SADIK ALBAYRAK, ESRA İLE BERAT'IN NİKAH TÖRENİNE GAZETECİ OLARAK KATILSAYDI NASIL BİR BAŞLIK ATARDI?... İŞTE BU SORUNUN CEVABI
Türkiye Türkiye ile buluştu
Oda komşum Sadık Albayrak damadın babası olarak değil de gazeteci sıfatıyla katılsaydı Esra ile Berat'ın nikâh törenine, haberde hangi unsurun öne çıkartılmasını isterdi? Teklif edeceği başlığı görür gibiyim: ''İşte İmam Hatipli töreni...'' Sadık Albayrak için 'imam hatipli olmak' en önemli özellik, mazhariyettir de ondan...
Salona protokol için öngörülmüş ters taraftan girdiğimi koruma ordusunun hayretten açılmış gözleri üzerimde yoğunlaştığında anladım. ''Lütfi Kırdar Salonu'' denildiğinde benim aklıma Cemal Reşit Rey Salonu hizasındaki bina geliyor; oysa büyük etkinlikler salonun bir alt caddeden girilen bölümünde yapılıyor. Ters taraftan girmenin yararı, dâvetlilere biraz yüksekçe bir yerden bakabilme imkânıydı.
'Görkemli bir düğün' sayılır mıydı başbakanın kızının nikâh töreni? Kalabalık, insanda, öyle bir algılamaya yol açabilir, ancak törenin 'görkem' ile hiçbir ilgisi yoktu. Akraba ve çok yakınlar arasında küçük bir salonda kıyılacak nikâh ne idiyse, bu dev mekânda düzenlenen nikâh töreni de oydu. Sadık Albayrak ile Tayyip Erdoğan akrabalarını, yakın arkadaşlarını, dostlarını çağırmışlardı törene; birisinin arkadaş ve dost çevresi biraz fazlaca genişti, o kadar... Tayyip Bey, sevincini, tanıdığı herkesle paylaşmak isteyenlerden...
O 'herkes', başbakan olduktan sonra tanıştığı dünya liderlerini de içine alıyor. Bu sebeple, nikâhın iki şâhidi Meclis başkanı Bülent Arınç ile dışişleri bakanı Abdullah Gül Türkiye'dendi; Ürdün Kralı Abdullah, Pakistan Devlet Başkanı Perviz Müşerref, Romanya başbakanı Adriana Nastasse ve Yunan başbakanı Kostas Karamanlis de 'tanık' olarak oradaydılar... Tayyip Bey, ''Oğlan bizim, kız bizim'' dercesine, göğsü kabararak onları diğer konuklara takdim etti, birkaç cümle konuşmaya da teşvik etti...
Uzaktan baktığımda şunu düşündüm: Eskiden, devlet adamları, dost olmak istedikleri ülkelerden kız alır, kız verirlerdi. Kurulan akrabalık bağları sebebiyle dostlukların uzun süreli olacağı umuduyla... Bugün Avrupa'daki krallıklar, daha çok bu sebeple, birbirleriyle akrabadır. Tayyip Bey bugünün dünyasına o eski uygulamayı biraz değiştirerek taşımış oluyor: Dostluklarına önem verdiği ülkelerin liderlerini çocuklarının nikâhına şâhitlik ettirerek... Şâhit devlet adamlarının coşkuları bu yeni âdetin maksada muvâfık olduğunu düşündürdü bana.
Tayyip ve Sadık beylerle ne çok müşterek dostumuz varmış... O kalabalık içerisinde bir uçtan diğerine giderken çok uzun zamandan beri görüşmediğim nice eski dost çıktı karşıma; tanışmak istediğim halde imkân bulamadıklarım da kendilerini tanıttılar. Bakanlar, milletvekilleri tam kadro hazırdılar; o kadar çok belediye başkanıyla karşılaştım ki, sayılarını unuttum. Bildiğim bir şey var: Sadece yerli-yabancı devlet adamları tanıklık etmedi törene, bütün Türkiye de orada temsil ediliyordu.
Rastladıklarıma, ''Ben erkek tarafıyım'' deyip durdum. Merâmım Sadık Albayrak'la sütun arkadaşı olmam değildi yalnızca; Berat Albayrak'ı da ilk görüşte beğenenlerdenim. Muhtemelen, Tayyip Bey'in de gözünü doldurduğu o ilk olay sırasında hem de...
Ak Parti'yi kurduktan kısa süre sonra, Tayyip Bey ve bir grup siyaset arkadaşı ABD'ye gitmişlerdi; ben de peşlerinden... Vesile, o yıl New York'ta yapılmasına karar verilmiş Davos Toplantısı'ydı. Gitmişken, yollarını Washington'a da düşürdü Ak Partililer... ABD'nin kendilerine hiç de 'sıcak' bakmadığını fark ettikleri bir gezi oldu bu onlar için... Belki de, tek teselli, New York'ta temas kurulan bir dizi kuruluşta karşılaştıkları ilgiydi. Bu arada, ünlü Columbia Üniversitesi'nde de konuştu Tayyip Erdoğan...
Toplantıda Tayyip Erdoğan'ı dinleyicilere takdim edenin Sadık Albayrak'ın oğlu Berat olduğunu toplantı sonrası öğrendiğimde, ''Geleceği parlak bir genç'' dediğimi bugün gibi hatırlıyorum. Türkiye'de alıştığı türden bir kalabalığa hitap ettiği için Tayyip Bey'in yüzünde ABD gezisi boyunca ilk kez mutluluk okunuyordu.
Aynı mutluluk ifadesini, kızı Esra'yı Berat'a resmen verdiği tören sırasında da okudum Tayyip Erdoğan'ın yüzünde. Bu defa sevinçli gününü bütün sevdikleriyle paylaşma mutluluğu da eklenmişti yüz ifadesine. Her eğilimden, her görüşten, her görünüşten insanla tam bir Türkiye mozayiğiydi o gün Lütfi Kırdar Salonu...
Önemli bir işadamı, ''Böyle bir tören fikrini çok tuttum'' dedi bana; ''Olağanüstü pratik ve işlevsel'' olduğunu tespitine ekleyerek... Koç Holding yönetim kurulu başkanı Mustafa Koç, Doğuş Holding yönetim kurulu başkanı Ferit Şahenk, Toprak Holding yönetim kurulu başkanı Halis Toprak, Zeynel Abidin Erdem, Halit Cıngıllıoğlu, Emin Hattat, Yıldırım Demirören, Ömer Dinçkök, Cem Hakko, Ali Şen de oradaymışlar, hiçbirini görmedim. Onlar da, gittikleri bir nikâhta bu kadar çok tanımadıkları insanla birarada olduklarına şaşırmışlardır. Bu tip törenlerde âdet, hep tanıdık ve bildik tiplerle birarada olmaktır çünkü... Ürettikleri veya pazarladıkları ürünlerin satıcı veya kullanıcıları ile mutlu bir törene birarada katılmak değişik bir duygu olmalı, onlar için de...
Bir gazete ''Doğu ile Batı'yı buluşturdu'' başlığını uygun görmüş yabancı konuklu nikâh töreni için; bana göre olayın esas önemi, Türkiye ile Türkiye'yi buluşturmasıydı.
Taha Kıvanç
Yenişafak
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:33