştığım gibi ölçüsüz, kuralsız bir habercilik ve yorumculuk duruma hâkim. Bir gazetemiz, son saldırılarda kullanıldığı öne sürülen ev yapımı bombanın nasıl yapılacağını tarif bile etti. Öte yandan köşelerde neredeyse herkes terör uzmanı. Somut delille ilgilenen yok gibi bir şey. Ve komplo teorileri gırla gidiyor.
Komplo ve komplocu kafası, Türkiye'de tahmin edemeyeceğimiz derecede yaygın. Bunun müsebbibi de biziz. Artık kimse hiçbir şeye inanmıyor.
Bizi hayat ile ölüm arasında tercih yapmaya zorlayan son günlerin terör olayları dahi artık birleştiremiyor; çünkü inancımızı kaybettik, önümüze gelen teoriye inanır, inanmasak bile dinler olduk; ve nihayetinde terörü yapanı haklı bulma noktasına kadar getirdiler bizi: ''Amerika ile işbirliği yapar mısın, oh olsun işte... Sıkıysa işbirliğine devam et, bak daha başına neler geliyor...''
Yazık, çok yazık...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:07