SERDAR TURGUT : ''MUHABİRLİĞE GEREKEN ÖNEMİ VE PARAYI VERMELİYİZ. GENEL YAYIN YÖNETMENLERİ YAZI YAZMASIN''
KAYNAK : Haber Vitrini
Serdar Turgut'un Akşam Muhabiri Nazım Alpman ile yaptığı röportaj:
Yazarlığın temeli tartışma yaratmak, okuyucuya yeni bir şey sunabilmektir. Güldürmek veya kızdırmak. Bilinenin yeniden yazılması okuyucuya hakarettir. Okur mektubu yayınlamak da böyle bir şeydir
Serdar Turgut'la bugün de özel yaşamı üzerinden başlayarak gazeteciliğin ince noktalarına doğru uzandık. Kalem oynattığı köşe yazarlığı üzerine 'Serdar Turgut çizikleri' attı. Onu göre memlekette köşe yazarlarının ancak yüzde 20'si gerçekten bu işi iyi yapabiliyordu. Genel yayın yönetmenlerine de 'yazı perhizi' tavsiye etti. Bunun gazeteciliğin şifa bulması için zorunlu olduğuna inanıyordu. Bir başka iyileştirme koşulu da 'muhabirliğin ihya edilmesi' olarak görüyordu. Haber işini muhabirlere bırakmak gerekiyordu.
Şimdi buyurun, Serdar Turgut röportajının ikinci bölümüne:
Sizi en çok etkileyen insan, babanız Hamit Bey'den söz eder misiniz?
'Bana okuma zevkini tattıran adamdır. İnşallah oğluma bunu aktarabilirim. Küçük yaşlarda bunu verdi bana... Hala daha kitaplarla haşır neşirdir. Oturup iki kadeh içki içerken kitaplardan konuşuruz.'
Nerede yaşıyor?
'Ankara'da... Biz Ankaralıyız.'
Yazar kavram yaratmalı
Siz yazılarından farklısınız. Mahcup bir haliniz var. Oysa yazılarınızda yolda yürürken bile sağa sola çeki düzen veren sevimli bir asabiyi çağrıştırıyorsunuz.
'Ben yazıyla yazarın birbirinden bağımsız kişilikler olduğunu düşünüyorum. Benim için yazı konusu itibariyle değil de yazılışı itibariyle önemlidir. Yazı her konuda iyi olabilir. Penis yazısı yazarsınız, çok iyi olabilir. Çok kötü olabilir... En kolay yazı siyaset yazısıdır. Bizim basının yüzde 80'inde olan siyaset yazısıdır. O şunu dedi, bu bunu dedi...
Yorumcunun görevi bu değil herhalde...
'Tabii ki değil... Önemli olan kavram yaratabilmektir. Yazarlığın temeli tartışma yaratmak okuyucuya yeni bir şey sunabilmektir. Güldürmek veya kızdırmak... Bilineni yeniden yazmak demek değildir. Bilinenin yeniden yazılması okuyucuya hakarettir. Okuyucu mektubu yayınlaması okura hakarettir.'
Neden hakaret olsun ki?
'Köşe yazarı olarak sizin işiniz okuyucuya bir fikir vermeniz ya da çok iyi bir analizi baştan sona yapmanızdır. Bunların hiçbirini vermiyorsanız mesleği bırakmanız lazımdır.'
Muhabirliğe önem verilmeli
Bir de köşe yazarlığı, muhabirliğe dönüştü. Siyaset muhabirliği önemini yitirdi.
'O durum çok eskiden genel yayın yönetmenleriyle başladı... Türkiye'de şimdi olmaz ama uzun yıllar sonra genel yayın yönetmenlerinin yazı yazmasından yana değilim. Kötü yazdıklarından, yararlı olmadıklarından dolayı değil, artık normal sistemi kuralım. Hatta genel yayın yönetmenleri hükümet üyelerinin telefonlarına bile çıkmasın. Bizim muhabirimiz var onunla görüşün desinler.'
Sahi, muhabirler var değil mi?
'Biz artık muhabirliğe gereken önemi ve parayı vermeliyiz.'
Burasını biraz yüksek sesle tekrar edelim lütfen.
'Tabii tabii... O olmadan bu gazeteler düzelmeyecek. Muhabirlikte özgüven tesis edilirse, gazeteler de rahatlayacak. Genel yayın yönetmenleri kendi işlerini daha rahat yaparlar, gazeteler daha güzelleşir, köşe yazarları da fikir bildirir. Köşe yazarlarının sayı olarak çok fazla olduklarını düşünüyorum.
Ölçünüz nedir?
'Açıkça söylemek gerekirse bir bölümü yazı yazmayı bilmiyor. Okuduğun zaman bu adam bunu niye yazmış diye soruyorsan, o adam yazı yazmayı bilmiyor demektir. 364 gün niye yazsın ki? Ama bir adam vardır, çıktığı mankeni anlatır ama iyi anlatır. İşte o iyi yazardır.
Örneğin...
Bana göre Hıncal Uluç çok iyi yazardır. Kötü bir konuda yazıyor diye kötü olmaz. Yazıyı iyi yazıyor. Okuduğum zaman ben de kızdığım oluyor, ama adam iyi yazar.
Basında iyi yazar yok mu?
'Var tabii... Yüzde 20 oranında iyi yazara sahibiz. Hatta dünya standartlarındadır, belki de üstündedir.'
Mizah önemlidir
Örnek aldığınız bir yazar var mı?
'Hayır hiç öyle bir şey olmadı. Benim üslubum yaza yaza gelişti. Ben çok başka yerlerden başladım. Bu üslup acıyla sancıyla çıktı. Çok ciddi konuya gülerek bakmak iyidir. Lafı gediğine koyarak söylemek korkmadan... Son üç yıldır Türkiye'deki bütün tartışmalar Serdar Turgut'un yazıları üzerine yapıldı. Bunu söylediğim zaman megaloman diyorlar.'
Olsun yine birkaç örnek verelim...
'İşte 'Öteki Türkiye' meselesi... İşte 'Teknokratlar Hükümeti' önerim. Hükümet bu öneriyle sarsıldı. Ben de zaten bunu istiyordum. Sarsıldı ve kendine geldi. Mizah yazarı tamam da... Bunları da hatırlatmam lazım insanlara... Bundan sonra da amacım hem siyaset yazmak hem mizah yapmak. Bazı günler de kişisel olarak bir şeyler anlatıp insanları güldürmek...
Aynı toplum kesiminden farklı tepkiler, farklı dünya görüşleri olanlardan ise aynı tepkileri alabiliyorsunuz.
'Okuyucu diyor ki, ya o konuyu niye bugün yazdın? Yahu bugün de seni güldürmek istedim. Olamaz mı yani?..'
Bütün okuyucu mektuplarını okur musunuz?
'E-mail adresimi veriyorum, AKŞAM'da da vereceğim. Bazen çok ters, yanlış tepkiler veriyorlar. 'Fransa'nın AB'den atılması için 10 neden' diye bir yazı yazdım. O nedenlerin arasında Ertuğrul Özkök'ün Fransa'da okumuş olması da vardı. Bunun espri olduğu belli... Nasıl böyle bir gerekçe gösterebilirim diye soruyorlardı. Bunu da e-mail atmayı bilen, akıllı olduklarını düşünen insanlar yapıyorlar. Böyle filozofları olan bir ülkeye nasıl hakaret edersin diye kızıyorlardı bana...'
REMİX-RÖP
- Nerede doğdunuz?
Ankara.
- Tarih?
4 Ağustos 1955
- Hangi okulları bitirdiniz?
Lise Ankara Koleji, Üniversite Queens College, master New School for Social Research.
- Başka var mı?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde de doktora yaptım.
- Hangi dalda?
Ekonomi.
- Takım tutuyor musunuz?
Galatasaray.
- Maçlara gidiyor musunuz?
Hayır. Yurt dışındayken TV'den izliyorum. Burada gelince TV'den de izlemiyorum.
- Vatan hasreti mi?
Evet hemen başlıyor.
- Beğendiğiniz futbolcu?
Sergen Yalçın'ı beğenirim. Çok akıllı bir futbolcu.
- Yemek yapar mısınız?
İyi yemek yapan yerleri bulurum.
- Müdavimi olduğunuz lokantalar var mı?
Borsa'yı severim, Lütfi Kırdar'ın oradaki...
- Dışarıda mı yaşarsınız evde mi?
Evde yaşarım. Geçen sene bütün kış Yalıkavak'taydım. Rana da yoktu. Ankara'da işleri vardı.
--------------------------------------------------------------------------------
Rana'dan korkarım
Serdar Turgut yazılarında eşi Rana, tek kişilik bir imparatorluğun acımasız hükümdarı olan 'Zalim Kraliçe' olarak takdim edilir. Acaba bu vaziyetin gerçeğe tahvili nasıldı? Hazır Turgut karşımızdayken bu fırsatı kaçırmamalıydım:
- Eşinizden korkar mısınız?
Evet, korkarım. Aslında ben stresli bir ortamdan korkarım, sevmem... Evde de olmasını istemem. O yüzden bir münakaşa olmasından kaçınırım. Ona uyarım. Rahat ortam sağlamış olurum böylece...
- Roma Barışı gibi...
Evet aynen öyle!
- Sizinle ilgili bir paparazzi anekdotum var. 1995'te Zonguldak'a gidiyorsunuz. Yerel meslektaşlarla yemek yerken eşinizi telefonla sayısız kere arıyorsunuz.
Uzakta olduğumuzda ben hep ararım. Günde iki üç kez konuşuruz. Benim bir ihtiyacım o yani... Korkma değil!
- Tekmil vermiyorsunuz.
Hayır, hayır öyle değil. İnsanlar öyle uzak yerlerden yalan da söyleyebilir.
-AKŞAM'a gelirken Rana Hanım'a da sordunuz mu?
Evet onun görüşünü de aldım, öyle geldim.
Nazım Alpman
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:45