Gündem
  • 26.7.2005 02:56

'SÜLEYMAN DEMİREL'E ULAŞMAYAN MEKTUP...'

EKREM DUMANLI'NIN ZAMAN'DAKİ YAZISI:

Süleyman Demirel’e ulaşmayan mektup

Hürriyet’in internet sitesinde ilginç bir habere yer verildi. ANKA’nın servis ettiği haber, 28 Şubat post-modern darbesinin yeni bir boyutunu ortaya koyduğu gibi hukuk tarihimiz için de içtihat olma özelliği taşıyordu.


Önce özet: 28 Şubat’tan birkaç hafta sonra Köşk’e, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’e hitaben, ‘kişiye özel ve gizli’ bir mektup gelir. Mektubu yazan kurmay yarbay, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ‘ürkütücü boyutta Alevi kadrolaşma’ olduğunu iddia etmektedir. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’na suikast düzenlendiği; ancak bunun ‘Allah’ın lütfuyla atlatıldığı’ ifade edilmektedir mektupta. Tüyler ürperten iddiaya göre “Orgeneral Çevik Bir’in Genelkurmay başkanı olması için ya Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ortadan kaldırılacağı ya da Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin bir yıl uzatılacağı” öne sürülüyor. Mektubun sahibi Kurmay Yarbay Y.Y., Demirel’i uyarmak için ‘Cumhurbaşkanı yaveri Albay Reha’nın da Alevi olduğunu iddia ederek’ ordudaki kadrolaşmanın boyutlarının incelenmesini ister. Mektup, “Güzel Türkiye’mizin Suriye olmamasını temenni ediyorum.” cümlesiyle bitiyor...

İddialar doğru mudur, yanlış mıdır; onu bilemem; ancak ANKA’nın haberini ilginç kılan, mektupta yazılanlar kadar, mektubun başına gelenler. Macerayı aynı haberde buluyoruz: Mektup Cumhurbaşkanlığı’na gelir gelmez dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak’a haber verilir. ‘Kişiye özel ve gizli’ kaydıyla Demirel’e gönderilen mektup açılmıştır. Özkasnak’a faks yoluyla ulaştırılır. Ve mektup bir türlü Demirel’e ulaştırılmaz. Kurmay Yarbay Y.Y. hakkında dava açılır. Askeri Ceza Yasası’nın ‘Astlık üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlarına karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir ya da tezyif edici fiil ve harekette bulunanların cezalandırılması’nı öngören 95/4 maddesi uyarınca Kurmay Yarbay, mahkum edilir.

Mektup sahibi kararı temyiz etmek ister. Yargıtay 4. Dairesi, mahkumiyeti esastan bozunca; itiraz etme sırası Askeri Yargıtay Başsavcılığı’na geçer. Bunun üzerine dosya, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’na intikal eder. Ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulu son noktayı koyar. Kararda ‘Mektup bir makama değil, şahsa yazılmıştır.’ denir ve makama gönderilen mektuplar açılsa bile Cumhurbaşkanı’nın adına gelen özel mektupları bizzat kendisinin açacağı ifade edilir. Karardaki şu cümleler de ilginç: ‘Genel Sekreterlik görevlileri tarafından açılmış, önceden Cumhurbaşkanı’na bilgi verilmeden aslı Genelkurmay’a gönderilmek suretiyle gizlilik ilkesi ihlal edilmiştir.’ Zaman, ANKA’ya abone değil. Hangi gazete ve televizyonların bu ajansa abone olduğunu da bilmiyorum.

Aslında haber değeri taşıyan pek çok bilgi var bu olayda. Bir kere, mektupta yer alan iddialar dehşet verici. İkincisi, imzasız bir mektuptan bahsetmiyoruz. Yıllarca TSK’da çalışmış, belli bir makama gelmiş bir kişinin suçlamalarını bir çırpıda çöpe atmak kolay olmasa gerek. Üçüncüsü, iddiaların hepsi gerçek dışı olsa bile, mektubun 8 yıllık serüveni önemli. Üstelik ortada bir hukuk savaşı ve oradan çıkan bir de içtihat var...

ANKA’nın haberi, bir gazetecilik başarısı; en azından fikri takibe örnek olacak bir dikkatin ürünü. Hadisenin özünde asker-sivil ilişkisi var, 28 Şubat post-modern darbesi var, bürokrasi kıskacındaki Çankaya var, iletişim özgürlüğü var, özel ve gizlilik içeren bir mektubun devletin zirvesinden saklanması var, değişik mahkeme kararlarıyla gel-git yaşayan hukuki bir süreç var. Böyle bir haberin sessiz sedasız web sitelerinde eriyip gitmesi tuhaf!

Kim bilir kaç mektup, cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan, bakanlardan, komutanlardan saklandı? Ve daha vahimi: Acaba devletin zirvesine ulaşan bazı bilgiler, muhataplarından hâlâ gizleniyor mu? Vatandaş ile zirvedeki insanlar arasına etten duvar örenler, kendilerini devlet adamlarından daha vatansever görüyor mu? İlginç bir haber vesselam...

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:40

İLGİLİ HABERLER