Gülümsemenin anlaşılmaz zorluğu..
Hemen hemen dörtte üçümüz böyleyiz, bizim gazetede.. Gazete dediysem, Sabah, öbürleri, dergiler, atv, hepsi.. Bu binada yaşayan herkesin dörtte üçü böyle..
Niye böyleler.. Belki ailelerinden öyle görmüşler.. Terbiyeleri öyle.. Belki hayat bellerini bükmüş..
İnsanların yüzüne bakamıyorlar.. Baksalar da gülümseyemiyorlar..
Bir asık surat.. Bir hiç tanımama hali..
Bir yaşamdan kaçış..
Bir kendini başarısızlığa, mutsuzluğa mahkum ediş..
Gülümsemekten söz ediyorum.. Gülümsemekten ve "Merhaba" demekten.. "Günaydın" demekten..
Her sabah gazeteye girerken başlıyor üzüntüm..
Arabayı park ettiğim andan itibaren yığınla bizden biri çıkıyor karşıma.. Güvenlik görevlileri.. Resepsiyonda görevli kızlar, delikanlılar.. Asansör kapısında bekleyen bizimkiler.. Biniyorsunuz sizinle ayni asansörü paylaşanlar..
Sabahın erken saatleri.. Daha güne yeni başlıyoruz ve suratımız asık..
Başımızla hafif bir selamı, bir minik tebessümü çok görüyoruz bize bakanlara..
Güne böyle kahretmiş başlarsak, sonu nasıl gelir bir düşünün..
Ben neşe ile iniyorum arabadan.. Odama gelene kadar suratım asılıyor..
Neden?..
Benimle göz göze gelmemek için başını eğen, başka tarafa bakan bir yığın asık suratlıya boşlukta patlayan "Günaydın"lar savurur ve gülücükler atarsanız ne olur?..
Şimdi o bakış kaçıran, o gülümsemekten korkan, o bir "Günaydın" demeyi fazla bulanlar da okuyor bu yazıyı ve içlerinden diyorlardır ki, "Bizim de tuzumuz Hıncal Bey gibi kuru olsa, bakın nasıl gülümserdik?.."
Madde 1 dostlarım.. Ben o yollardan geçtim.. Gazetecilik yaşamımın ilk 23 yılı, yani tam yarısı, doğru dürüst maaş alamadan geçti.. Hep batan gazetelerde çalıştım. Aylarca işsiz kaldım..
İkincisi.. Dün bu köşede bir "Sevdiğim laf vardı.."
"Sen öbür adamın sorunlarını bilir misin?.." gibisinden..
Sağlık sorunlarımı yazayım mı sadece..
Bir böbreğim, bağırsaklarımın yarısı alındı. Midem beş kez, karın ile göğsümü ayıran diyaframım bir kez delindi. Sarılık geçirdim ağır, karaciğerim netamali.. Şekerim var.. Yüksek tansiyonum var, yüksek kolestrolüm var..
Yani.. Her an herşey olabilir..
Sinirlenmemem, öfkelenmemem, strese girmemem, çok dikkatli ve özenli yaşamam gerek..
Hergün doldurman gereken bir sayfan varken gel de kafanı yorma bakalım..
Ama ben, daha çok genç yaşlarda, gülümsemenin mucizelerini keşfettim..
İçim kan ağlarken, zorla gülmeyi öğrettim kendime..
İnsanlara gülerek bakmayı öğrendim.. Hayata gülmeyi öğrendim.. Ve mucize işte bu..
Hayat da bana gülmeye başladı..
Biliyorum, ne kadar zor olduğunu.. Hem de nasıl biliyorum..
Geleneksel aile terbiyemizde yoktur, gülmek.. Gülümsemek..
"Karı gibi gülme" lafı bizde vardır.. Biraz tebessüm edersin, merakla sorarlar "Ne sırıtıyorsun.."
Tebessümünü bir yabancı yakalamışsa, tersler.. "Açıkta bir şey mi gördün.." Argoda "Pantolonumun düğmeleri mi açık" anlamına gelir bu laf.. Gülmek için ille de öyle bir şey lazım ya..
Okulda yasaktır gülmek.. Gülerseniz sınıftan atılırsınız.. İş hayatında güldünüz mü, fırça gelir..
Hadi gülümse..
Ama güleceğiz arkadaşlar..
En azından bu kurumda, biz meslekdaş, kurumdaşlar, birbirimize gülmeyi öğreneceğiz.. Hergün ilk defa karşılaşınca gülümseyerek "Günaydın" demeyi öğreneceğiz.
Birbirimizin gözlerinin içine bakmaktan korkmayacağız.. Bakışlarını kaçırıp sinenler, hayat boyu kuytularda yaşarlar. Onları kimse hatırlamaz. Onlara kimse iş teklif etmez.. Onları kimse işte tutmak için çaba harcamaz. Gözün içine bakıp "Günaydın" diyenler her sabah, tam tersine çok iyi hatırlanır, hatta ezberlenir..
O minik tebessümler, o küçük "Günaydınlar" birikir, birikir, basamak olurlar, sizi adım adım yükselten.. Sizi tanırlar.. Sizi severler.. Dostunuz olurlar..
Kapıdaki kimliksiz üniforma, orada, buradaki görevli olmaktan çıkar, "Birisi" olursunuz.. Adı, yüzünün şekli olan birisi..
Kimlik dedim de..
Hepimizin bir kartı var.. Üzerinde adımız ve görevimiz yazılı.. Bir tek ben ısrarla göğsümde taşıyorum, yıllardır, hergün.. Hemen herkes beni tanıdığı halde, göğsümde "Hıncal Uluç" yazıyor.. "Yazar!." Gazete içinde hergün, her an "Hıncal Uluç/Yazar" diye dolaşıyorum.. Benden başka takan yok.. Bu yüzden insanlara "Merhaba Ayşe.. Günaydın Ahmet" diyemiyorum.
Bu asık suratlı, insana bakmaktan çekinen, "Günaydın" demekten korkanların kim olduklarını bilemiyorum, tanımıyorum.. Benimle ayni binada, ayni kurumda çalışanların dörtte üçünü tanımıyorum.. Çünkü onlar kendilerini tanıtmaktan korkuyorlar.. Bu kartı göğüslerine asarlarsa "Damgalı eşek" durumuna düşeceklerini sananlar da var..
Ama kapıdan girip çıkarken bu kart lazım. Turnike onsuz çalışmıyor.. Eee.. Pantolonlarının arka ceplerine koyuyor kızlar.. Turnike başına gelip, popolarını dönmelerine ve turnikeye yaslamalarına kahkahalarla gülüyorum işte.. "Allah da sizi güldürsün" diyerek..
Yapmayın dostlarım..
Etmeyin dostlarım..
Saklanmayın.. Gizlenmeyin.. Korkmayın.. Çekinmeyin..
Gülümseyin.. Size bakanın gözünün içine bakarak "Günaydın" deyin..
Asansörde tavana, boşluğa, kapıya değil, o kısa geziyi sizinle yapanların gözlerine sıcak sıcak bakın.. Sıcak sıcak iki sözcük edin..
Günün, yaşamın nasıl, ama nasıl değiştiğini şaşkınlıklar içinde görmeye başlayacaksınız..
Hadi gülümseyin!.
Hepinize "Günaydın!."
Gülümse
Yaşam öyle anlık ve karmaşık ki Bugün ağlıyorsak yarın gülüyoruz
Her an her dakika belli belirsiz yaşıyoruz.
Kötü olaylar yaşıyor ve bir anda hayata küsüyoruz
Niye böyleyiz?
Niye bir anda yaşama sımsıkı bağlı kollarımızı bırakıyor ve kendimizi çıkmazlara sokuyoruz?
Bilmiyorum...
Düşündüğüm bir şey var herkese söyleyemediğim
Gülümse, gülümse en kötü olaylarda
Kadere bir tekme vururcasına
Yaşama sımsıkı bağlanırcasına
Ve tüm varlıkları delice severcesine...
Sevmeliyiz herşeyi
Bilmeliyiz bembeyaz kağıt üzerine beyaz bir kalemle yazı yazılamayacağını
Ve umutları umut edercesine
Kötülükleri ardından iyilikler geleceği için kabullenmeliyiz
İnsanları mutlu etmek için gülümsemeliyiz
Bilmeliyiz diğerleri mutlu olursa bizimde mutlu olacağımızı
Paylaşmalıyız en güzel anları sevdiklerimizle
Ve gülümsemeliyiz uçurumun kenarında derler ya
Öyle bir anda bile gülümsemeliyiz hayatta.
Gülü kıskandırmalıyız yüzümüzdeki gülümsemeyle
Mutlu olmalıyız bugün güneş doğuyorsa ve hala hayatta üstelikte sağlıklıysak,
Ailemiz yanımızda ise, sevdiklerimizi kaybetmediysek
Bir kez daha gülümsemeli hatta kahkahalar fırlatmalıyız yaşama
Gülümsemeliyiz yaşama küstüysek
Bir barış getirmeliyiz elimizde bayraklarla, tüm insanlarla; Dünya'ya
Gülümse, gülümse ve sev dünyayı, insanları hiç sevmediğin kadar
****
Bursa'da Necatibey Anadolu Kız Meslek Lisesi'ni gezerken duvarda görmüştüm galiba bu dizeleri.. O zaman onuncu sınıf öğrencisi olan Gamze Salın yazmıştı. Kopya edip arşivime atmıştım. Bugün buluverdim. Saklama samanı gelir zamanı, işte bu..
(Hıncal Uluç/ Sabah)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:04