Medya
  • 8.4.2024 22:39

SOHBET -42.. HISIM

SOHBET -42
HISIM
Bizim yolumuz kan bağı değil, din bağıdır. 
Bu yol hısım akraba yolu değildir. Öyle olsaydı padişahlık olurdu. 
Ehlisünnet yolu, bu yola sevdalıların oluşturduğu bir halkadır. 
Bu halkanın başı Mübarek Peygamber Efendimizdir. 
İşte bu halkada bulunmak işte bu yüzden büyük bir nasip meselesidir. 
Bu yolda yürüyen herkes birbirinin hısmıdır. 
Dünyevi akrabalık önemli değildir. Önemli olan ahiret akrabalığıdır. 
Ahirette sohbet ehlinin tamamı birbirine akrabadır, hısımdır. Hem de sonsuza kadar birbirine bağlanmışlardır.
Allahü teâlâ’nın indinde makbul olan akrabalık, işte budur.
Mübarek Peygamber Efendimiz, “Mümin, müminin kardeşidir” buyurdu. 
İşte bu mübarek sözün açılımı, yukarıda anlattığım konudur. 
Salih Müminler; yani cennet ehli, sonsuza kadar bir arada olacakları için hepsi hem dünyada hem ahrette birbirlerine kardeş edildiler. 
Onlar cennette hep bir arada olacaklar. Hiç ayrılmayacaklar. Sonsuza kadar yan yana olacaklar.
İşte esas hısımlık budur.
Din kardeşliği olmayan hısımlık, hısımlık değildir.
Hısım; imanlı kimselerin akrabalığıdır.
Aileler de böyledir.
Ailelerin imanlı kimseleri aile ferdi, diğerleri değildir.
Bir aile ferdi imansız ise; onunla geçireceğin hayat bu dünya hayatı kadardır.
Bir aile ferdi imanlı ise; onunla ahirette geçireceğin hayat sonsuzdur.
Bu yüzden imansız akraba ile hısımlık ölünce biter.
Bunun en güzel örneği Nuh Aleyhisselam olayıdır.
Nuh aleyhisselam kavminin asiliği karşısında asla yılmadan, tebliğ vazifesine devam ederken, onların bir türlü imana gelmeyeceklerini iyice anladı. 
Bunun üzerine mealen şöyle dua ettiği Kur’ân-ı kerîm’de bildirdi:
-“Nuh (aleyhisselam) dedi ki: “Ey Rabbim! Yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfiri bırakma! Eğer sen onları bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler. Hem bundan sonra onların çoluk çocuğu olmaz. Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek ileri kimseler olurlar. 
Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı, mümin olarak evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla, zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır.” (Nuh sûresi: 26-28) 
Bunun üzerine Cenab-ı Allah Nuh Aleyhisselam’a, çok büyük bir gemi yapmasını ailesini ve gemi yapmaya başlamadan önce iman eden sevenlerini tufandan önce gemiye almasını buyurdu.
Vakit tamam olunca; Allah-ü teala’nın emriyle korkunç bir yağmur başladı.
Tufan başladığı sırada Nuh aleyhisselam îmân etmeyen oğlu Yâm’a (Kenan), gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; “Dağa çıkar sudan kurtulurum.” deyip binmedi. 
Bir dalga gelip onu da boğdu. Boğulanlar arasında Hazret-i Nuh’un hanımı da vardı. O da îmân etmemişti. Oğlu Kenan gibi o da helak olanlardan oldu.
İşte bizim dinimiz budur.
Bu dinde kimseye torpil ve ayrıcalık yoktur. İsterse peygamber çocuğu ve eşi olsun.
Başta dediğim gibi; bu din kan bağı değil iman bağı ile bağlıdır.
Çok sevdiği oğlunun gözünün önünde imansız gittiğini gören ve bir peygamber olarak kendisinin hiçbir şey yapamadığına üzülen Nuh aleyhisselam hüzünlendi.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde, Nuh Aleyhisselam’ın oğlunun yaptığı hatayı bilmeden Rabbinden oğlunun kurtarılmasını dilediğini buyurdu…
 Kur an-ı Kerim’de bu olay mealen şöyle anlatılmaktadır: 
- “Nuh Rabbine şöyle yalvardı: ‘Rabbim! Oğlum benim ailemdendir. Senin vaadin de elbette gerçektir. Ve Sen hüküm verenlerin en adilisin’ 
Allah şöyle buyurdu: ‘Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı çok kötü bir iştir. Ayrıca, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi sakın Benden isteme! Cahillerden olmayasın! Diye sana öğüt veriyorum.’ 
Nuh da: ‘Rabbim! Aslım bilmediğim şeyi Senden istemekten yine Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen her şeyi kaybedenlerden olurum.’ Dedi.
Anlaşılan Nuh Aleyhisselam Allahü teala’nın “Aileni ve iman edenleri gemiye al!” emrini alınca, bütün ailesinin kurtulacağını ümit etti ve bu sebeple Cenab-ı Hakka: “Rabbim!  Oğlum benim ailemdendir.” diyerek O’na ailesini kurtaracağı yolundaki vadini hatırlatmak istedi.
"Ey Nuh! Oğlun, Asla Ailenden Değildir"
Bazen peygamber Mevla’sından izin almadan da O’ndan istekte bulunabilir.Burada Allah Teâla Hazret-i Nuh’tan, mahiyetini ve sırrını bildirmediği bir şeyi Kendisinden istemesini yasaklamıştır. Bu bütün peygamberler için böyledir.
Yasaklanan bu şey, oğlunun neden gemiye alınmayıp helak edildiği hususudur. Daha sonra Allah Teâla, Nuh Aleyhisselam’a nimetini tamamlamış ve sorduğu şeyi kendisine bildirerek: “Ey Nuh! Oğlun asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı çok kotu bir iştir.” buyurmuştur.
Bu ayet ile Allah Teâla Hazreti Nuh’a, oğlunun kâfir olduğunu, bu yüzden kurtulamayacağını bildirmiştir. 
Demek ki Nuh Aleyhisselam’ın bilmediği şey; Cenab-ı Hakk’ın |vaadinin mutlaka yerine geleceği hususu değil, oğlunun kâfir olduğu için boğulmaktan kurtulamayacağı gerçeğidir. Bunu bilmemesi ise onun peygamberliği için bir kusur sayılmaz.
Nuh Aleyhisselam vakası kimin gerçek hısım olduğunu anlatan muazzam bir olaydır. Sonra gelen cümle Müminler için bir ibret vesikasıdır.
-İmansız biri ailenden değildir.. Oğlun olsa bile 
İşte bu söz çocuklarımızı nasıl koruyup gözetmemiz gerektiğinin de özetidir. Evlatlarımızın imanını korumak için bıkıp tükenmeden onlara bunları anlatmalı, onları ateşten korumalıyız.
Bilesiniz ki hepinizin gerçek hısımları çok önceden belirlenmiştir
Bunların bir kısmını dünya hayatında görür ve tanırsınız. Bir kısmını hiç tanımazsınız. Onları cennet hayatında görüp tanıyacaksınız.
Bir büyüğü seven, o büyüğe kalben bağlı olan herkes birbirinin kardeşidir. 
Hem dünyada kardeş olmuşlardır, inşallah ahrette de kardeş olacaklardır.
Bir büyüğü sevmenin birinci şartı sadık olmaktır. Yani sadakattir. Sadakat yoksa hiç bir şey yoktur. 
Sadakat bağlılığın temel taşıdır. Sadakat yoksa zaten temel olmaz. Temeli olmayan bir bina ne kadar çimento kullanırsan kullan ayakta kalamaz. Bir şekilde yıkılıp gider.
Sadakatsizlik kalbe şüphe ve vesvese düşürür.
Oysa esas olan taş gibi, kaya gibi, hatta granit gibi tam bağlılıktır.
Bu yol ve bağlılık, zikzak kabul etmez.
Han kapısı gibi girip çıkılmaz, tekrar gelinmez.
Herkesin kalbinde bir sevgi olur. Son bağlandığı kişi kimse büyüğü de odur.
Kısaca bir fiş iki ayrı prize sokulmaz. Tek fiş tek priz.
Bu yola ve yolun büyüğüne kalp bir kere bağlanır. Bu bağlandıktan sonra bir daha asla kopartılmaz. 
Bir kişi bu bağını kopartırsa da bir daha asla tekrar halkaya dâhil olmaz.
Bunun için önemli olan bir kere bağlanıp bir daha bu bağı kopartmadan son nefesi vermektir.
İşte bunu başaranlar, büyüklerinin cennet sohbetinin ehli olurlar.
Cennet sohbetlerinin şöyle bir özelliği var.
Mübarek Peygamber Efendimiz’in mübarek Eshabı cennetteki sohbet ehli arasında en kalabalık olan kesimdir. 
O’ndan sonra gelenlerin sohbet ehli sürekli azalır. En az sohbet ehli kıyametten hemen önceki sohbet ehlidir.
Yani vekâleti alanın, vekâleti aldığından daha az talebesi olur. Bu bir edep meselesidir. Allahü teala’nın ezelden takdir ettiği bir kuraldır.
Ahir zaman öyle bir zamandır ki, en az talebe bu zamanda olacak. 
VESSELAM
Rabbim memleketimizi din ve vatan düşmanı partilerden, Ümmeti ise İslam’a saldırıp Müslümanlara zulmeden İsrail ve arkasındaki destekçilerin şerrinden korusun .. AMİN
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

 

Güncellenme Tarihi : 8.4.2024 22:44

İLGİLİ HABERLER