
SİZİN ATATÜRK'ÜNÜZ HANGİSİ ?
Ulusalcılar kalpaklı, askerler üniformalı, islamcılar çarşaflı Latife Hanım'ın olduğu, laikler baloda kadınlarla dans eden Atatürk'ü ön plana çıkarıyor. Peki, gerçek Atatürk hangisi? Gazeteci yazar Taha Akyol, 'Ama Hangi Atatürk' kitabında bu soruların yanıtını aradı.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ulusun da babası... Türkiye'de herkes buna inanıyor... CHP, her dönem Atatürk'ü baş tacı yaptı. Adnan Menderes'in, Süleyman Demirel'in, Alparslan Türkeş'in, Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından onun hakkında olumsuz bir şey çıkmadı. Hatta Necmettin Erbakan bile, "Atatürk yaşasaydı, Refah Partili olurdu" dedi. Kısacası, herkes onu kendine yakıştırıyor ama farklı biçimde... Herkes, "Gerçek Atatürk bu" diyor. Peki, hangisi gerçek? Milli Mücadele doneminde dilinden islami kelimeleri düşürmeyen mi? Sol terimleri ön plana çıkaran, Bolşevikleri öven mi? Yoksa Kurtuluş Savaşı sonrasi Batı'ya yönelen mi?
Milliyet yazarı Taha Akyol, yaklaşık bir yılda yazdığı son kitabında bu sorunu ele alıyor. Kitabına, 'Ama Hangi Atatürk' adını veren Akyol, "Ama hangi Atatürk sorusu çok yanlıştır" görüşünde.
TEMPO: 'Ama Hangi Atatürk' başlıklı araştırmanızda, bilinenin dışında kaç tane Atatürk ile karşılaştınız?
TAHA AKYOL: Atatürk gibi farklı dönemleri yaşamış, önemli roller üstlenmiş ve liderlik yapmış bir insanın, değişik politikalara girişmesi kaçınılmazdır. Bir solcunun ya da bir sağcının, Atatürk'ün bir tarafını daha çok sevmesi normaldir. Batılı, laik çevrelerin, 1930'lardaki Atatürk'ü ön plana çıkarması böyledir. Bu, tüm büyük liderler için geçerlidir. Yanlış olan 'doğrusu budur' diye empoze etmeye kalkışmaktır. 'Ama Hangi Atatürk' kitabı, bir tarihsel metot eleştirisidir. Atatürk gibi değişik dönemleri yaşamiş liderlerin hayatlarında, öncelik verdiğimiz dönemler olabilir; ama 'hepsi ondan ibarettir' diye hüküm verip, tarihten ona göre malzeme devşirerek, ideolojik kurgular inşa etmek, tarih bilimine aykırıdır. Tiirkiye'de sol Kemalistlerin yaptığı budur. Atatürk'ün, Milli Mücadele'de Bolşeviklerle askeri ve siyasi ilişki kurması sonucu kullandığı Bolşevik terimleri alarak 'sosyalist', 'Lenin dostu' bir Atatürk portresi çiziliyor. "Atatürk Milli Miicadele'de böyleydi ama sonra Batı'ya yöneldi" deseler, itiraz edecek tarafi yok. Ama "Atatürk budur öyleyse, biz de bu çizgiyi izlemeliyiz" demek yanlıştır. Kitabım bu yanlışı anlatıyor. Aynı şey İsmet İnönü ve Kazım Karabekir gibi kumandan ve liderler için de geçerli.
Siyasi değil, diplomatik
T: Atatürk'ün yıllara göre kullandığı bazı kelimelerin sayısını da çıkarmışsınız. Döneme, koşullara göre mi hareket ediyordu, yoksa ideolojinin göstergesi mi?
T.A.: Bu, bilimsel bir araştırmadır. Bolşeviklerle ilişki kurarken kapitalizmden, emperyalizmden bahsediyor. Hatta 'proletarya' kelimesini kullanıyor. 0 dönemde çok yaygın olan terimler değildir bunlar. Peki neden kullanıyor? Bolşeviklere yakın görünmek için. Ama zaferden sonra bu terimleri tamamen terk ediyor. Öyleyse, bunlar Atatürk'ün siyasi inancı değil, diplomatik sözleriydi. Aynı şekilde Milli Mücadele'de camide minbere çıkıp hutbe veriyor, Kuran'dan ayetler okuyor. Osmanlı'da bile olmayan İslami bir gösteri ile Meclis'i açıyor. Ama sonra laikliği ön plana çıkarıyor.
T: Gerçek Atatürk ne? Yıllara göre kullandığı kelimelere, cümlelere baktığımızda, karşımıza nasıl biri çıkıyor?
T.A.: Tek gerçek değil, hepsi gerçek. Milli Mücadele döneminde, değişik etnik kökenden gelen insanlar arasında birliği sağlamak için İslam'ı ön plana çıkarıyor. Doğu'daki mahalli liderlere ve şeyhlere yazdığı mektuplarda, İslam vurgusu yapıyor. Ama sonra, laiklik döneminde bu terimleri tamamen bırakıyor. "Bunun hangisi iyi" sorusu yanlıştır. (Çünkü tarih, 'hangisi iyidir' sorusunun cevabını araştırmaz. Atatürk, değişik dönemlerde, degişik problemlerle karşılaşmış, değişik yöntemler getirmiştir. Bize lazım olan da budur. Bugün hangi tür problemlerle karşı karşıyayız? Ne tür çözümler getirmeliyiz?
Dönemler farklı
T: Farklı dönemlerde sorunlara değişik çözümler getirme yöntemini, bugün bile tartıştığımızı Musul ve Kerkük meselesinde de göriiyoruz. O dönemde Musul ve Kerkük'ü mutlaka istiyor, ama Lozan'da vazgeçiyor.
T.A.: Hatay'dan başlayıp Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi de içine alan bir sınır çiziyor. "Burası bizim Misak-ı Milli sınırlarımızdır, vatanın bir parçasıdır, hiç kimseye birakmayız" diyor. Ama alamayacagını görünce konuyu kapatıyor. 1934'te yazılan resmi tarih kitabında Musul meselesi yoktur. 1926'da Musul'u kaybediyoruz, almaya gücümüz yetmiyor ve konu hemen kapatılıyor. İsmet Paşa hatıralarında şöyle diyor: "O vakit böyle gazeteciler yoktu. 'Şunu neden böyle yaptınız' diye bize sormazlardı. Bu, bize büyük rahatlık sağlardı."
Bugün Musul gibi bir meseleyi diplomasi masasında kaybetmek fevkalade zorluklar yaşatır. Bence Atatürk'ün Musul için savaşa girmeme kararı doğrudur, realisttir. Ama o gün, bugunkü demokratik ortam olsaydı, mutlaka, 'vatanı sattı' diye suçlanırdı. Nitekim, "Annan Planı'na evet demek vatanı satmaktır" denildi. Atatürk tecrübesini bilmek; savaş tecrübesini, diplomasi ve politika tecrübesini bilmek demektir. Bunları bilerek günümüze bakılmalıdır. "Yanılmaz lider, tüm doğrularıyla her meseleyi çözdü, ama ondan sonra her şey battı, kötüye gitti" diye düşünülerek, günümüz meselelerine rasyonel ve analitik bakılamaz. Bu kitap, doğmatik düşüncenin bir eleştirisidir.
1930'ların Türkiye'sinde
T: Günümüz liderleri, Atatürk gibi koşullara göre ideolojileri kullanıyor mu? Mesela Başbakan Recep Tayyip Erdoğan...
T.A.: Bugün Türkiye, Atatürk'ün yaşadığı keskin farklılıkların bulunduğu çelişik dönemleri yaşamıyor. Milli Mücadele çok ayrı bir konjonktürdür, Milli Mücadele'de savaştığımız İngiltere ile ittifak yapmaya çalışmak çok başka bir konjonktürdür. Türkiye, soğuk savaş döneminde; şartların ve koşulların değişmediği dönemde de, SSCB'nin dağılmasmdan sonra da, bugün de diplomasi yapıyor... O yüzden Türkiye'nin bugünkü dış politikası istikrar kazanmıştır. Hükümetlere göre değişmiyor. Sadece bazı hükümetler daha pasif kimi daha aktif oluyor. Öncelikler değişse de genel çerçeve aynı.
T: Atatürk, "İleride sorun yaşanmaması için Musul, Kerkük, Süleymaniye'yi mutlaka almalıyız" diyerek Kürt sorununa dikkat çekiyor. Kılık kıyafet kanunu çıkarıyor. Ama biz bugün hala, türbanı tartışıyoruz.
T.A.: Bu sorunlar; tarihimizden, coğrafyamızdan, kültürümüzden kaynaklanan devamlılıklarımızdır. Cumhuriyet döneminde yaşadığımız kimi problemler, bugün karşımıza başka türlü çıkıyor. Bunlardan birisi de Kürt sorunudur. Atatürk, Ocak 1922'de vilayetlerin özerk olmasından bahsediyor. "Kürtlerin adı Türklerle beraber zikredilmeli" diyor. Ama 1924 Anayasası'nda, "Türkiye ahalisine vatandaşlık itibarıyla Türk denir" diyor. Vilayetlerin özerkliğine yer verilmiyor. Niye? Cünkü 1922 Ocak ayında Lozan müzakereleri sürüyor; Lord Curzon, Kürtlerden bahsediyor! 1924'te ise ulus-devlet kurulmaya başlanıyor. Farklı siyasi konjonktürler... Problemler farklıdır, dolayısıyla farklı çözümler bulmak durumundadır, bu nedenle farklı konuşmuştur.
T.A.: "Atatürk'ün hangi dönemdeki belirlediği hedefler" diye sormam lazım? Kuvvetler birliği ve tek parti idaresini kastederseniz, Türkiye çok şükür o yönde gitmiyor. Ama belirlediği hedefler çoğulcu demokrasiyse, Batı ile entegre olmak ise, Türkiye o yönde gidiyor... Fakat bazı Atatürkçüler buna emperyalizm diyor!
T: Bugün Atatürk'ü en iyi anlayan, özümseyen kesim hangisi?
T.A.: Herkes kendi Atatürk'ünü iyi anlıyor.
T: CHP, "Atatürk'ü en iyi algılayan, savunan parti biziz" diyor. Doğru mu?
T.A.: CHP, 1930'ların Atatürk'üne son derece sadık ve iyi anlıyor.
T: AKP, Atatürk'ü iyi anlayabiliyor mu?
T.A.: Ben bugünün Türkiye'sinin, Atatürk'ün yaşadığı dönemlere göre uyguladığı politikaları aşması gerektiğini söylüyorum. 1930'ların Türkiye'sinde liberalizm yoktu. Özelleştirme, piyasa ekonomisi yoktu. Dünya şartları böyle değildi. O dönem ile bu dönem karşılaştırılmamalıdır.
(TEMPO)
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 14:10