UZMAN ÇAVUŞLARA BÜYÜK HAKSIZLIK!
UMUR TALU/ SABAH
Düğünden hemen sonra ölümden hemen önce
Büyük acılarda albümden kopup gazetelere sığınan o "mutlu anlar".
Ülkenin lanet felaketine, "ölü ele geçirilen 10 terörist" ile "iki kahraman şehit" manşetine bir pazar eşlik eden, insanın acısını katlayan iki gelin, iki damat.
Bunları bir hastanede, hayat ile ölümün birbirlerini ittirip çekiştirip durduğu, köşe bucak birlikte dolandığı bir yerde yazıyorum.
Hiçbir düğün fotoğrafı, iki ay sonra ölüm haberine eşlik etsin diye çekilmez.
Hiçbir bebek, daha kendisi doğmadan babası ölsün diye düşmez ana rahmine.
Düğün ve cenaze; terör ve ölüm, kahraman ve şehit üstüne yaza yaza.
Ya da, "iki arkadaşları daha şehit olan" binlerce uzman çavuşun, aynı "iki kahraman şehit" in ölümden önceki halleri gibi, yaşadıklarını yaşayamadıklarını;
Artık Jandarma Genel Komutanlığı'nda da üstüne epey düşünüldüğü söylenen "Bu insanlar için neler yapabiliriz?" meselesine dair yazabilirim.
İkinciyi yapmalı.
Düğün ile cenaze arasını yazmalı.
Koskoca manşetin, koskoca haberin hiç yapmadığını, asla yanaşmadığını yapmalı.
"İki aylık evli uzman çavuş, 15 gün önce geldiği Şırnak'ta tuttuğu evi eşi ve annesiyle yerleştiriyordu."
Çünkü, yeterli lojman yoktu.
Olanlarda da bu yaşta, bu rütbede sıra gelmesine imkân yoktu.
Herhangi bir orduevine girebilme ihtimalleri de yoktu.
Kerpiç evleri bilmez miyim de, birer düğün fotoğrafıyla ölüm kıyısında dolaşanların bu kerpiç halini tam bilmiyordum.
Bir başkası telefonda anlatmıştı:
Karakoçan'daki uzman arkadaşı evin çatısında kullansın diye kırık tahta direkler toplayıp yollamış.
Yine Şırnak'ta görev yapan birisi, "Yıllar önce ahırdan bozma bir eve 150 milyon lira vermiştim. Geri kalan paramla geçinebileyim diye" demişti.
Tamam, burası yoksul bir ülke.
Ve görev yapılan yerlerdeki vatandaşların yoksulluğu daha da acı verici.
Ama bir de şunu hiç biliyor muydunuz?
Hoş, kanun artık değişmiş; ama daha uygulama başlamamış:
"Kanuna göre"; uzman çavuşlar, hani deniyor ya "devleti korumak için kullanmak üzere" diye, işte o tabancaları kendi ceplerinden, kendi paralarıyla MKE'den satın aldılar.
Biri dedi ki, "2005'te kampanya olmuştu. İndirimli fiyattan 530 milyon liraya bir Yavuz kompakt aldım. Şimdikiler 2 milyarı bulmuş olmalı."
Son iki şehit, Sedat Damburacı ile Ali Çiftçi'nin tahsili neydi acaba?
Eski kanun "ortaokul ve üstü" uzman alırken, sonradan alt sınır "lise ve dengi" olmuştu.
Ama ne olmuştu, bunu da biliyor musunuz?
"Ölüm intibakları" süratle gerçekleşebilen bu insanların özlük hakları ise eskisi gibi, yani ortaokul düzeyinde, "personel intibakları" öyle en altta bırakılmıştı!
Bana tam neler yazdıklarını aktarmıyorum bile.
Daha sonra ayrıntılı yazacağım da, bu insanları "bağlayan" kanunu hazırlayanlardan Emekli Hakim Albay dahi, üzüntülerini açıkça belirtiyor, binlerce askerden özür diliyor ve onlara hukuk yardımı için elinden geleni yapacağını beyan ediyor.
Ama kimi "yüreklerin kulakları sağır".
Bu sadece orduya dair bir sağırlık değil.
Bu, Cumhuriyet'in, demokrasinin ve de şehit haberini düğün fotolu koca manşet yapabilen medyanın dahi, sivil yahut asker, altta kalanlara dair kadim sağırlığı ve körlüğü.
Sağır bir cumhuriyet ile kör bir demokrasi! Onların sağır ve de kör medyası!
En üsttekilerin, kudret ve gücün bu kıdemli uzlaşması!