KAYNAK : Haber Vitrini
Atatürk, yakın çalışma arkadaşlarından Hüsrev Gerede’nin eşi Lamia Hanım’la sohbet ederken, Mustafa Kemal isminden hiç memnun olmadığını söylüyor.
Kurtuluş Savaşı'nın ve devrimlerin önde gelen isimlerinden Hüsrev Gerede'nin yıllar sonra Literatür Yayıncılık tarafından yayımlanan anılarında, Atatürk'ün öldüğü gün, tarihi değer taşıyan bazı belgelerin Çankaya Köşkü'nde yok edildiği de iddia ediliyor.
Mustafa Kemal'le birlikte Bandırma Vapuru'na binip o meçhûl yolculuğa çıkanlardan birisi de Hüsrev Gerede'ydi. Kurmay Binbaşı olarak Sinop'ta, Samsun'da, Sıvas'ta yanıbaşındadır Mustafa Kemal'in. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında Trabzon milletvekili olan da, Meclis'in İngilizler tarafından dağıtılması üzerine Ankara'ya geçip Büyük Millet Meclisi'nde aynı görevi üstlenen de yine odur. 76 yıllık ömrü boyunca iki kez daha milletvekilliği yapan Gerede, daha sonra Macaristan, Bulgaristan, İran, Japonya, Almanya ve Brezilya'da büyükelçiliklerde bulunmuş, İkinci Dünya Savaşı esnasında Berlin'de görev yapmış, Balkanlar'da Türkiye sınırlarına dayanan Nazi ordularının Trakya'yı işgal teşebbüsünde bulunmamasında büyük rol oynamıştır.
Bu nedenle Hüsrev Gerede'nin hatıratı büyük bir önem taşıyor ve merakla bekleniyordu. Sahaf camiasının yakından tanıdığı Sami Önal'ın yayına hazırladığı hatırat, bu beklentiyi boşa çıkartmayacak ayrıntılarla yüklü. Gerek Kurtuluş Savaşı, gerek devrimler, gerekse Mustafa Kemal ve yakın çevresi, bugüne kadar oraya konulmamış ayrıntılarla bir kez daha bütün çıplaklığıyla seriliyor gözler önüne. Sami Önal'ın Türkçeleştirme gayreti, Gerede'nin sözünü sakınmayan üslûbunu bir hayli zedelese de, geriye kalanlar yakın tarihe farklı bir gözle bakmamıza yetip de artıyor bile. Bilhassa, Trablusgarp'tan beri Atatürk'ün yanında yanında bulunan Albay Fuat Bey'in, Atatürk öldüğü gün tarihi değer taşıyan bazı belgelerin Çankaya Köşkü'nde yok edildiğini iddia etmesi büyük önem taşıyor. Hasan Rıza Soyak aksini savunsa da, Hüsrev Gerede bu fikre katılmadığını açıkça belli ediyor.
Gerede, Çankaya sofralarına sık sık katılan isimlerden biri olmasına rağmen, şu çarpıcı yorumu yapmaktan da alamıyor kendisini: ‘‘Bir zamanlar herkesin düşüncesini sabırla dinleyen, inandırma gücü ve mantığıyla karşısındakini söz söylemez hale getiren büyük devlet adamı; her yaptığını, her söylediğini adeta ermişçesine yapılmış iş gibi gösteren yaltakçı çevresinin etkisinden her ölümlü gibi kurtulamamıştır.’’
Çankaya Köşkü’nde kaybolan belgeler
Gazi'nin okul arkadaşı, Trablusgarp'ta yanında bulunan Birinci Dünya Savaşı'nda birlikte çalıştığı Albay Fuat Bey, Atatürk'ün ölümünden sonra Çankaya Köşkü'ndeki tarihi değer taşıyan bazı belgelerin yok edildiğinden söz etmişti. Hasan Rıza Soyak böyle bir olayın gerçek olabileceğini sanmıyor. Benim için bunu soruşturup doğruluğunu saptama olanağı yoktur.
Tarih bu tür olayları yazar. Örneğin Talleyrand'ın geçici hükümet başkanlığına seçilmesi üzerine ilk işi, Louvre Sarayı'na De Villers adında bir memur göndererek imparatorluk özel kalemindeki arşivden Napolyon Bonapart'a yazmış olduğu kendi mektuplarını gizlice çaldırmak olmuştur. De Villers Arşidük Bary'nin yerine zorla geçerek bu belgeleri ortadan kaldırmıştır.
Gazi'nin sofrada eşime yönelttiği başka bir soru da çocuklarımızın adlarıyla ilgilidir.
‘‘Çocuklarınızın adları nedir?’
Lamia büyüğünün Ali Faruk, küçüğünün Mehmet Selçuk karşılığını verince Atatürk ‘‘Neden Ömer Faruk koymadınız Ali Faruk koydunuz?’’ diye Şehzade Ömer Faruk'a bir telmih yapmak istedi.
Eşim ‘‘Ailemizde Ömer adı yoktur. Hüsrev'in babası Mehmet Ali Paşa, büyük babası da Ali Galip Paşa, babamın babası Ali Kemali Paşa... Ali'yi bunun için, Faruk'u da doğruluğu ile ün salmış bir halife adı olduğundan, hem de çok sevdiğim bir isim bulunmasından dolayı koyduk. Aslında çocuğuna isim koymak bir ananın hakkı değil midir?’’ diye canının sıkıldığını belli edecek biçimde karşılık verdi.
Bunun üzerine Atatürk ‘‘Canım ben böyle demek istemedim. İsim koymak elbette bir ananın hakkıdır. Ben kendi adımdan hiç memnun değilim. Böyle koymuşlar. Bir gün erkek çocuk doğuran bir hanım çocuğuna Mustafa Kemal adını koymak istemiş. Bu konuda benim onay vermemi istediler. Kendilerine benim bu adı hiç sevmediğimi, fakat ana hakkına karışamayacağımı, diledikleri adı koymakta özgür oldukları cevabını gönderdim’’ diye konuyu kapattı.
Kılıç Ali ve Recep Zühtü gibi yakınında bulunanlar zaman zaman sofradan kalkarak iç salona geçip orada uyku kestirirlerdi.
Bunlar yeniden sofraya döndükten sonra içer gibi görünüp Ata'nın ne söyleşileriyle, ne de üzerine titremeleri gereken sağlık konusuyla hiç ilgilenmezlerdi(...) Bu adamlar sabahın birine ikisine doğru Bolulu aşçının yaptığı alaturka yemekleri tıkınmış olarak gezinirler, Kılıç Ali ve arkadaşlarının ek yemek isteklerini de anında yerine getirirlerdi.
Dolmabahçe Sarayı'nda konuğu olduğum zaman bu durum yüreğimi sızlatmış, Afet Hanım'ın nazarı dikkatini çekmiş, baş garson İbrahim'e de uyarıda bulunmuştum.
Hastalığı zamanında Savarona yatına ziyaretine giden manevi kızlarından Nebile'nin anlattığına göre, sofrasında bilinen çevresiyle otururken dinlenme gereğini duyarak kamerasına çekilirmiş. O gittikten hemen sonra yanındaki bu duygusuz adamlar Bursa'dan hediye gönderilen şeftalileri kapışıp yiyerek nankörlüklerinin son örneğini gösterirlermiş.
Çevresi onun zayıf yanıydı
Adamları (Hayati ve Salih Bozok), yaptıkları rezaletin yurt ve ulus adına sakıncalar doğurduğu konusunda uyardım. Mustafa Kemal Paşa'ya yakın çevresine, ulusal davanın inceliklerini kavrayan, onurlu ve güçlü kişiler almasını söyledim. Paşa'nın bu sözlerime canı sakıldı. Bir şey söylemedi. Bir gün bekledim. Bu edepsizlerden hiçbirisine bir şey yapılmadığını görünce, 19 Mart 1920 genelgesi üzerine Büyük Millet Meclisi için gelmekte olan milletvekillerinin kaldıkları okul binasına taşındım.
Ertesi gün beni göremeyen Mustafa Kemal Paşa ‘‘Hüsrev Bey nerede?’’ diye sormuş. Milletvekillerinin koğuşuna taşındığımı öğrenince, ‘‘Hüsrev'i darılttık’’ demekle yetinmiştir. Bu büyük adamın bu zayıf yanı olmasaydı, ulusal çıkarlarımız için ne kadar hayırlı olurdu.
hürriyet
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:33