Medya
  • 22.1.2004 11:53

TÜRKİYE'DE DARBE RİSKİ VAR MI?

ALİ BAYRAMOĞLU/ YENİ ŞAFAK TÜRKİYE'DE DARBE RİSKİ VAR MI? Kimi sıkıntılara, hükümetin vermek zorunda kaldığı kimi tavizlere, ordudan çıkan çatlak seslere, ana muhalefet partisinin siyaset dışı, hatta karşıtı tavrının azgınlaşmasına rağmen genel olarak gelişmeler şimdilik ve görece iyi yönde. Kıbrıs konusunda en azından devlet kurumları arasında bir tür uyum sağlanması, Prodi'nin hükümetin meşruiyetini pekiştiren ve AB yoluna ışık tutan ziyareti, Alman Başbakanı'nın yaptığı aynı minvaldeki açıklamaları, Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki hafta yapacağı ve siyasi istikrara destek açısından hükümetin bel bağladığı ABD ziyareti... Tüm bunlar bir süre önce ülkeye egemen olan görece kötümser havayı bir ölçüde dağıttı. Ancak şu açık: Ülke, tarihinin en önemli değişim ayraçlarından birisinde, kısa vadeli, çabuk, sıkça değişen konjonktür dalgalarının ağır baskısı altında yaşıyor. Yılbaşı öncesi Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ın yaptığı açıklamaya verilen önem ve tepki ile birkaç gün önce Ege Ordu Komutanı Hulusi Tolon'un açıklamalarına verilen önem ve tepki arasındaki fark da sanırız buradan kaynaklanıyor. Yalman'ın açıklamaları tedirginlik ve tereddütle karşılanır, merkez medya ve iş dünyası tarafından bir sistem gerçeği olarak kabul edilirken, Tolon'un aynı yöndeki çıkışı bu generali söylediklerini düzeltmek zorunda bırakacak kadar soğuk ve tepkili karşılandı. Bu neden böyle? Bu sorunun yanıtı genel siyasi gidişatı kavramak için önemlidir. Doğaldır değişim hattında ilerlenirken, özellikle devletin sivilleştirilmesi, değişim taşıyıcılığının devletten siyasete aktarılması gibi hamleler kaçınılmaz dirençlerle karşılaşır. Türkiye açısından sorun, bu tür dirençlerin genellikle askeri güç tarafından telafisi ve karşı durulması zor, silahlı ya da fiili hamlelerle gerçekleştirilmesi; bu güç karşısında toplumsal, ekonomik, medyatik, akademik merkezlerin gönüllü bir biat mekanizmasını harekete geçirmeleri oluşmuştur. Direnç sıkça rejim ve devlet tartışmaları çerçevesinde örgütlenmiş, bu yolla toplumsal kutuplaşmalar devreye sokulmuştur. Bu kez de benzer ihtimal ve korkuların olmadığı ya da bunların tümüyle devreden çıktığı söylenemez... Bununla birlikte bugünün Türkiye'sini birçok açıdan, gerek devletin konumu gerek toplum devlet ilişkileri gerekse uluslararası koşullar açısından 70'ler, 80'ler ve 90'lardan ayıran önemli özellikler var. 1. Değişim ve yenilenme fikri, ekonomik krizler ve AB projesi yanında NATO, BM ve bölgede yaşanan sarsıntılardan hareketle de ''ulusal bir zorunluluğun'' ötesine geçmiş, varoluşu sürdürebilmek için ''dünyaya uyum'' meselesi halini almıştır. Bu fikir tüm toplumu ve toplumsal geleceği globalleşme dalgasıyla kuşattığı oranda geniş bir uzlaşma üretmiştir. Sonuç olarak siyasetçi ile toplum, daha doğrusu toplumsal-ekonomik güçler arasındaki keskin ayrım azalmıştır. Başka bir deyişle karar veren ile bu kararlar çerçevesinde sistemin sunduğu kapalı rantlarla yetinen sivil güçler ayrımı silikleşmeye başlamıştır. 2. Bu çerçevede ''sivil alan ya da merkezi sivil güçler tercihlerini açığa vurmakta, zaman zaman tereddütlü ve tedirgince olsa da değişimden yana yapmakta'', hatta asker faktörüne karşı durmaya çalışmaktadırlar. 3. Asker içinde yaşanan bölünme sorunlar çıkarıp, risklere işaret etse de, sivil merkezi güçlerin işini kolaylaştırmaktadır. ''Bu güçler ordu içindeki değişimci kesime destek verip, daha doğrusu onların varlığından destek alıp, dengelerin elverişli olduğu an şahin eğilime karşı çıkabilmekte'' ve askeri eylemin meşruiyet alanını daraltmaktadır. Ancak sorun eninde sonunda gelip bu dengelere dayanmaktadır. Zira ''ordu içi gruplaşma ile ordunun bir bütün olarak eğilimleri arasındaki çizgi net değildir'', en azından değişkendir. Başta basın olmak üzere bu sivil merkezler sıkça devlet ve ordu içi dengeleri okumaya, anlamaya çalışmakta, değişim temasına ilişkin adımlarını buna göre kısa vadelerde ya dengeli ya atak ya da tersten, orduyu destekleyen şekilde atmaktadırlar. İki orgeneralin çıkışına verilen tepkiler arasındaki fark buradan kaynaklanmaktadır. Bu fark ve çeşitlilik ''değişim deresi''nde bir çok ''bilinmez ve derin nokta''nın varlığına işaret ediyor. Sorun bunları göze alıp, değişim için her koşulda bastırmayı bilmekte. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:29

İLGİLİ HABERLER