Gündem
  • 12.8.2003 16:47

SEZER, ERDOĞAN'A BERLUSCONİ'DEN DAHA YAKIN OLMAYI DENEMELİ ARTIK!...

Cumhurbaşkanı Sezer'in Erdoğanlar'ın nikahına katılmamasını eleştiren Sabah yazarı Mehmet Barlas ''Sezer, Tayyip Erdoğan'a, Berlusconi'den daha yakın olmayı herhalde denemelidir artık.'' dedi. İşte Barlas'ın bugünkü yazısı... Sezer, Erdoğanlar'ın nikahına gitmeliydi! Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olmasaydı.. Yaşı da, 18-19 dolaylarında olsaydı.. Belki o da, Tayyip Erdoğan'ın oğlunun nikah mitinginin sahnelendiği Lütfi Kırdar Kongre Sarayı önünde gösteri yapan Emeğin Partisi'ne üye gençler gibi, protestosunu seslendirirdi. Çok da doğal olurdu bu. Çok sesliliğin ve demokrasinin yansımasıdır bu protestolar. Ancak Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı. Hem Devlet'in, hem de Yürütme'nin başı o şimdi. Aynı Kongre Sarayı'nda yapılan, Dünya Felsefe Kongresi'ne katılıyor. Sonra, kendi atadığı seçilmiş Başbakan'ın mutluluğunu paylaşmaya gerek görmeden, çıkıp uzaklaşıyor binadan. İtalya'nın Başbakanı ve AB Dönem Başkanı Berlusconi, kalkıp gelmiş nikaha. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, kapının önünden geçip gidiyor. Birey olarak, belki başı örtülü bir toplulukta görünmek istemeyebilir. Belki, 17 yaşında bir genç kızın, okulunu terk edip, örtünmesine ve görücü usulü ile evlenmesine de, kızmış olabilir. Ama bütün bunlar, Sezer'in Başkan'ı olduğu Cumhur'un gerçekleri. Hepimizin amacı, bu yerel gerçekleri, gelişmiş dünyanın gerçekleri ile kaynaştırmak değil mi? Berlusconi'den daha mı ecnebi bakıyor kendi başbakanının kültürel kimliğine ki? Oysa orada, Sezer de bir görünüp, sonra ayrılsaydı Kongre Sarayı'ndan. Felsefe Kongresi'ne katılması da, daha anlam kazanmaz mıydı? Ve keşke o Felsefe Kongresi'nde, Mehmet Aydın gibi, din ve felsefe ilişkilerini derinden değerlendirebilen ve üstelik şimdi Bakan olan bir kişi de görüşlerini açıklasaydı. İslamda içtihat kapısının bin yıl sonra yeniden aralanması için çalışmalar yapıldığı bir dönemde, Berlusconi'li İslam nikahının, Felsefe Kongresi ile aynı binada yapılması, felsefi bir olay değil midir? Burası, bütün gerçekleri ile böyle bir ülke işte. Her şey biraz ''Colaturka'' değil mi sanki burada? Sezer de seçilerek çıktı Çankaya'ya. Ama sanki atanmış gibi davranmıyor mu? Veya görücü usulü ile evlenmelere, burada ''Aşk izdivacı'' gibi bakılmıyor mu? İbrahim Tatlıses'in abartılmış Doğu'luluğu, burada ''Modernleşme'' gibi algılanmıyor mu? Ve kendilerini en fazla ''Batılı'' olarak sunan kesimler, Batı'nın bütün kurumlarını, ya tehdit, ya da tehlike biçiminde görmüyorlar mı? Ahmet Necdet Sezer, keşke nikaha uğrayıp, kız ve oğlanın ailelerini tebrik etseydi ve onların mutluluklarını paylaştığını gösterseydi. Türkiye rahatlardı. Kimse, ''Sezer'in beklentisi var... O sebeple gitti nikaha'' demezdi ki. Ama gitmemesi, sayısız spekülasyona ve olumsuz yoruma neden olacaktır. Hemingway'in sözünü hep hatırlarım. - Cesaret, tehlikenin üzerine gitmek değildir. Cesaret, tehlike karşısında zarif davranabilmektir. Türkiye'de birbirlerinin farklarını tehlike olarak algılayan toplum kesimlerinin, artık zarif davranmalarının zamanı gelmiştir. Gireceksek, hep birlikte gireceğiz Avrupa Birliği'ne. Kendi farklılıklarımıza tahammül edemeden, bizden çok farklı bir kültür ve demokrasi projesi ile kaynaşmayı planlıyoruz. Sezer, Tayyip Erdoğan'a, Berlusconi'den daha yakın olmayı herhalde denemelidir artık. Mehmet Barlas Sabah Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:29

İLGİLİ HABERLER