Gündem
  • 29.5.2004 13:51

SAMİ SELÇUK'TAN 'DEMOKRASİ' DERSİ!...

M. VEYSEL AÇIKGÖZ SİİRT - Siirt'te verilen bir konferansa katılan Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, üniversitelerin kavga yerine dönüştürüldüğünü söyledi. Siirt Halk Eğitim Merkezi'nde verilen ''Demokrasi'' konulu konferansa Vali Yardımcısı Bilal Bozdemir, Belediye Başkanı Mervan Gül ve çok sayıda hukukçu katıldı. Konferansta konuşan Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, Türkiye'de demokrasi eksikliğinin ötesinde demokrat insanın ve demokrasi bilincine inancın tam olmadığını belirterek, ''Türkiye'nin insanları zıt görüşlerdeki insanlar. Yan yana gelip sorunlarını tartışamıyorlar. Bu alışkanlığı edinmiş değiller. Türkiye yıllardan beri, bir Nazım Hikmet'le, bir Necip Fazıl'ı, bir Tevfik Fikret'le, bir Mehmet Akif'i yan yana getirip, barış içerinde tartıştırmayı başaramamıştır. Üniversitelerde de durum aynıdır. Üniversiteler her türlü görüşün sergilenebildiği yerler, mekanlar olmak zorundadır. Ama Türkiye'de ne yazık ki bu imkan hala tanınmamaktadır. Bu iş öğrencilere kötü örnek olacak şekilde bir kavga yeri olarak algılanmaktadır. Fikirler çürütülür, insanlar çürütülemezler. Türkiye bunu anlamak durumundadır. İnsanların zaaflarından insanların deyişleri sorumlu değildir. Zaaflarla görüşler arasında bir nedensel bağ yoktur. Ama Türkiye'de sağlıklı bir tartışmayı ne yazık ki başaramıyoruz. Nedenleri; kültürel ve yenemediğimiz alışkanlıklar var. Üniversitenin sözcük karşılığı evren kenttir. Yani evreni kucaklayan bir kent düşünün. O kentin içerisinde her görüşten, her türlü kimlikten ve davranışı sergileyen insanlar var. Üniversite özerktir. Türkiye bütün bu alışkanlıklarını yenmek zorundadır'' şeklinde konuştu. Selçuk, Türkiye'nin 1950'den bu yana demokraside büyük mesafeler katettiğini belirterek, ''Elbette ki Türkiye'de 10-15 yıl önceki işkence olayları yaşanmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde işkenceyle ilgili kararlar azalmıştır. Türkiye'nin bir başka rekoru var. Türkiye, düşünceyi açıklama özgürlüğü konusunda 7-8 Temmuz 1999 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir gün içerisinde 11 ayrı davadan hüküm giyen tek ülkedir. Bir başka rekor, parti kapatma konusunda dünyada demokrasiyi benimsemiş ülkeler arasında birinci sıradadır. 35 yılda 25 parti kapatmıştır. Türkiye'nin olumlu gelişmelere karşın yine yapılacak işlerinin çok olduğunu görmektesiniz. Türkiye demokrasiyi benimsemiştir. Ancak Türkiye'nin demokrasinin olmazsa olmaz öğeleri konusunda açıkları büyüktür. Uygulamada bu açıkları kapatmak zorundadır'' diye konuştu. AB'nin artık bir siyaset konusu olduğunu kaydeden Selçuk, ''AB ayrı bir devlet oluyor. Parası var, ayrı bir bayrağı var. Marşı, ordusu olması için de görüşmeler devam ediyor. Bir devlette bulunması gereken bütün özellikler ona tanınıyor. Bunun adı demokrasi gücüdür. Bu ülkeler de demokratik rejimlerin bulunduğu ülkelerdir. Bu bir demokratik devrimdir ve Türkiye bu devrimin içinde olmak zorundadır. Eğer Türkiye olmazsa zor bir yalnızlığa mahkum edilmiş olacaktır. Hızlı bir demokratikleşme, Türkiye'yi AB'ye yaklaştırmış ve diktayla yönetilen ülkelerden uzaklaşılmıştır. Bu son derece sağlıklı bir gelişmedir. Ama Türkiye halka karşı inanç sorunu, temsil sorununu, hukukun üstünlüğü sorununu çözemezse ve gerçekten bunu uygulamaya yansıtamazsa, somutlaştıramazsa, AB'nin kapısında uzun süre beklemek zorunda kalacaktır. Her şey onun için Türkiye'ye bağlıdır. Bu konuda herkesin aceleci olması lazım'' şeklinde konuştu. ''TÜRKİYE'DE, ANAYASALI BİR DEVLET VAR, ANAYASAL BİR DEVLET YOK'' Türkiye'nin bu Anayasa'yla demokrasiyi gerçekleştiremeyeceğini ifade eden Sami Selçuk, sözlerine şöyle devam etti: ''Türkiye yeni bir Anayasa yapmak zorundadır. Demokratik ölçütler içerisinde yeni bir Anayasa ile Türkiye 2000'li yıllara girmeliydi demiştim. Ama girmedi. Geç kaldı. Ama hiç değilse AB sürecinden yararlanarak, Türkiye kesinlikle demokratik bir Anayasa yapmalıdır. Çünkü bu Anayasa kesinlikle demokratik değildir. Anayasalar, bireylerin hak ve özgürlüklerini devlet gücüne karşı güvence altına almak için yapılır. Çünkü devlet bir güç kullanır. Devletin cezalandırma yetkisi vardır. Yargıyla bu işi yapacaktır. Böylesine güçlü bir devletin çok daha güçlü olması için, insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına alması gerekir. Devletin hukuk içinde kalarak bütün bu işleri yürüttüğüne inanlar o devleti daha güçlü kılarlar. İşte dedim ki bu Anayasa tersini yapıyor. Anayasa, kavramın tersini yapıyor. Bu sözde bir Anayasa'dır. Onun için Türkiye'de, Anayasalı bir devlet vardır, Anayasal bir devlet yoktur. Gelin bunu değiştirelim. Değiştirelim ki Türkiye'nin hem saygınlığı artsın, hem Türk insanının onuru yücelsin. Ama kimileri bunu anlamadı, bağıranlar ve çağıranlar oldu ve bu Anayasa yaşıyor. Bu anayasa ile biz demokrasiyi sadece geciktirebiliriz, demokrasiyi tesis edemeyiz. Bu Anayasaya, halkın hep birlikte demokratik biçimde karşı çıkmasını istiyorum.'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:18

İLGİLİ HABERLER