Yaşam
  • 27.12.2007 15:53

YILBAŞI KUTLAMASI CAİZ Mİ?...

Yılbaşı, ülkemizdeki farklı yaşam tarzları arasındaki mesafeyi ortaya koyan sembol bir gün. Yıllardır tartışılır durur: Kutlanmalı mı kutlanmamalı mı? Caiz midir, değil midir?
'Kutlamayalım' diyen muhafazakarların savı şudur: "Yılbaşı kutlamak Hristiyan geleneğidir, bizim örf adetlerimizde yok."
'Kutlayalım cephesi' ise "Yeni bir yılı iyi olumlu duygularla, birbirine hediye verererek, eğlenerek karşılamanın ne sakıncası var. Bu kadar bağnaz olmayalım" der...
İşte bu iki cephenin iki önemli yazarı bugün aileleleriyle yılbaşında ne yaptıklarını yazdı.

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan "muhafazakar kanatta" yılbaşı kutlamalarını yazdı..

"SÜPER muhafazakar bir ailenin içine doğmuş" biri olarak...

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki:

Biz ailecek yılbaşına acayip karşıydık...

Çam ağaçlarının haça benzemesine kafayı takardık...

Noel Baba’nın bir Hıristiyan azizi olmasını acayip önemserdik...

Hindi yenmesinin bir "Şükran Günü" geleneği olduğunu söylerdik...

Bizim ailemiz, zaten "Vur patlasın çal oynasın" tarzı bir eğlenceye her daim gıcık olurdu...

Yılbaşında işin içine bir de "Frenk adetleri" girince gıcıklık, kökten karşıtlığa dönüşürdü.

Biz o gece...

Saat tam on ikide 10’dan geriye doğru sayıp "Bir" dendiğinde birbirimize sarılıp kutlama yapmazdık. Kimse kimseye hediye vermezdi. Kırmızı evimizden içeri girmezdi...

Ne hediyesi, ne sarılması...

Bizim aile o gece, "Aman yılbaşı kutlamasına girer" falan diye...

Normal zamanlardan daha erken yatardı...

Bizim yılbaşı maceramız böyle bir şeydi...

Keşke "Ultra seküler bir ailenin içine doğmuş" biri de çıkıp, yılbaşında ailecek ne yaptıklarını kaleme alsa...

Böylece memleketimizdeki yaşam tarzları arasındaki kapanmaz farkları bir kez daha yakinen müşahede fırsatı bulsak...

Ne dersiniz? İbret verici bir farklılık çıkmaz mı ortaya?

REHA MUHTAR'IN VATAN'DAKİ YAZISI:

Yılbaşıyla da meseleleri var!!!

Karısının sabah sabah sorduğu sorudan genç adam huzursuzlanmıştı...

“Akşama neler hazırlamamı istiyorsun?.. Ona göre alışveriş yapayım” demişti karısı...

31 Aralık 1958 gününün Ankara’sında genç bir çifttiler...

Henüz çocukları yoktu ve Ankara 50 yıl önce, yeni bir yılı kutlamaya hazırlanıyordu...

Genç adam 28 yaşındaydı, Türkiye toprakları dışında bir Müslüman ülkede doğmuştu...

Ailesi ve kendisi tutucu değildi, ancak doğduğu müslüman ülkede yılbaşlarında özel kutlamalar yapmak pek sık görülmezdi...

“Boşver” dedi karısına, “Her gün gibi bir gün bugün de... Bunlar biraz Hristiyan adeti... Neyi kutlayacağız ki?..”

Genç kadın “Biz Türkiye’de hep kutlarız...” diye cevap verdi biraz da hüzünlendi...

İkinci Dünya Savaşı’ndan, karartmalardan, beyaz ekmeğin karneyle alındığı günlerden geçmiş bir kuşaktı genç kadının kuşağı, ama yine de yılbaşlarını her zaman kutlarlardı...

Atatürk’ten sonraki ilk Cumhuriyet kuşağıydı onlar...

***


Genç adam, evden ayrıldı, işine gitti...

Gün boyu, etrafında, çevresinde işinde, yolda, çarşıda bir yılbaşı hazırlığının hummalı faaliyetini gördü...

Herkes, akşam evde hazırlamak için alışveriş ediyor, insanlar birbirlerine hediyeler alıyordu...

Bir yeni yıl heyecanı görülüyordu çevrede, insanlarda, onların yüzlerinde gözlerinde...

Bunları gördükçe genç adamın huzursuzluğu arttı, sabah karısına haksızlık yaptığını düşünüyordu...

Karısı “akşam ne hazırlayayım?” diye sormuştu adam da, “her gün gibi bir gün değil mi bugün de” demişti...

İyi halt etmişti...

Ne gereği vardı, genç kadını böyle bir günde mutsuz etmenin...

Herkes yılbaşı hazırlığı yaparken, karakuru bir yılbaşı gecesi geçirmenin...

O yıl evlenmişlerdi...

Beraber geçirecekleri ilk yılbaşıydı...

***


Fakülteden erken çıktı...

Huzursuzluğu artmış, gerilmişti...

Kendi başına yılbaşı alışveriş yapmaya karar verdi...

Kızılay’daki mezecilerin, şarküterilerin kuyruklarına girdi, dükkanlarda o gün için hazırlanan spesialitelerden çeşit çeşit ve bol miktarda almaktan imtina etmedi...

Akşam eve torbalarla geldi...

Karısı şaşırmıştı, ne olduğunu sordu;

“Akşam yılbaşını kutlamamıza karar verdim” dedi genç adam...

“Herkes alışveriş yapıyordu... Herkesi yeni yılın heyecanı sarmıştı... ’Bizim onlardan ne eksiğimiz var?’ dedim ve yılbaşı için alışveriş yaptım” diye ekledi...

Tam 50 yıl öncesi Ankara Bahçelievler semtindeki mütevazı bir evde yaşanıyordu bu sahne...

Cumhuriyet daha 35 yaşındaydı...

Oysa Türkiye bugünkünden çok daha fakirdi...

İki dünya bir Kurtuluş savaşı geçirmiş, vatan çocuklarının alkanlarıyla kutsanmış topraklarda, genç bir Cumhuriyet’i inşa etmişti...

Bugünkü olanakların, zenginliklerin, hatta şımarıklıkların ve dejenerasyonların hiçbirisi yoktu...

Ama o mütevazı dünyalar, Atatürk’ün Cumhuriyet’inde karınca kararınca yapacakları bir yeni yıl kutlamasının heyecanını yaşarlardı...

Onbinlerce şehit verilmişti...

Ülke zengin değildi fakirdi...

Ama genç Cumhuriyet Türkiye’sinde yeni yıla girmek, bir heyecandı, bir umuttu, bir taze başlangıçtı...

Cumhuriyet’in genç kuşakları bu heyecanlara, bu umutlara, bu taze başlangıçlara ve çağdaşlıklara hasretti...

***


O gece genç karı koca evliliklerinin ilk yılbaşını hazırladıkları özel yemekler ve içkiler eşliğinde mütevazı ölçülerde kutladılar...

Televizyon yoktu...

Radyo vardı, şarkılar dinlediler, şerefe kadeh kaldırdılar...

Ben o sırada orada değildim...

Daha dünyaya gelmemiştim...

O genç karı koca benim annemle babamdı...

O geceden sonra 50 yıl boyunca bütün yılbaşlarını aynı mütevazı ölçüler içinde hep kutladılar...

Babam bir daha hiç, “Bu Batı adetidir, ya da Hristiyan geleneğidir” demedi...

Dün baktım ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş beyefendi “Taksim’de yılbaşı kutlamalarının olmayacağını” söylemiş...

Gerekçe “geçtiğimiz yıl verilen şehitlermiş...”

Öyle söylemiş!!!

Acı acı güldürmesin beni...

Ben çok iyi biliyorum nedenini...

50 yıl sonra, görmekteyim geldiğimiz yeri...

Farkındayım, istemiyorlar, mazaret bulmaktalar kesmek için yılbaşı sevincini...

50 yıl önce başka ülkeden gelmiş babamın gösterdiği hoşgörünün, heyecanın ne kadar uzağındalar görülüyor ki...

1958 Türkiye’sinin bile ne kadar dışındalar belli ki...

Çağdaşlaştırıyorlar! ya Türkiye’yi...

Ne diyordu Francoise Sagan romanında;

Bonjour Tristesse...

“Günaydın Hüzün”

Daha doğrusu “Merhaba Hüzün!!!”

Din adamları yılbaşı meselesine nasıl bakıyor?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu:

Yılbaşı kutlamaları evrensel kültürün bir parçasıdır, Hristiyanlıkla ilgisi yoktur. Dolayısıyla caizdir."

Zekarya Beyaz: Müslüman Türk milletinin benimsediği, kendisinin ortaya koyduğu veya bir başka milletten aldığı her türlü kültür ve örfadet değerleri, açık ve temel İslami değerlerle çatışmadığı sürece meşrudur, muteberdir. Dolayısıyla yılbaşı kutlamaları da, milli bayramlarımızın kutlamaları da meşrudur, muteberdir ve güzeldir. Dini hiçbir sakıncası yoktur. Halkımızın uyguladığı çeşitli örf ve adetler, kültür ve yaşantı biçimleri aynı hükme tabidir. Yüce Allah Kur'an'da "örfü emreyle" diye buyurmuştur. Halkın örfü meşrudur, mubarektir...

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Abdurrahman Akbaş:

Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı allında düzenlenen eğlence ve toplantılar kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. Bu tür eğlencelerde aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmeyi, aile bütçesini sarsan kumarı ve israf boyutundaki harcamaları milli ve dini değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Ayrıca milli ve manevi değerlerimize ters bu tür eğlence ve adetler, kültürel tahribata yol açmakta, bizleri millî kimliğimizden uzaklaştırmaktadır. Bunun için kültürel mirasımızdan, dini anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerlerimizi yaşatmaya gayret edelim ve bu değerlerimizi genç kuşaklara aktarmaya çalışalım. Dini ve milli değerlerimizle çelişen başka kültürlerin örf ve adetlerini körü körüne taklit ve özentiden kaçınalım. Yılbaşı kutlamalarını vesile edinerek Allah ve Resulünün razı olmayacağı tavırlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni yılda hayatımıza daha iyi nasıl yön verebileceğimizi düşünelim.

 

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 14:52

İLGİLİ HABERLER