UMUR TALU/ SABAH
Polemiği sevmem desem, yalan olur!
Hem okumasını, izlemesini, hem yazmasını severim.
Gladyatör arenası TV kapışmalarından çok, kalemle olanını. Salya sümük kavgayı değil, düşünerek, süzerek, kendi yanlışını da görerek yapılanı.
Belki ben de kırmışımdır ama, kırmamaya, belden aşağı vurmamaya, özel hayat karıştırmamaya gayret ederim.
Birbirine zıt iki tiple polemik yapmaktan ise hoşlanmam.
Zekadan, incelikten yoksunluk yetmiyormuş gibi, bir de başkasının dolduruşuyla; konuya, fikirlerinize değil, doğrudan size saldıranlarla... bir takım yalanlarla sizin ne kadar pis biri olduğunuzu aklı sıra ispata uğraşanlarla.
Diğerleri bambaşka.
Onlar, yaptıklarıyla, yazdıklarıyla değer verdiklerim; balçıklı medya dünyasında, çoğunun yüreğine değmeyen mağduriyetleri, duyarlılıkları yansıtanlardır.
Onlara saygı duyar, yıpranmalarını istemem.
İlle bir şey söylemem gerektiğinde, ''hatırlamamayı'' dahi tercih ederim.
Can Dündar da, ikincilerdendir.
Bu yazıdan sonra da ''ikincilerdendi'' olmayacak, ''dir'' kalacak.
Ancak, ''hatırlamadığım'' bir ''hatırlatmayı'' kendisi davet etti. Bugünkü ok yaydan çıktı.
****
Pazar günü, Dündar'ın, ''yine cezaevine giren gazeteci Sinan Kara'' için duyarlılığını överek başladım...
Sonra, onun yazmadığı meselenin üstünde durdum
Gazetecileri ağır para cezasına mahkum eden (mesela 30 milyar), özellikle kısıtlı imkanlara sahip yerel gazeteciler ödeyemeyince, onları hapse sokan yasa.
Yasanın nasıl çıktığının yutulmasına, Dündar'ın dahi unutmasına isyan ettim.
''Büyük medya patronu''nun RTÜK siparişiyle çıkabildiğini, ''patrona kıyak'' yapılırken ''gazeteciliğe dayak''a karşı, grup kararı uyarınca hiçbir ''duyarlı-duyarsız'' gazetecinin yazamadığını...
2001'deki Cumhurbaşkanı vetosundan sonra, 2002'de tek maddesi değişip yeniden veto yememesi için, ses çıkarabileceklerin bile susturulduğunu...
Siyaset-medya tarihimizin ''en yüz karası'' sayfalarından biri olduğunu söyledim.
Bir yerde de, ''Can Dündar yazabilmiş miydi, hatırlamıyorum'' dedim.
Aptallığa, unutkanlığa vurup.
Lakin, ne demişler?
Aptal, hafızasız olduğunu söyleme, gerçek sanırlar!
Can Dündar da öyle sandı herhalde.
Cevap vermiş Milliyet'te. Beni salak yerine koyduğu kısmı yazacağım ama, üslubu da tepeden bakan, artık başımı küçümseyerek okşayan mı, suratıma iki fiske çakan mı desem, öyle bir şey.
****
Diyor ki, ''Yazısını yazmadan Mayıs 2002 Milliyet koleksiyonuna göz atıp 'Medyanın iktidara kenetlendikçe güvenilirliğini yitirdiğine, bu yasayla basın özgürlüğünün daha da kısıtlanacağına' dair yazımı okusa hatırlayabilirdi oysa.''
Tutun ki, hatırlamadım!
Gariplik şu Yasa 2001'de ve 2002'de gündemde. Can Dündar bana ''Mayıs 2002 koleksiyonu'' diye yuvarlak, muğlak bir tarih ve tek bir yazı hatırlatıyor. Neden?
Çünkü o ana kadar ona da bir satır yazdırılmamış. Ondan çok, yöneticilerin ayıbı tabii.
Hafızam canlanıyor Yazısı 16 Mayıs 2002'de. Yasa ise 15 Mayıs'ta çıkmış, iş bitmiş. Ancak yasa çıktıktan sonra yazabilmiş o iyi yazıyı. Hoş başkaları bunu dahi yapamamış!
16 Mayıs yazısında şöyle demiş zaten
''Dün sabaha karşı Meclis'te kabul edilen ve medyanın geleceğini şekillendiren RTÜK yasasını içime sindiremiyorum.''
Geçmiş olsun!
Sanki bilmiyordum; pek kırmamak için ''hatırlamıyorum''la gösterdiğim özeni bana ''aptallığım'' olarak iadeye kalkışıp ayıp etmiş.
Onun gibi duyarlı, zeki birine; değil Milliyet'in, tüm basının RTÜK arşivini ezbere bilen beni salak yerine koymak yakışmamış.
Üslubu romantikliğe; iki yıl boyunca, yasa çıkana kadar yazamamışlığı ise isyancılığa hiç uymamış!
Yine de o, bu bataklıktaki güllerden biridir. Diken hepimizde var!
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:57