UMUR TALU, HAPSEDİLEN GAZETECİ SİNAN KARA'YI VE MESLEĞİN ZORLUKLARINI YAZDI...
ÖZNESİZ FİKİRLER
Gazeteci Sinan Kara'nın haberleriyle rahatsız ettiği 'yerel iktidarlar'ın hali hazırdaki kanunları kullanabilmesi sonucu hapse girmesini, büyük medyada da kimi meslektaş ele aldı, eleştirdi.
Hiç anmayanların yanında, elbette ki, kanuna uygun ama özgürlük ve haklar ufkuna aykırı bu mahkumiyeti dile getirenler, sadece meslektaşımız, mesleğimiz için değil, bu ülkedeki demokratikleşme ihtiyacı açısından da kayıt düşmüş oldular.
İyi yaptılar.
Mesela, Celal Başlangıç Radikal'de, giderek, görerek ve hissederek de ayrıntılarıyla yazdı.
Hasan Cemal de dünkü Milliyet'te, Başlangıç'ın yazısından çıkarak Kara'nın mahkumiyetine dikkat çekiyor, şunları yazıyordu:
'Her ülkede gerçek gazeteciliğin ete kemiğe bürünmesi hapishane kapılarından, böylesi mücadelelerden geçiyor. Bu kavgalar verilmeden gazetecilik olmuyor.
Devleti sorgulamadan, 'yüksek yerler'de olan bitene çomak sokmadan, haksızlıkları sergilemeden basın basın olmuyor, gazeteci de gazeteci olmuyor.
Bu meslek, al gülüm ver gülüm mesleği değil çünkü.'
***
Meselenin özüne gelmeden önce, durumu bir kez daha hatırlatalım:
Kara, Muğla Datça'da yerel yöneticilerle ilgili haberler yapmış, bunlar, muhabiri olduğu büyük bir medya grubunun gazete ve televizyonlarının yanı sıra, sahibi olduğu Datça Haber gazetesinde de yayınlanmıştı.
Bu haberlerden ötürü hakkında çok sayıda dava açılmış, yerel iktidarlar onu bir de, gazeteyi yetkililere teslim etmemek gibi bir 'suç'tan yakalamışlardı!
Kara'nın kesinleşmiş 3 aylık bir mahkumiyeti, para cezasına çevrildi.
Çünkü, Avrupa Birliği için 'demokratikleşme' adımı atan bir önceki hükümet yasa değişikliği yaparak bu düzenlemeyi getirmişti.
Ancak, para cezası 30 milyardı. Ödeyemiyordu. Parası olsa da, belki ödemeyecekti.
Ödenmeyen para cezasının karşılığı hapis cezası ise 3 yıl hatta daha fazla hapis cezasına tekabül ediyordu.
Kanunların saçmalaması denilen bir şey varsa, biri de bu olmalıydı.
3 ay hapisten 3 yıldan fazla hapse dönüşüveren bir ceza!
Bu kadarı, kanun uygulayıcılarına da fazla geldi, yeniden 3 ay hapse döndüler. Kara şimdi o mapuslukta.
***
İşte çeşitli yazılarda vurgulanan, Hasan Cemal'in de gazeteciliğinin gazetecilik olmasından filan bahsettiği 'hapishane kapısı' bu.
Fakat bu yazıların çoğunda, bu durumun nereden, nasıl doğduğu yok.
Oysa sebep, tam da Hasan Cemal'in 'gazetecilik, al gülüm ver gülüm mesleği değildir' dediği noktada.
Öznesizleştirilen, sebep sonuç ilişkisinden arındırılan 'sözde' muhalif fikirlerin, adını bir türlü koyamadığı bir yerde:
Bu yasanın, tam da gazeteciliğin, medyanın gücü ile bir önceki hükümet icraatının 'takas odası'na sokulmuş olmasında, 'al gülüm ver gülüm' yapılmasında, bir kısım medyanın siparişi bir kanun paketi hazırlanıp zorla çıkartılırken gazetecilerin çoğunun susturulmasında, 'üç maymun'a çevrilmesinde.
Çünkü, bazı patronlar, sözde gazeteci bazı yöneticiler; adına 'RTÜK ve Basın Kanunu değişiklikleri' denilen bu sipariş paketin bazı maddelerini geçirtirken, böyle anormal para cezalarının konmasına da hiç ses çıkarmamışlar, paketi bir bütün olarak alkışlamışlardı.
Şimdi, o hükümetin işsiz kalmış çok bakanı, tasfiye olmuş çok milletvekili, o zaman yaptıklarının farkında.
Sipariş-emir zincirini itiraf edebiliyorlar. Kimbilir, bazıları utanıyordur da.
Ama asıl utanmaz utanç sahipleri, bizim mesleğimizin içinde.
Hasan Cemal o yüzden, her şeye rağmen 'duyarlılık' sayılabilecek o yazısında bile, bunların, bu işin özünün adını koyamıyor.
Bizi, sanki gökten inmiş, sanki sadece devlet mamulü olan bir kanun karşısındaymış gibi aval aval bakar kılıyor; eh, kısmen de uyutuyor.
Oysa o kanunların parça parça imalatı medya içinde yapıldı; medyaya rehin düşmüş önceki hükümete de, montaj hattını kurmak kaldı.
Meslek örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen; Cumhurbaşkanı'nın bir vetosuna ve ayrıntılı gerekçelerine rağmen.
Hasan Cemal'e şunu söylemek isterim:
O kanun paketi, maalesef sizin bu satırları yazdığınız grupta, gazetecilik için taşıdığı tüm tehditlerle birlikte imal edildi.
Maalesef, üç, beş medya mülkiyeti maddesi geçebilsin diye, bu cezalara göz yumuldu.
O pakete muhalefet edenler kovuldu.
O pakete muhalefet eden milletvekilleri de, Cumhurbaşkanı da, manşetlerle, haberlerle hedef alındı.
Ve o paket, o gruba da haber geçen bir gazeteciyi, Sinan Kara'yı Datça'da vurdu.
O nedenle, hoşgörüsüne sığınarak, yazısının o bölümünü yeniden yazayım:
'Her ülkede gerçek gazeteciliğin ete, kemiğe bürünmesi medya kapılarından, böylesi mücadelelerden geçiyor. Bu kavgalar verilmeden gazetecilik olmuyor.
Medyayı sorgulamadan, medyanın yüksek yerlerinde olan bitene çomak sokmadan, haksızlıkları sergilemeden basın, basın olmuyor, gazeteci de, gazeteci olmuyor.
Bu meslek al gülüm ver gülüm mesleği değil çünkü.'
***
Bakın, o kanun paketinin, bu cezalar da dahil, bir sürü maddesi, Cumhurbaşkanı ve şimdi iktidar olanlar da dahil, birçok milletvekilinin başvurularıyla Anayasa Mahkemesi'nde zaten.
Hadi, gelin, Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçelerine destek olmaya, bu iktidarı, bir zamanlar karşı çıktığı hususları yeniden düzenlemek, CHP'yi medya yörüngesinden kurtulup bunları ele almak için teşvik etmeye var mısınız?
Almadan gülüm, vermeden gülüm, var mısınız!
Yılmak yok!
(Umur Talu/ Star)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:04