Yaşam
  • 23.4.2005 10:58

TÜRKİYE SİZİNLE GURUR DUYUYOR!

HAKAN GÜLSEVEN-RADİKAL Uzun süre önceydi. Akşamüzeri bir taksiye bindim. İçerisi mehter takımı deposu gibiydi. Üç hilaller, kurtlar, kurtçuklar falan... Baktım gencecik bir şoför. Ne yapayım, tutamıyorum kendimi, ''''Kardeş, MHP''liyiz galiba,'''' dedim. ''''Evelallah abi!'''' dedi. Bir yandan beni süzüyor, sakalın biçiminden işkillenmiş belli ki. ''''Ne şerefli bir milletiz biz, değil mi?'''' dedim bu sefer. ''''Tabii abi,'''' diye cevap verdi daha da işkillenerek. ''''Peki kardeş memleketteki bu kadar üçkağıtçı hangi milletten çıkıyor, var mı başka bir millette bu kadar üçkağıt, bi söyle hele,'''' dedim, bir şeyler gevelemeye çalıştı, işin içinden çıkamadı. ''''Hadi boşver şimdi bunları, sen yoluna bak,'''' diye kestim, attım... Yine taksiye binmiştim. Taksici hem geveze, hem milliyetçi-muhafazakar, hem de anlayışı kıt bir arkadaştı. Önce öndeki araç münasebetiyle kadın şoförlere saydırdı, sonra aracı sollarken eğilip kadına ayılık yapma girişiminde bulundu, şoförün kadın değil de uzun saçlı bir erkek olduğunu görünce, ''''Erkekliğin şerefini beş paralık ediyor bunlar,'''' diye söylenmeye başladı. ''Sizi elleyebilir miyim?'' ''''Erkeklik şerefi önde gelir tabii,'''' dedim, ''''Mesela şimdi seni şuracıkta ellesem, cinayet bile işleyebilirsin, değil mi?'''' Hiç unutmuyorum, Balat''taki sahil yolundaydık, araç bir an kontrolden çıkıverdi, adam yolu falan bırakmış, dehşetle bana bakmaya başlamıştı. Kendisini elleyip ellemeyeceğimi, ''sapık'' tipli olup olmadığımı tartıyordu. Sonra kuşkulu bir sesle, ''''Cinayet de işlenir tabii,'''' diye mırıldandı. ''''İyi de,'''' dedim, ''''Bunca bankanın içi boşaltılırken, bunca yolsuzluk, skandal ortaya çıkarken senin o erkeklik şerefin neredeydi? Seni de, beni de, bütün milleti de kucağa oturtmuşlar, ırzımıza geçiyorlar, sen hala elin saçına sövüp erkeklik raconu kesiyorsun!'''' Biraz utandığını, biraz da ''sapık'' olmadığımı anlayıp rahatladığını hissettim. Sonunda, ''''Vallahi haklısın be abi,'''' dedi... Aslına bakarsanız, iş biraz karışık. Kör tuttuğuyla ilgileniyor. 300 küsur milyara satılan taksi plakası sahipleri de senelik 800 milyon vergi ödeyerek millete ufak temaslarda bulunuyor mesela... Neyse efendim, başka bir mevzuya geçelim. Bizim kıraathanenin müdavimleri arasında bir Kumarbaz Şükrü Abi vardır. Taksicidir ama esas olarak kumar oynar. Kumarın her türlüsünü... Uzun süredir ortalıkta görünmüyordu, haliyle hakkında türlü rivayetler çıktı. Sonunda bombayı ganyan bayii Erman patlattı. Bir gün gelip, ''''Kumarbaz Şükrü Abi tövbekar olmuş, tarikata girmiş. Geçen cuma günü de camide, ''Allahım şu şerefsiz kulunu ıslah et, sana sığındım,'' diyerek dua ediyormuş,'''' diye heyecanlı heyecanlı anlattı durumu. Herkes şaşırdı önce. Sonra kıraathane kamuoyu Kumarbaz Şükrü Abi''nin bir tarikatı dolandırmaya çalıştığı fikrinde birleşti. Hakikaten bu Kumarbaz Şükrü Abi şeytana bile pabucunu ters giydirir. Pek ahlak timsali olduğu söylenemez yani. Kafaya taksın, Fethullah tarikatının bile başına geçer, adını da Şükrullah tarikatı olarak değiştirir, şaşar kalırsınız. Sonra da Hakan Şükür''le ''iddia'' işine falan girmeye çalışır tabii... İşte bu Kumarbaz Şükrü Abi''yi son olarak yılbaşı gecesi Taksim''de yaşanan ağır taciz vakası münasebetiyle ahlak vaazları verirken hatırlıyorum. ''''Linç edeceksin arkadaş bu şerefsizleri,'''' diyordu, ''''Turizmi baltalıyor hayvanlar!'''' Aslında buna benzer pek çok muhabbet yapıldı o sıralar. Milletimiz ne kadar enteresan, değil mi? Taksim Meydanı''nda bir nevi ırzı linç etme girişimine karşılık, hadiseye dahil olmuş kimseleri linç etme eğilimi geliştiriyor birden bire. Zincirleme linç! Linç ne zaman ''pis'' olur? Üç ayrı taksici anlattım size. Biri taksinin her tarafını ırkçı sembollerle doldurmuş, böylelikle kendini adam zannediyor; bir diğeri uzun saçlılara, aslında kendinden olmayanlara saydırıp rahatlıyor; beriki, pek ahlaksız ama linççileri linç etme eğiliminde. Bunların tümünün mantık dizgesi birkaç soruyla dağılabiliyor. Aslında sizinle başbaşa olduklarında pek bir ürkekler ama bir araya geldiklerinde potansiyel birer linç makinesi haline gelebiliyorlar. Ve farkında mısınız, linç eğilimi kutsanıyor! Kimisi linç edilmek istenenlerin aslında linci hakettiğini ama siyaseten bunun yanlış olduğunu söylüyor açıkça. Trabzon Emniyet Müdürü gibi. Gazeteler alkışlıyor emniyet müdürünü. İkisi kadın beş kişiyi parçalamak üzere bir köpek sürüsü gibi saldıranları ''halk'', linç girişimlerini ise ''halk tepkisi'' diye izah eden ''tüm vatandaşların devlet makamları'', övgü pamuklarına sarılıyor. Linç kültürü büyütülüyor alttan alta. Şu gazetelerde yazanların, televizyonlarda konuşanların ilelebet linçten azade kalacaklarının da hiç garantisi yok. F tipi cezaevlerindeki mevzular değil miydi linç konusu? Bizim gazete de dahil olmak üzere pek çok yayında F tipi cezaevlerine karşı çıkan görüşler dünya kadar yer bulmadı mı? Bu görüş sahipleri şimdi objektif linç hedefi değil mi? Makul gösterilen ''halkın tepkisi'' sadece beş savunmasız TAYAD''lıyla mı sınırlı kalacak? Ya da başka türlü soralım; TAYAD''lılara yönelen linç girişimi onlarla sınırlı kaldığında meşru da, plazalara yöneldiğinde ''pis'' mi ilan edilecek?.. Peki, o halde ben de ciddi ciddi linççileri ve linci savunanları linç etmek istiyorum. Şimdi n''olacak?.. Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:57

İLGİLİ HABERLER