
VERHEUGEN VE METROPOLİT BAŞBAŞA TÜRKİYE'DE TÜRKİYE'Yİ ELEŞTİRDİLER!
İşte Demirkazık'ın anlattıkları:
"AB nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen’in Mardin Darülumur ( Mor Gabriel ) Manastırı Metropoliti Samuel Aktaş ile yaptığı özel görüşme sırasında bende oradaydım. Verheugen’in Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesine yaptığı ziyaret, çanların Verheugen’in gelişini haber vermek için çalması ile başladı.
Karşılaşma çok sıcak bir ortam içinde gerçekleşti.Samuel Aktaş Kilisenin tarihçesi hakkında bilgi vererek, Verheugen’i günah çıkarma odası dahil bir çok bölümü gezdirdi ve basını samimi pozlar verdikten sonra basına kapalı bir görüşme yapılacağını söyledi.
Sadece cemaat mensuplarının ve AB Büyükelçisi ile Verheugen , kendisine refakat eden AB delegasyonu ve Metropolit Samuel Aktaş katılacaktı.
Görüşmenin basına kapalı yapılması dikkatimi çekmişti çünkü bir gün önce gerçekleşen Diyarbakır sivil toplum örgütleri liderleri ile yapılan görüşme ve KAMER ( Kadın Merkezi ) e yapılan görüşme de basına kapalı olarak gerçekleşmişti. İki ziyaretinde bir kısmında bulunmuştum (Daha sonra bir bahane uydurarak beni saf dışı etmeyi başarmışlardı). Bu kısa sürede duyduklarım Türkiye açısından çok rahatsız edici konuşmalardı. Bu sivil toplum örgütlerinin yöneticileri Türkiye’yi
AB’ye resmen şikayet ediyorlardı. Burada bir Türk-Kürt kardeşliğini desteklemekten ziyade bir Türk-Kürt düşmanlığını körüklemek söz konusuydu. Bundan dolayı Verheugen’in Diyarbakır’da ki bütün görüşmeleri basına kapalı olarak yapılıyordu.
Verheugen’in çanak tuttuğu soruların neticesinde herkes Türkiye’den öcü olarak bahsetmekteydi. Çok sinirlenmiştim. Verheugen kim oluyordu da bizi birbirimize düşürmek, düşman etmek için elinden geleni yapıyordu. Tplantının sonuna kadar karşıma kim çıksa tepeleyecek durumdaydım.
Herkes tepkilerimi bekliyordu, hatta gelip nasıl bir eylem düşündüğümü soran gazeteciler dahi vardı. Sonunda toplantı bitti ve Verheugen ve AB Delegasyonu AB Büyükelçisi beraberinde toplantı salonunda ayrılıyorlardı.
Bu sinsi sinsi gülümseyen adama kendi meselelerimizi içimizde çözmek için kendilerine ihtiyacımız olmadığı haykırmaya başladım. Afallamıştı, bu tepkiyi beklemediği anlaşılıyordu. Birkaç anlamsız cümle söyledi ve korumalar beni tam kolumda tutmuşlardı ki, bütün korumaları itekleyerek oradan uzaklaştım.
Beni tartaklamalarına kesinlikle müsaade etmemiştim. İşte Manastır Metropoliti ve Verheugen’in özel görüşmesinin tekrar basına kapalı yapılması beni çileden çıkarmıştı. Bu görüşmeyi ne pahasına olursa olsun izleyecektim. Hiçbir kuvvet beni durduramayacaktı.
Konuşulanları dinlemek, AB nin Türkiye’yi nasıl oyaladığını ve samimiyetsizliğini kulaklarımla duymak istiyordum.Süryani Cemaat ve Verheugen’i izleyen AB delegasyonunun ardından odaya yöneldim.
Korumalar gaflete düşmüş beni delegasyondan sanmışlardı. Birkaç dakika sonra bir koruma çekinerek yanıma yanaştı ve kulağıma fısıldadı. “Nil Hanım bu görüşme özel. Sizi dışarıya alalım.” Bende tam bu anı bekliyordum. Adeta döver gibi sertçe ve yüksek sesle şunları söyledim : ‘Gücünüz, kuvvetiniz yetiyorsa çıkarın bakalım. Hodri meydan ! ” Koruma kaçar gibi yanımdan uzaklaştı. Toplantının amacı ve hedefi azınlıkların dini inanç özgürlüğünün olmadığının kanıtlanması gibiydi.
Köylerine alınmadıkları iddia edilen kişiler ayağa kalkarak Türkiye’yi suçlayıcı konuşmalar yapıyorlardı. Vrheugen oturduğu yerden dönüp dönüp bana bakıyordu. Benim varlığımdan rahatsız olmuştu.
Konuşmalar uykusunu getirmiş gibiydi. Boyuna esniyordu. Süryani cemaat mensupları da söz alıp kiliselerin azlığından yakınmaya başlamıştı.Metropolit’te onlara katıldı. “ Her taraf cami doldu.
Müslümanlar boyuna cami yapıyorlar. Türkiye’ deki ibadet yerleri yetersiz ayrıca göçle dönen cemaat üyeleri sindirildikleri için geri dönüyorlar, hatta manastırım bu aileleri misafir etmek zorunda kaldı.
Halbuki dünyanın bütün ülkelerinde çok sayıda kilise, metropolit ve manastıra sahibiz.En az sayı Türkiye’de. Sizin ülkenizde, Almanya’da çok sayıda cemaate sahibiz.” Verheugen Türk hükümetinin dini özgürlük ile ilgili iyileştirici çabaları olduğunun gözle görüldüğünü söyleyince, Metropolit atıldı “Tabi var ama yetersiz. Daha taşlar yerine oturmadı.” Verheugen üsteledi “ Peki şikayetleriniz ve istediklerinizi söyleyin ”. Metropolit önünde duran kalın klasörü Verheugen’e uzattı. “İsteklerimiz ve şikayetler burada yazılı. Daha sonra okursunuz.” Verheugen’in konuşmasının sonlarında “Kürden kürden” dediğini işittim.
Tercüman’ın mot a mot çevirisiyle şoke oldum. Verheugen, eğer Türkiye AB’ye girecekse, sadece Türk ve Müslüman halkın değil, Hıristiyan azınlığında ve azınlık sözcüğünü bastıra bastıra Kürt azınlığında AB’de Türklerle beraber temsil edilmesi gerektiğini söylüyordu." (TURKTİME.COM)