Gündem
  • 6.3.2006 14:21

YEŞİL, BAŞKA KİMLİKLE HAPSE ATILMIŞ!

Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yerini bildiği halde ilgili makamları uyarmayarak görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle hakkında gensoru önergesi de verilen Aşık, yıllar sonra, “Yeşil, 1998’de başka bir isimle başka bir suçtan yakalanıp cezaevine konuldu.” dedi. Bu bilginin kendisine Emniyet istihbaratından ulaştığını belirten Aşık, Yeşil’in İstanbul’da bir eve yapılan baskın sonucu yakalandığını, hatta kaçmaya çalışırken ayağını sakatladığını söyledi. Aşık, daha sonra işin peşini bırakmamış ve dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral’dan konunun araştırılmasını istemiş: “Saral, bana iki farklı parmak izi getirdi. Birinin Mahmut Yıldırım’ın, diğerinin hapisteki kişi olduğunu söyledi. ‘İzler farklı, cezaevindeki şahıs Yeşil değil.’ dedi.” Fakat bu açıklama Aşık’ı tatmin etmemiş. Yakalanan şahsın Yeşil olduğunu düşünen Aşık, “Saral bana doğruları mı söyledi, bilmiyorum.” diyor. Yeşil’in evine yapılan baskınla ilgili çarpıcı bilgiler veriyor: “Yapılan baskında ele geçen silahlar daha önceki bir operasyonda yakalanmış; ama ne hikmetse birileri tarafından Yeşil’e geri verilmiş.” Yeşil’in kimlik değiştirdiğini, estetik operasyon geçirdiğini ve hayatına devam ettiğini savunan Aşık, konuyu araştırdığı yıllarda birisinin ‘Yeşil’ olarak telefon ettiğini ve kendisine, “bildiklerin yanlış” dediğini aktarıyor. Eski Devlet Bakanı Aşık, Türkiye’de aydınlanamayan birçok olayın yakın şahitleri arasında yer alıyor.

Dört dönem ANAP milletvekilliğinin yanı sıra devlet bakanlığı ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu başkanlığı yapan Eyüp Aşık, şu anda tekstil işiyle uğraşıyor. 2001’de ANAP’tan ayrılarak DYP’ye geçen Aşık, siyaseti yakından takip etmeye devam ediyor. Susurluk kazasından sonra ismi sıkça anılmaya başlayan ve geçtiğimiz günlerde Emniyet’in operasyonunda ‘son anda kaçmayı başardı’ iddiasıyla tekrar gündeme gelen Yeşil, Aşık’ın özel ilgi alanlarından. Eski Bakan, Yeşil’in ardındaki esrar perdesini çözmek için çok uğraş vermiş, fakat “bu senin üzerine vazife değil” eleştirilerine maruz kalmış. Yeşil ismini ilk defa 1990’da İnsan Hakları Komisyonu başkanıyken Tunceli’den gelen şikayetler üzerine duyduğunu kaydeden Aşık, “Halka işkence yaptığı söyleniyordu. Ben de bölgeye milletvekillerinden oluşan bir heyet gönderdim. Oradaki Kolordu Komutanlığı’na da yazı yazdım. ‘Bu, askerin adamı mıdır?’ diye sordum. Resmi cevap geldi: ‘Mahmut Yıldırım isimli bir elemanımız vardı; ancak yazınız üzerine görevine son verildi’. Daha sonra da şikayetler kesildi.” diye konuşuyor. Aşık, Yeşil’in fazla büyütülmemesi gerektiğini, uluslararası iş yapan, Genelkurmay seviyesinde çalışan bir isim olmadığını kaydediyor. İlginç bir de tespitte bulunuyor: “Yeşil, yaptıklarının vatan millet için olduğuna inandırılmış olabilir.” 25 Kasım 1996’da ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın, Budapeşte’de uğradığı yumruklu saldırıda da Yeşil’in isminin geçtiğini hatırlatan Eyüp Aşık, “Biz bunu Mehmet Eymür’e de sorduk. ‘Rahat olun. Olayın arkasında Yeşil olamaz, çünkü çoktan öldü.’ dedi. Konu da kapandı.” ifadelerini kullanıyor.

Çakıcı kasetleri MİT’in bir komplosu

28 Şubat sürecinin ardından kurulan Anasol-D hükümeti sırasında devlet bakanlığı yapan Eyüp Aşık, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’yla yaptığı telefon konuşmalarının ortaya çıkmasının ardından istifa etmek zorunda kalmıştı. DGM’de yargılandı ve beraat etti. Aşık, o dönem ortaya çıkan Çakıcı kasetinin ve daha sonra gündeme bomba gibi düşen Mesut Yılmaz-Korkmaz Yiğit görüşmelerinin hükümeti düşürmeye dönük bir MİT operasyonu ve komplosu olduğunu öne sürüyor. Gerekçesini ise şöyle açıklıyor: “Mesut Yılmaz, 28 Şubat sürecindeki Yılmaz değildi. Askerlerin istediği başbakan olmadı, askerlerle çok ters gitti. Muhalefetle de uyuşamadı ve hükümetin düşürülmesine karar verildi.” Aşık, Çakıcı gibi isimlerin devlet tarafından kullanılıp atıldığını öne sürüyor. Çakıcı’yla yüz yüze görüşmediğini ifade ederken, “Fakat 1980’lerde Çakıcı’nın kız kardeşinin düğünü vardı. Ben düğünde nikah şahidiydim.” diyor.

Aşık, 1999’da suikast sonucu hayatını kaybeden Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yla ilgili dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la aralarındaki diyaloğu şöyle anlatıyor: “Asker cenazesine tam kadro katılmıştı. Ben Atasagun’a, ‘Asker bu işin arkasında yokuz. Olayı derin devlete yüklemeyin. Beni, Ecevit’i, Sedat Ergin’i dinliyorsun da Hizbullah’ı niye dinlemiyorsun?’ dedim. O da, ‘Merak etme, 15 gün içinde neler olacak görürsün.’ cevabını verdi. Ama hiçbir şey olmadı.” Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin ardından TBMM’de oluşturulan komisyonda yer alan Eyüp Aşık, cinayetin aydınlatılması için gerekli delillere ulaşmada önlerine engeller konulduğunu söylüyor.

Mesut Yılmaz, Almanya’nın yardım talebini reddetmiş

Eyüp Aşık, Avrupa Birliği süreciyle ilgili çok çarpıcı bir anıya sahip. Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu dönemde Alman Başbakanı Helmut Kohl’e bir ziyaret gerçekleşmiş. Özel görüşmede Yılmaz, Kohl’e, “Beni ülkemde Almancı olarak biliyorlar. Bu yüzden Amerika ile aramız iyi değil. Sen bu işin arkasında durursan, Türkiye AB’ye girer.” demiş. Kohl, iki gelininden birinin Türk olduğunu hatırlatarak Türk gelinini çok sevdiğini söylemiş. Ardından gizli dosyaları masaya getirterek, “Ne ben ne de başka bir Alman başbakanı Türkiye’nin AB üyeliğinin altına imza atamaz.” diye konuşmuş. Söz konusu raporlara işaret ederek şu bilgileri aktarmış: “Şu anda Almanya’da 3 milyon Türk var. Dolaşım hakkı verildiğinde 9 milyonu bulacak. Türklerin nüfus artışı yüzde 2,5. Almanların ise yüzde yarım. 40 yıl sonra Berlin belediye başkanı Türk olur. Üstelik düşünce yapılarındaki fark da kaygı verici. Bir Alman fabrikaya çalışmaya girdiğinde yazın çıkacağı tatili düşünür. Türk ise fabrikayı nasıl ele geçireceğinin planını yapar. Biz size üyelik yerine Doğu Almanya’da yürüttüğümüz programı uygulayalım. Gerekli yardımları yapıp sizi AB seviyesine getirelim.” Ancak Mesut Yılmaz öneriyi reddetmiş.

(Zaman)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 09:52

İLGİLİ HABERLER