ANKARA/Bir gurup istihbarat elamanları tarafından kurulduğu söylenen ' Yeşil 'isimli internet sitesinde hablemitoğlu suikastı ile ile ilgili inanılmaz olaylara yer verildi.Hablemitoğlu'nun müstakbel MİT müsteşarı olduğu iddia edilen yorumda, "Hablemitoğlu'nu çok yakın bir dönemde MİT’in en tepesinde görmek mümkün olabilirdi. Devletin içindeki birimler, AKP iktidarının MİT müsteşarlığı için düşündükleri isimlerden çekiniyorlar. Hele bir isim var ki, oldukça rahatsız edicidir.Rahmetli hayati bir yanlışlık yaptı bence. Makası yanlış olan taraftan, keskin ve sivri olana tarafından tutup, tutulacak kısmıyla demiri kesmeye kalktı ve kendi eli kesildi. Hablemitoğlu Suikasti’nin gerçek iç yüzü budur " denildi.İşte akıllara durgunluk veren iddia ve yorumların tamamı....
İŞTE YEŞİL'DE ÇIKAN SORU CEVAPLARLA HAPLEMİTOĞLU SUİKASTI
Öldürülen kişi müstakbel istihbarat müsteşarıydı
Hablemitoğlu makası yanlış ucundan tuttu!
Soru: Efendim izninizle çok farklı bir konuda soru sorarak başlamak istiyorum: Neden Ankara? Bütün suikastlere, siyasi cinayetlere bakıyoruz hemen hepsi Ankara’da işleniyor.
Cevap: Aslında çok doğru bir saptama değil bu. Siz de diğerleri gibi bütünün sadece bir parçasını görebiliyorsunuz. Bir arkadaşımız anlattı geçenlerde Ahmet Altan’ın Tehlikeli Masalları isimli kitabında bir aşk ilişkisinin içine sıkıştırdığı gibi, ‘ne zaman bir faili meçhul işlense, mutlaka Ankara aktarmalı bir uçak kalkmış oluyor’ gibi çok genel ve yuvarlak bir tez bu.
Ancak şunu söyleyebiliriz:
Birincisi Ankara; çünkü başkent ve çıkaracağı gürültü ve hedefe ulaşma açısından kilit isimlerin çoğu bu şehirde ikamet ediyor.
İkincisi, Bu isimleri ve klikleri enterne edecek birimler de yine bu şehirde vazife yapıyor. Saptamanızın tek doğru tarafı; bütün bu legal-illegal çalışmaların ve görevlerin çıkış noktası Ankara’dır. Bir yabancı istihbarat birimi, örneğin diyelim ki Suriye üzerinden içeriye sızıp eylem yapıp dönecek ekip bile, fiziksel anlamda gelmese bile, yurt sınırları dahilindeki eylemi, Ankara izni olmaksızın yapamaz. Bu mümkün değil!
Soru: Bir süre önce hiç gündemde yokken, ‘çok kan akacak’ dediniz ve sizinle irtibatı bir süreliğine yitirdik. Somut bir bilgi notuna mı dayanıyordu bu açıklamanız?
Cevap: Ben hep buradayım, vatanımda, halkın içindeyim, kalbindeyim. Cesedimizin bile bu topraklardan çıkmasını istemeyiz, vasiyetimizi de böyle bırakıyoruz çok şükür. Bir takım sıkıntılar, baskılar olabilir ve bizim de onlara karşı geliştirdiğimiz savunma, meşru müdafaa yöntemlerimiz olmuştur. Bu topraklar kolay kazanılmadı. İstiklal Harbi’nde 16-17 yaşındaki Anadolu delikanlıları kanlarıyla sulayanların verdiği mücadele neyse bizim kırsalda verdiğimiz onurlu mücadele odur. Bunan inandık biz. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, biz hiç bir cümleyi bilinçsizce bu iki dudak arasından çıkarmayız. Bu nedenle, katiyen bilgiye ve veriye dayalıdır konuşmalarımız. ‘Çok kan akacak!’ da bir iddiadan daha fazla şey ifade etmektedir. Zira bu işlerin merkezinde siyasi ve politik, toplumsal yapı ne olursa olsun sürekli projeler, yöntemler ve uygulama planları düzenlenmektedir. Kan akıtma senaryosu ise, pek arzu edilmeyen ancak bıçağın kemiğe dayandığı anlarda uygulanması zorunlu olan bir planlardan biridir. Ve bu planın listesindeki isimler, birimler ve kurumlar, kuruluşlar sürekli olarak değişir. Gündemin ve konjonktörün yönüne göre ayarlanır. Örnek olarak, Akın Birdal’ın vurulması olayını söyleyebilirim. Aslında listenin ön sıralarında daha farklı ve değişik isimler, guruplar vardı ama, bir önceki sorunuza verdiğim cevapta dediğim gibi, yapılacak eylemin boşa harcanmaması gereklidir. Zira bu tür eylemler kolay bir hazırlık ve fikir aşamasından geçmez. Uzun ve sancılı bir sürecin doğumudur. Bu nedenle, o isimler atlanarak Birdal seçilmiştir. Fakat sonuçlarına bakılırsa, doğru bir tercih yapılıp yapılmadığını bilemem. Kafanızı daha fazla karıştırmadan şunu söyleyebilirim: Kan akması her zaman potansiyel olarak vardır. Bu meşru ya da gayrı meşru olabilir. Sonuçları önemlidir. Çünkü yöntemler geçicidir, ülkenin geleceğidir önemli olan! Kaldı ki, Kuvvetler Birimi’nin son dönem çalışma raporlarında açıkça bilinmekteydi bu. Yani sadece şahsım değil, bir çok ilgili bu konuyu bilmekteydi. Ama biz bunu söyleyerek, bugüne kadar yapılan yanlışların en azından bundan sonra yapılmamasını dilerdik ama olmadı.
Soru: Gelelim Hablemitoğlu cinayetine… Öncelikle bu cinayet ile Mumcu, Aksoy, Emeç, Dursun, Kışlalı cinayetlerini birbiriyle örtüştürebilir miyiz?
Cevap: Yapılan yanlışlardan en çok olanı da budur. Bu cinayetlerin ikisi en fazla üçü hariç hiçbiri diğeriyle bağlantılı değildir. Gerek amaçları açısından, gereksese arkasındakiler açısından. Sonuç açısından elbette birbirlerine benzeş cinayetlerdir. Birisi tamamen bir dış istihbarat biriminin, kendi istihbarat birimlerimize rağmen yaptığı bir gövde gösterisidir, diğeri uyuşturucu-kaçakçılık hesaplaşmasının infazının siyasi platforma taşınmasıdır, diğer ikisi ses bombası niyetiyle C-4 patlatır gibi, oluşan anlık şaşkınlıktan, hem dağınık birimleri toplamak, hem de genel dağınıklığa yeniden nizam, intizam verme amacındadır. Birisi ise, tamamen devletin güvenliğiyle ilgili bir görevdir.
Soru: Hablemitoğlu cinayeti bunlardan hangisiyle benzeşiyor?
Cevap: Bunu bana söyletmeyin, sonuçlarına bararak siz bulabilirsiniz. Akıllı insanlarsınız..
Soru: Peki efendim, şöyle soralım o zaman, Hablemitoğlu cinayetiyle basında ve kamuoyunda yeralan yorumların gerçek nedenler açısından örtüştüğünü söyleyebilir miyiz?
Cevap: Bu hiç bir zaman mümkün olmadı ki, şimdi mümkün olsun. Benim takip edebildiğim kadarıyla henüz gerçeğin kıta sahanlığına yaklaşan bile olmadı. Bilenler zaten yaklaşmazlar ve yaklaştırmazlar, cinayetin anlamı olmadığı gibi, bu tür eylemlerin arkasındakilerin ortaya çıkması çok ciddi bir darbedir. Hem bundan sonraki eylemler açısından hem de o işi yapanların selameti açısından. Bu ciddi bir oyundur efendim. Bundan önce büyük olmasa da küçük başarısızlar da bile nice değerli oluşumların dağıtıldığını, lağvedildiğini biliyorum ben. Bakınız enterne etmek çok kolaydır. Ancak sonuca bakmak lazım. Eğer yanlış bir karar verip uyguladıysanız, tamiri mümkün olmayan bir yara alırsınız. İnsanın kendi kendini bacağından vurması gibi bir olaya dönüşür.
Bu tür eylemler çok basit bir sistematikle yapılır. Önce sonuç bölümü yazılır kağıda. Ve hemen yanına extra kazanımlar eklenir. Yani bu eylemden alınacak birinci derece önemli kazanımla beraber, ne gibi getirileri olacaktır. Sonra ikinci madde aslında birinciden daha önemlidir. Sonucun getireceği riskler ve başarısızlık durumunda ödenecek bedel. Hablemitoğlu Suikasti bu açıdan yeni planlanmış bir enterne çalışması değildir bunu bilmek lazım.
Soru: Efendim kusura bakmayın ama, sizin kadar donanımlı olmadığımız için tam olarak kavrayamıyoruz. Biraz daha açık bir dille izahını istesek…
Cevap: Hablemitoğlu’nun kimliğine ve bugüne kadar yaptıklarına bakın. Birinci olarak şunu kimse inkar edemez, Necip Hablemitoğlu gerçek bir vatansever ve bilim adamıdır. İsmi üzerinde ne kadar spekülasyon yapılırsa yapılsın onun bu yönünü kimse inkar edemez. Üslubunu beğenmeyebilirsiniz ya da akademik ünvanına yakıştırmayabilirsiniz, ama unutmamak gerekir ki, güçlü devletlerin güçlü bilim adamları, kuramcıları olmalıdır. Hablemitoğlu’nun çalışmaları bu açıdan önelidir gerek Fetulah gerekse ajan vakıflar hakkında yaptığı çalışmalar doğrudur. Hatta bir araştırmacıdan çok daha fazla veriye sahipti. Zaten bu durum bir takım çevrelerin dikkatini çekmişti de. Belki de rahmetlinin en büyük yanlışı, bu çalışmaların prezente edilişindeki yöntemi çok sert ve uç bir dille sunması oldu. Yoksa ciddiye alınan çalışmalar yaptı ki, devletin iç birimlerinden yakınlık gördü, tıpkı Mumcu gibi bünyeye girmesinde mahzur görülmedi. Ama bu tür bir konumdaysanız duracağınız yeri çok iyi bilmeniz gerekiyor.
Soru: Cinayeti hakkında…
Cevap: Geleceğim efendim biraz sabır gösteriniz… Cinayete gelmeden önce son bir yıl içinde, özellikle seçimin hemen öncesi ve sonrası gelişmeleri iyi tetkik etmek lazımdır. Cinayet dediğiniz olay, sonuç itibarıyla kriminolojik bir şeydir ve çözümlenmesi hemen mümkündür. Ben kullanılan silahın kutusundan ne zaman çıkarıldığını bile biliyorum. Neden temiz bir silah seçildiğini ve şu anda bu silahın nerede tutulduğunu da bulmak çok kolaydır. Bunlar yetkililerin de bilgisi dahilindedir üstelik. Eğer bu noktada bana; ‘ne demek istiyorsunuz?’ diye soracak olursanız, 14 Mayıs 2000 tarihine Ankara’nın Peçenek köyüne kadar yollarım sizi. Başka da ipucu vermemin doğru olacağı kanaatinde değilim…
Soru: Kışlalı Suikasti ile bir bağlantıdan mı söz etmek lazım?
Cevap: Hayır.. Rusya ile yaşanan istihbari gerginlikleri ve satrancı dikkatle izlemek lazım. Olayların kahramanlarına ve perde arkasındaki esas adamlara bakmak lazım.
Soru: KGB yetkililerinin son raporlarını mı kastediyorsunuz?
Cevap: O işin bardağı taşıran damlasıydı efendim. Vicdan şanslı olayını iyi incelemek lazım. DYP’nin son kongresi sonucu ortaya çıkan tablo ve sağ merkezin yeniden dizayn edilişindeki mücadelelere bakmak lazım ve bir de bugünkü iktidarın en büyük hatasına…Bir şey hatırlatmak isterim, bizim pratik çalışmalarımızın en verimli dönemi, Ağar’ın ve Çiller’in oluşturduğu ortamlar olmuştur hep.
Soru: Hata dediniz, nedir AKP iktidarının en büyük hatası?
Cevap: Birincisi konuşmayı seviyorlar, boş konuşmayı seviyorlar. Ve elindeki pimi çekilmemiş el bombasıyla oynayan çocuk gibi çoğu ne yaptığının farkında değil. Düşünün aklı başında diye lanse edilen Başbakan çıkıp dandun ‘Efendim bürokrasi şöyledir, değiştireceğiz, yeniden yapılandıracağız’ filan diyor. Üstelik hiç bir istihbari bilgiye, somut çabaya ve dizayna dayanmadan sadece laf olsun diye söylüyor bunları. Bu tehlikeli türden bir yakınlaşmadır. Ateşe yaklaştığınızın farkında olmazsanız, alevin kavuruculuğu bir anda derinizi kızartır.
Soru: Anladığımız kadarıyla kurumlar arasında bir anlaşmazlık ve ayrışma söz konusu…
Cevap: Sadece kurumlar arasında değil. Belki aynı kurumun birimleri arasında bir destabilizasyon mücadelesi vardır da diyebiliriz. Bugün kadar yaşananlara baktığımız da, bazı görünen-görünmeyen birimlerin yeniden dizayn konusunda ciddi endişelere kapıldığını söyleyebiliriz. Hablemitoğlu, son dönem çalışmalarındaki takdirlerin ışığında istihbaratın can damarına yaklaştırıldı. Hatta en tepeye çıkma azminda olduğunu bizzat ben bir kaç kaynaktan işittim. Tabi bu durum, mevcut yapıyı rahatsız eder. Etti de nitekim.
Soru: Vicdan Şanslı olayına dönecek olursak.. Sanırım olaydan ziyade, kahramanların birbiriyle olan mücadelesini kastediyorsunuz.
Cevap: Evet bu sefer tam olarak anlamışsınız. Yapılan hatanın tamiri için, Mehmet Ağar bizzat mücadele etti. Bizzat kendisi ve en yakın elemanını devreye soktu. Ve Atasagun’un bu hatası kolay kolay unutulmadı. İtabarı ve kariyeri büyük bir darbe yemişti aslında. Fakat gerek yardımcıları, gerekse Ağar’n büyük desteğiyle fazla zarar görmeden olayı kapatmayı başardı. Bu konumda, medyadaki partnerlere de büyük görevler düştü ve hakkıyla yerine getirdiler bu görevi. Hiç de küçümsenmeyecek bir başarıdır Vicdan Şanslı olayının bugünkü sonuca bağlanması. Bu açıdan bakıldığında Atasagun başarılı bir iş çıkarmış da diyebiliriz. Biraz önce verdiğim cevapta anlatmak istediğim buydu aslında. Eğer başarısızlık ya da istenmeyen bir sonuç doğurulduğunda ödenecek bedelin büyüklüğü tahmin edilemez. Fakat Atasagun biraz da şansının yaver gitmesiyle bu işten sıyrılmıştır.
Soru: Bu örneği merhum Hablemitoğlu Suikasti ile nasıl ilişkilendirebiliriz?
Cevap: Şöyle: Necip Hablemitoğlu istihbarat konularına geçmişten beri yatkın ve meraklı biriydi. Belki de ataerkildir bilemiyorum. Hatta gerçek soyismi olan Abdulhamitoğulları’nı da belki bunun için değiştirmeyi uygun gördü yine bilemiyorum. Ancak akademik yönünün de gelişmesinden sonra, uzun yıllardan beri bu kadar olumlu yönü barındıran bir isim yetişmedi bu ülkede. Tek dezavantajı, bulunduğu konuma ters düşen üslübu ve ilişki kurduğu çevreye fazla angaje olmasıydı. Son dönem çalışmalarındaki yoğunluğu kendi karısının bile tedirginlikle karşıladığını çok iyi biliyorum. Bunu çok iyi kullandı kendisinden rahatsızlık duyanlar. Yoksa, çok yakın bir dönemde MİT’in en tepesinde onu görmek mümkün olabilirdi. Devletin içindeki birimler, AKP iktidarının MİT müsteşarlığı için düşündükleri isimlerden çekiniyorlar. Hele bir isim var ki, oldukça rahatsız edicidir. Geçmişte silahlı kuvvetlerdeyken, devletin oturmuş yapısına ters davranışlar sergileyip, emekliye sevkedilen bir ismi kulislerde fısıldamaya başlamışlardı. Bu kabul edilebilecek bir atama olmayacaktır. Olacağını da sanmıyorum açıkçası.
Soru: Daha açıkça soralım: Hablemitoğlu Suikasti dış birimlerin işi mi?
Cevap: Buna öyledir ya da değildir demek doğru değil. Başta ABD olmak üzere, İran, Suriye istihbaratının bu tür pratikler yaptığını biliyoruz geçmişte. Ancak olaydan hemen sonra cumhurbaşkanlığı makamı da dahil, apar topar öyle açıklama yaptıran güç nedir biraz tereddüt ettim. Acaba, istihbaratın içindeki çoğu birimin bile bilmediği bir takım bilgi notları mı ulaştı bu makamlara? Bu konuda soru işaretleri var. Mesela bu suikastın bir başka extra verimi de: bekleyen atama kararnameleri ve anayasa değişikliğini reddedilmesi olacaktır. Kimse bu davranışı yüzünden cumhurbaşkanını kınayamaz, yadsıyamaz.
Hablemitoğlu’nun enterne edilişi orijin olarak bir dış istihbaratının işi olduğunu sanmıyorum, ama ortak bir çıkar söz konusu olabilir. Eğer bulunmasını istiyorsanız önce bu olayın faillerini bulursunuz. Arkasındakileri merak ediyorsanız onları açığa çıkarmak için, dar bir gözlükle değil neden-sonuç ilişkisinden yola çıkarak varabilirsiniz.
Soru: Biraz daha açıklamanızı istesek bu neden-sonuç ilişkisini…
Cevap: Sabrediniz efendim. Necip Hablemitoğlu istihbarat birimlerinin yapısıyla ilgili ciddi anlamda bilgi ve malumat sahibi olduktan sonra, kafasında belirginleşen yapının uygulanması durumunda, devletin çok daha güçlü bir konuma geleceğini düşünüyordu. Ancak üslup ve orijin açısından yapayalnızdı diyebiliriz. Öyle ki, zamanla telefonu hiç kullanmamaya başlamıştı. Bilgisayarı sadece yazı makinası olarak kullanmayı tercih ediyor, tüm bilgileri eşinin bile çozemeyeceği kodlamalar arşivliyordu. Bu yapayalnızlaşma süreci kendisiyle ilgili beliren soru işaretlerini büyüttü. Çünkü, bu durumlarda havuza bir kaç damla bir şey damlatmazsanız, yani bazı şeyleri farkettiğinizi farkederlerse sizin için çok iyi olmaz. Tavuğun yumurtlaması lazımdır, yumartlamazsanız bir sorun olduğunu anlayıp, sizi boğazlamaya kalkarlar efendim. Düşünün şimdi: Cok önemli arşivlerin kapısı size açılmış ve sınırsız bir lojistik destek alıyorsunuz. Ancak üretim yaparken bazı şeyleri farkediyor, bazı çarkların yanlış yerde, yanlış yöne döndüğünü düşünüyorsunuz ve esas sizin için uygun görülen elbiseyi çıkarıp, gardroba sahip olmayı planlamaya başlıyorsunuz. Hatta bunun için önemli referanslara da ulaşıp, onaylarını alıyorsunuz.
Soru: Hangi kesimden, ne tür bir destek?
Cevap: Efendim o kadar açık konuşmak doğru olmaz. Ancak çıkılan TV programlarına bakınız, sizi ciddiye alan medya isimlerine ve bürokrasinin, yargının içindeki isimlere bakınız ne dediğim anlaşılır.
Soru: Devam edin lütfen…
Cevap: Yani bir potansiyel olarak, mevcut çarkın zaten bozulmaya, sistemin önce durup, sonra dağılmaya başladığını hissedildiği bir dönemde, şahsınızın enterne edilmesi, hem mevcut yapıyı bir süre daha koruma ve toparlanmaya vakit kazanma, hem de ciddi bir alternatifi imha etme sonuçlarını doğuruyorsa, suikast birim içi meşruiyet kazanmış demektir ve görev için start verilir. Rahmetli hayati bir yanlışlık yaptı bence. Makası yanlış olan taraftan, keskin ve sivri olana tarafından tutup, tutulacak kısmıyla demiri kesmeye kalktı ve kendi eli kesildi. Hablemitoğlu Suikasti’nin gerçek iç yüzü budur.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:59