
"TÜRKİYE DÜNYA BARIŞININ EN ÖNEMLİ AKTÖRÜDÜR"...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu İstanbul Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, bölgesine istikrar ve refah ihraç eden, geniş bir coğrafyada küresel barışa katkı sunan önemli bir aktör haline geldiğini söyledi.
Çırağan Sarayı'ndaki zirveye, Litvanya Cumhurbaşkanı Valdas Adamkus, İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Pervez Davudi, Karadağ Başbakanı Milo Djukanoviç, Katar Başbakanı Şeyh Abdullah Bin Halifa Al Thani, Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski, Mısır Başbakanı Ahmed Nazif, Gürcistan Başbakanı Zurab Nogaideli, Avrupa Komisyonu Komiseri Joaqin Almunia ile Fas, Tunus, İrlanda, Suriye, Moldova, Slovakya, Afganistan, Portekiz, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Romanya'dan bakanlar katıldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı konuşmada, uluslar arası ekonomik gelişme bakımından bölgeleri birleştirmek ve yeni fırsatlar oluşturmanın son derece önemli olduğunu söyledi. Son dönemde Türkiye'nin uluslararası camiada adının 'Türkiye bir fırsatlar ülkesi' diye tanındığını belirten Erdoğan, "Forumda bunun üzerinde duracak, tespitler yapacak, önerilerde bulunacağız. Küreselleşme süreci, uluslar arası siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerin hızla gelişmesine ve birbirini kapsamlı bir şekilde etkilemesine yol açmıştır. Bu süreç, doğru okunabildiği takdirde, küresel refah artışı için bizlere önemli fırsatlar sunabilir" dedi.
Küreselleşmeyle birlikte, ülkelerin birbirlerine olan ekonomik bağımlılıklarının her geçen gün arttığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu: "Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir gelişme, diğer bölgeleri de derinden etkilemektedir. Ülkelerin içlerine kapanmaları, kendilerini diğer ülkelerden soyutlamaları artık neredeyse imkansız hale gelmiştir.
Karşılıklı bağımlılığın bu derece artmış olması, uluslararası ilişkilerde güçlü işbirliklerini kaçınılmaz kılıyor. Öncelikle istikrar, barış ve güven ortamının tesis edilmesi şart. Türkiye olarak biz bu gelişmenin bilincindeyiz. Bu nedenle uluslar arası işbirliğine dayalı çok yönlü bir dış politika yürütüyoruz. Bölgemiz ve dünyadaki bütün gelişmeleri takip ediyor, uluslar arası sorunların çözümü için mümkün olan her katkıyı sağlamaya çalışıyoruz. Türkiye, çevresinde yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen demokratik gelişmesiyle ekonomik kalkınmasını birlikte götürmeyi başarmıştır."
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, bölgesine istikrar ve refah ihraç eden, geniş bir coğrafyada küresel barışa katkı yapan önemli bir aktör haline geldiğini söyledi.
Günümüzde dünyanın bir çok yerinde yoksulluk, göç, terör, kültürel ön yargı ve çatışmaların artarak devam ettiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu: "Bu tehditlerle baş edebilmemiz, ancak daha güvenli, daha adil, daha özgür ve refahın daha fazla yaygınlaştığı bir dünya ile mümkün olacaktır. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, fırsat eşitliği ve gelir dağılımında adalet gibi ortak değerlerimizle sağlam bir zemin oluşturmalıyız. Ancak böyle bir zemin üzerinde sürdürülebilir bir ekonomik gelişme dinamiği yakalayabiliriz"
Başbakan Erdoğan, barış ve refahın ayrılmaz bir ikili olduğunu belirterek "Bütün insanlık tarihi göstermiştir ki, barış ve refah bir diğerinin hem sebebi hem de neticesidir. Bu sebep-netice ilişkisini birbirinden ayıramazsınız. Bir yerde barış varsa orada refah da olmuştur. Müreffeh toplumlar aynı zamanda kendi içinde barışıktır. Bir yandan da şiddet yoksulluğu, yoksulluk da şiddeti tahrik etmektedir. Şiddet ve yoksulluk hızla küreselleşiyor. Barışı küreselleştirelim ki, küresel refaha da zemin hazırlamış olalım. Küresel barış umutlarımız, küresel teröre adeta yerini terk etmiştir"
Türkiye'nin AB üyeliğinin, medeniyetler ittifakının gerçekleşebileceğini bütün dünyaya gösteren güçlü bir mesaj olacağını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: "Bunu görmemekte ısrar edenler var. Gelin bu adımı hep beraber atalım ki, küresel barışı dünya yakalasın, küresel teröre dünyada yer kalmasın. Türkiye olarak biz, AB hedefimizle de örtüşen bir şekilde, hayatın hemen her alanında önemli bir reform süreci başlattık.
Bu süreçten dünyada 'sessiz devrim' olarak söz ediliyor. Katılım müzakereleri, ekonomik kalkınmamıza daha da hız kazandırdı." Önümüzdeki dönem AB'nin etkilerinin üretimden ihracata, istihdamdan büyümeye kadar her alanda çok daha somut bir şekilde yaşanacağını anlatan Erdoğan, sfine yol açmışözlerine şöyle devam etti: "Türkiye ekonomisi köklü bir yapısal dönüşün sürecinden geçiyor. Uzun yıllar ağır borç yükü, istikrarsız büyüme, yüksek enflasyonun etkisi altında kalan ekonomimiz, bugün sağlıklı ve istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur. Bu sayede enflasyon oranı, uzun yıllar sonra tek haneli rakamlara düşmüştür.
Dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi içinde olan bir ülkeyiz. Biz görevi devraldığımızda kişi başına milli gelir 2 bin 500 dolar iken, bugün 5 bin 500 doları aşmış durumdadır. Türkiye, uzun yıllar belirsizlik ve güvensizlik ortamını geride bırakmıştır."
Başbakan Erdoğan, Türkiye'ye karşı sarsılmaz bir güven ortamı oluştuğunu söyledi. Türkiye'nin, küresel sermayenin yöneldiği önemli pazarlardan biri olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu: "Yatırımcılar arasında yerli-yabancı ayırımına son verdik. Küresel sermaye girişini kolaylaştırmak üzere gerekli yasal değişiklikleri gerçekleştirdik. Türkiye'yi bir fırsatlar ülkesi haline getirdik. Türkiye bugün sadece ekonomik potansiyeli yüksek bir ülke değil. Artık geleceğine güven duyulan bir cazibe merkezidir. Geçen yıl ülkemize yapılan doğrudan uluslararası yatırım 9.7 milyar dolarken, bu yılın 9. ayı itibariyle 12.8 milyar dolara çıkmıştır. Bu da Türkiye'nin nasıl süratle nerelere doğru tırmandığının açık, net ifadesidir. Uluslararası yatırımcıların bu eğilimi artarak devam edecektir."
Başbakan Erdoğan, son zamanlarda dünya ekonomisinde yaşanan dalgalanmalara rağmen Türkiye'nin bundan ciddi manada rahatsız olmadığını söyledi.
Türkiye'nin özgüveni ve belli bir gücü olduğunu ifade eden Erdoğan, "Küresel sermaye de Türkiye'ye yatırım yapmaya devam ediyor. 2007 yılı seçim yılı hem cumhurbaşkanlığı hem de genel seçim var. 'Acaba seçim yılında bir seçim bütçesi mi hazırlanacak' diyorlar. Bizim karakterimizde böyle bir anlayış yok. Bugüne kadar mali disiplinden nasıl taviz vermediysek, bundan sonra da bu konuda asla taviz vermeyiz. Bizim için öncelik ülkemizin, ülkemizdeki yatırımcılarımızın menfaatleridir, partimizin menfaatleri değil. Kazanımlarımızı aynı kararlılıkla korumaya devam edeceğiz. Bundan asla taviz vermeyeceğiz. 2001 yılında yüzde 90 olan kamu kesimi borç stoku, bugün yüzde 50'ye gerilemiştir. Gösterdiğimiz performans AB tarafından uygulanan kriterlerin önemli bir kısmına daha şimdiden ulaşmamızı sağlamıştır. Bir yandan da hızla dünyaya açılıyoruz. bugün dünyanın dört bir yanında yatırımcılarımız var. Bugüne kadar 65 ülkede toplam 77 milyar dolarlık, 3 bin 200 üzerinde proje üstlendiler."
Türkiye'nin hızla dünyaya açıldığını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye bir çok bölgeyi birbirine bağlayan ekonomik ve kültürel bir kavşak konumunda ve AB'nin dördüncü büyük enerji arteri olma yolundayız. Enerji ve ulaşım koridorlarıyla Avrupa ve Asya'yı birleştirmeyi hedefliyoruz. Bu, bölgenin barış ve istikrara kavuşturulmasına hizmet edecektir. Doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan bir enerji arteri haline geldik. Bu coğrafya AB için de, tüm dünya için de son derece önemli. Enerji nakil hatlarının merkezindeyiz. Türkiye, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak güçlü ekonomisi, genç nüfuLe yol açmışsu, doğal zenginlikleri ve üstlendiği rollerle 21. yüzyılın aydınlık geleceğine açılan fırsat pencerelerinden biri. Türkiye, bundan sonra da barış ve istikrarın korunmasına katkıda bulunacaktır."
Ana teması 'Bölgeleri Bağlıyor, Yeni Fırsatlar Yaratıyor' olarak belirlenen zirve çerçevesinde Başbakan Erdoğan'ın bazı devlet ve hükümet başkanlarıyla ikili görüşme yapması bekleniyor. Davos toplantılarıyla tanınan Dünya Ekonomik Forumu'nun İstanbul Zirvesi, 24 Kasım 2006'da sona erecek.