
YUMURTA VE DOMATESLE KARŞILANAN ERMENİ KONFERANSI KATILIMCILARI AYNI YUMURTA VE DOMATESLE GÖNDERİLDİ
Başlığı "İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" olarak değiştirilen konferans, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde başladı.
Üniversitenin Dolapdere Yerleşkesi'nde düzenlenen konferans dolayısıyla, sabah erken saatlerden itibaren yerleşke ve çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alındı.
Yerleşke girişini kapatan polis, sadece davetiyesi olanları binaya aldı. Girişte de davetiyesi olan katılımcıların isim kontrolü yapıldı.
Bu arada, konferansın hazırlık komitesinde görev alan Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Cemil Koçak, yaptığı açıklamada, toplantının adının dün akşam itibariyle değiştirildiğini ve bu şekilde düzenlenmesinin uygun görüldüğünü söyledi.
Doç. Dr. Koçak, "isim değişikliğinin mahkeme kararıyla ilişkili olup olmadığı" yolundaki soru üzerine, "Değiştirmeyi uygun gördük" dedi.
İLK GÜN ALTI ANA BAŞLIK
Konferansın ilk gününde altı ana başlıkta oturum başlıkları sunuldu.
Sorunlara toplu bakış
Dünya ile Türkiye arasında bilgi ve algılama farklılıkları
Balkan Savaşları öncesi "eski düzen"
Kopma noktası 1912-1915
Tehcir ve sonrası
Facia ve kurtuluş öyküleri
HALİL BERKTAY: NELER YAŞANDIĞINI ANLAYALIM
Sabancı Üniversitesi'nden Doç. Dr. Halil Berktay, soykırım teriminin bir yana bırakılarak, 1915-1916'da ne olduğunu anlamaya çalışmak gerektiğini söyledi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere Yerleşkesi'nde gerçekleştirilen "İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" konulu konferansın "Sorunlara Toplu Bakış" başlıklı birinci oturumunda konuşan Berktay, "Resmi Söylem Ne Diyor" başlıklı bildiri sundu.
Doç. Dr. Berktay, Ermeni sorununun "Türk milliyetçi tarihçiliği ve Ermeni milliyetçi tarihçiliği" kuşatmasında olduğunu dile getirerek, sorunun ciddi tarihçilerce bu kuşatmanın haricinde ele alındığını söyledi.
Sorunun "soykırım mıydı, değil miydi?" tartışmasına indirgendiğini ifade eden Doç. Dr. Berktay, bir tarafta "soykırım değildi" diyen Türk milliyetçi tarihçiliğinin, diğer yanda "soykırımdı" diyen Ermeni milliyetçi tarihçiliğinin var olduğu dile getirdi.
Doç. Dr. Berktay, pek çok insanın 1915-1916'da ne olduğuna bakmadığını belirterek, "Soykırım' terimini bir yana bırakalım. 1915-1916'da ne olduğunu anlamaya çalışalım. Bu konferansta, 'soykırım mıydı, değil miydi' diye tartışmak söz konusu değil. Biz bu klişenin önüne geçip, olayın arkasında ne olduğunu tasvir etmek istiyoruz" şeklinde konuştu.
Türk milliyetçi tarihçilerinin, "bir savunma tedbiri olarak tehcire başvurulduğu" üzerinde yoğunlaştıklarını, Ermeni milliyetçi tarihçilerinin ise "tehcir ve tehciri izleyen katliamların var olduğu" üzerinde yoğunlaştığını kaydetti. Berktay, "Ortada Anadolu Ermeniliğinin yok olmuşluğu gerçekliği vardır. Anadolu Ermeniliği yok olmuştur" dedi.
Türkiye'deki resmi söylemin, "Ermeni çeteler yerel etnik temizlik savaşına geçti. Bunun karşısında tehcir uygulandı. Asla katliam söz konusu değildi. Ölümler varsa bunlar açlık, hastalık ve eşkıya eliyle olmuştur" dediğini ileri süren Doç. Dr. Berktay, resmi söylemin, "İyi oldu, icabında gene yaparız" dediğini savundu.
Doç. Dr. Berktay, kısa bir süre önce Türk Solu adlı dergide yer alan, "Her Kürt potansiyel PKK'lıdır" zihniyetinin, geçmişteki "Her Ermeni, bir Taşnak gerillasıdır" zihniyetinin devamı olduğunu ifade etti.
Konuşmasında, aldığı tehdit ve ölüm mektuplarına da işaret eden Doç. Dr. Berktay, gelen bir mektubu okuyarak, "Türk milliyetçiliğinin, 'böyle bir olay olmamıştır' demekle, 'oldu', 'haklıydık', 'asla konuşturmayız' görüşleri arasında sıkışıp kaldığını iddia etti.
OTURUMDA SÖZLÜ TARTIŞMA
Konferansın "Sorunlara Toplu Bakış" başlıklı birinci oturumunda, konuşmacılar ile bazı dinleyiciler arasında sözlü tartışma yaşandı. Konferansın ilk oturumunun "soru-cevap" bölümüne geçildiği sırada, açılış konuşmalarına da sık sık müdahalede bulunan ve ABD'de lobi faaliyetlerinde bulunan "Turkish Forum" üyesi olduğunu ifade eden Fatma Sarıkaya, "Ermenilerin kaybı inkar edilmiyor. Ölülerimize hep birlikte ağlamamamız gerginlik çıkarıyor. Türk Devleti ile kavgası olanlara Ermeni vatandaşların ihtiyacı yok. Onlar mı tercih etti bunu? Bugün gördüğüm, araştırmacılar ile iddialarını ispat etme gereği görmeden politikacıları alet ederek oldu bittiye getirmek isteyenler arasındaki gerginlik" dedi.
Fatma Sarıkaya, ayrıca Fransız üniformasıyla talim yapan Ermenilerin yer aldığı fotoğrafın bulunduğu belgeyi de gösterdi. Oturumu yöneten Prof. Dr. Ahmet İnsel ise Sarıkaya'ya müdahale ederek, "Hanımefendi kendinizi küçük düşürmeyin" dedi.
"MÜSLÜMAN KAYIPLARLA İLGİLİ DE SÖZ EDECEK MİSİNİZ?"
Dinleyiciler arasındaki Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Budak da, konuşmacılara, "Türkiye'de resmi söylem ölümleri inkar etmiyor. Siz Müslüman kayıplarla ilgili de söz edecek misiniz?" sorusunu yöneltti. Bu soru üzerine oturum konuşmacılarından Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halil Berktay, Türk ve Müslüman kayıplara da değinileceğini söyledi.
Doç. Dr. Berktay, "1915 tehcirine gelinceye kadar Ermeni ve Türk çeteleri arasında yerel ölçekli düşük yoğunluklu etnik savaş olduğunun bir gerçek olduğunu" kaydederek, "sadece Ermeni çetelerinin Türk köylerine saldırmadığını, Türk çetelerinin de Ermeni köylerine saldırdığını" savundu.
Doç. Dr. Berktay, 1915'te devletin emriyle yapılan tehcirde başka bir şey bulunduğunu belirterek, "Devletin korumakla yükümlü olduğu tebasının bir bölümü üzerinde hükümlü olduğu kanuni himayeyi kaldırması ve 'bunlar meşru avdır' demesi olayıdır. 'Av sezonu açılmıştır' demesi olayıdır" şeklinde konuştu.
Mustafa Budak ise böyle bir şeyin olmadığını vurguladı. Bunun üzerine Berktay, "Böyle bir şey var. Öyle evraklar var ki, bunların Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla icra edilen gizli katliam emirlerinden söz ettiği son derecek açıktır" dedi.
Budak'ın tekrar yanıt vermesi üzerine Doç. Dr. Berktay, şunları kaydetti: "Soruyu sordunuz, cevap verdim. Burada konuşmacı benim. Cevabı hazmedemiyorsunuz. 'Türk ve Müslüman kayıplarından ne haber' halet-i ruhiyesi öyle bir noktaya geldi ki; Yahudi soykırımında 6 milyon Avrupalı Yahudi öldü. Almanya 2. Dünya Savaşı sırasında 7.5 milyon kayıp verdi. Yahudi soykırımı tartışmaları sırasında Alman tarihçilerin 'Alman kayıplarından ne haber' dediğini duydunuz mu?"
HALAÇOĞLU: TOPLANTI BİLİMSEL DEĞİL SİYASİ
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, "İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" başlıklı konferansın "bilimsel bir toplantı olmadığını, siyasi ve ideolojik bir nitelik taşıdığını" kaydederek, "Toplantı, diaspora Ermenileri'nin toplantılarının Türkiye'deki bir uzantısı" dedi.
Prof. Dr. Halaçoğlu, "her türlü tartışmaya açık olan toplantıların bilimsel olacağını, aynı düşünceden insanların biraraya gelip aynı şeyleri tekrar etmelerinin, herhangi bir muhalif düşünce olmadan yapılan konuşmaların bilimsel olamayacağını" vurguladı.
"Ermeni Konferansı'nın bilimsel değil, siyasi nitelikte olduğunu" ifade eden Halaçoğlu, "Türkiye ve dünyadaki değişik ülkelerin bakış açısından değerlendirirsek, keşke böyle nazik bir konuda yapılan toplantı her türlü görüşün temsil edildiği ve tartışıldığı bir ortamda yapılsaydı" diye konuştu.
Prof. Dr. Halaçoğlu, şöyle dedi: "Bunun da, bu toplantılardan herhangi bir farkını göremiyorum. Bu toplantılarda, tek görüşün temsil edildiği bir ortam var. Diaspora savunucuları, soykırım konusunun tartışmayı bile kabul etmeyecek ölçüde gerçek olduğu iddiasındalar. Önyargı ile yaklaşırlar. Bu toplantıda da, 'Resmi söylemi kabul etmiyoruz, onların zaten ne söylediğini biliyoruz' diyorlar."
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin konferansla ilgili yürütmeyi durdurma kararını da değerlendirerek, "Hukukla bilimin engellenmesi doğru olmaz ama bu toplantı bilimsel değil" diye konuştu.
PROF. DR. MURAT BELGE
Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Belge de, 5-6 ay süren zorluk sürecinin ardından konferansın başlatılmasının başarıldığını dile getirerek, konferansın Türkiye'de bir iç demokrasi sorunu, bir ideoloji savaşı haline geldiğini kaydetti.
Prof. Dr. Belge, "Türkiye'de demokratikleşme mücadelesi içinde, AB'ye katılım gibi kaygıların demokrasinin kod adı olarak karşılarına çıktığını" ifade ederek, dış dinamiklerin Türkiye'nin demokratikleşme yolunda adım atmasına neden olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Belge, "Demokrasiyi isteyen kitlelerin yanı sıra bir de hiç istemeyenler var. Zaman zaman kıran kırana varacak dozlarda bu mücadele devam ediyor" diye konuştu.
1915 olaylarıyla yeterince ilgilenilmediğini, meselenin ne olduğunu tartışmaktan çok, "Biz tartıştırmayız" dendiğini dile getiren Prof. Dr. Belge, "Aslında burada, geçmişi değil, Türkiye'nin geleceğini tartışıyoruz. Demokratik bir ülke olarak AB'deki ülkeler gibi yaşamaya mı devam edeceğiz, yoksa şimdiye kadarki gibi devletin güdümünde onların izin verdiği kadar konuşacak bir toplum olarak yaşamaya mı devam edeceğiz?" dedi.
Prof. Dr. Belge, "verilen kavganın bu olduğunu, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararında 'milliyetçi cephenin sıraladığı gerekçelerin' mahkemenin kararı haline geldiğinin görüldüğünü" ifade ederek, "bir idare mahkemesinin milliyetçi cephenin gerekçelerini ciddiye alıp onu mahkeme gerekçesi yaptığını" savundu.
"FAŞİZM BİLE MAHKEMEYE GİDİYOR..."
Prof. Dr. Belge, "demokratikleşme süreci içerisinde 'AB kod adı' altında yasaların ve zihniyetlerin değiştiğini" ifade ederek, "Bir vakitler birisi telefon eder, bu toplantı yapılmazdı. Şimdi telefon edeceğine, birileri gidip mahkemeye dava açıyor. Bunların adı da sivil toplum örgütü. Bir şey değişiyor ki, faşizm bile mahkemeye gidiyor, dilekçe veriyor. Bütün bu başımıza gelenlerden sonra bir sevinç payı çıkarmamız mümkün" diye konuştu.
Prof. Dr. Belge, "konferansı gerçekleştirmek istemeyen güçlerin, bu işi bir süredir sokağa havale ettiğini" dile getirerek, "yukarıdan telefon edip iptal ettiremeyen iktidar seçkinlerinin sokakta kendilerine müttefik bulduklarını" savundu.
"Bunun 6-7 Eylül olaylarında da denendiğini, o olaylarla ilgili açılan sergide yine aynı zevatın orada olduğunu" kaydeden Prof. Dr. Belge, "Ermeni kıyımı olmadı' dedikleri rahatlıkla, '6 Eylül olmadı' diyemiyorlar. Ama, 'size de söyletmeyiz' diyorlar" diye konuştu.
Prof. Dr. Belge, "Bilgi Üniversitesi ve Helsinki Yurttaşlar Derneği'ne, içlerinde Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Genel Sekreteri Ramazan Bakkal'ın da yer aldığı protestocuların olmadığı bir toplantının olamayacağı teklifinde bulunacağını" belirterek yaptığı espri, salondakileri güldürdü.
Prof. Dr. Belge, "Bu konferansta yaptığımız gibi, taviz vermeden, soğukkanlığımızı kaybetmeden mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Adam gibi yaşamaya niyetimiz varsa..." şeklinde konuştu.
ARŞİV VE BELGENİN ÖNEMİ
Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Selim Deringil de, "Ermeni Meselesi ve Arşiv: Belgenin Boğazına Sarılmak" başlıklı konuşmasında, çeşitli arşiv belgelerinden örnekler vererek, arşiv belgelerinin tılsımlı bir değnek olmadığını, belgenin tek başına istenilen yönde kullanılabileceğini söyledi.
Prof. Dr. Deringil, arşiv belgelerinin "tarihçilerin olmazsa olmaz can damarı" olduğunu ifade ederek, "nihai çözüm için arşivi ortaya sunmanın kendimizi kandırmak olduğunu, belgelerin tek yanlı da kullanılabileceğini" iddia etti.
KONFERANS İKİ GÜNE SIKIŞTIRILDI
Daha önce 3 günde gerçekleştirilmesi planlanan, ancak 2 güne sıkıştırılan konferans programında, Konferansın 3. oturumu tamamlandı. 3. oturumda Akşin Somel, Oktay Özel, Edhem Eldem ve Meltem Toksöz konuştu. Yapılan ortak açıklamada, "Osmanlı tarihine bakıldığında ve arşivler incelendiğinde 1915 ve 1916 yıllarında meydana gelen olaylarda ölümler de olmuştur. Türkiye bugün buna 'katliam' demiyor, aslında dememekte de haklı; çünkü tam olarak tarih arşivleri incelenmiş değil. Bu konferansta biz ve diğer konuşmacılar arşivleri araştırarak o dönemler neler olduğunu bulmaya çalışacağız. Tarihte yer eden önemli notlar var. Onlardan bir tanesi de o dönemler, karakollar tarafından insanların ellerine çivili sopalar verildi ve Rumlara yönelik bir av dönemi başladı. Bir süre devam eden av, dönemin üst düzey yetkilileri tarafından artık yeter denilerek durduruluyor. O dönemde katliam olmuş mu? Bunun için arşivlere bakmak gerekiyor. Osmanlı dönemi arşivleri ve diğer arşivlere de bakmak gerekiyor. Alman arşivlerini de kontrol etmek uygun olabilir. Çünkü bazı dönemlerde Alman komutanlar da Osmanlı Ordusu'nu yönetmiş. Bu nedenle muhakkak ki Alman tarihinde de böyle bir katliam var mı yok mu arşivlerine bakabiliriz" denildi.
- KONFERANSA KONUŞMACI OLARAK KATILAN ERMENİLER'İN AÇIKLAMALARI TEPKİ ÇEKTİ
Yaklaşık on bir saat süren konferansın kapanışında o dönemleri yaşayan Ermeniler'in torunları konuştu. O günleri yaşayanların torunlarından Sarkis Seropyan yaptığı konuşmada, "O dönemler birçok Ermeni aile göçe zorlanmış. İstanbul'dan birçok aile göçe zorlanmış ve bu aileler de çalışan ve üreten beyinlermiş. Sadece Kütahya'dan Ermeniler göç edilmemiş. O dönem Kütahya Valisi olan Vali Faik dönemin hükümeti ile karşı karşıya kalacağını bildiği halde göçe izin vermedi. Vali Faik bu hareketinden dolayı İstanbul'a çağırılmış, giderken Ermeni dostlarına benim için dua edin, dönersem sizi kurtaracağım demiş. Tabii Vali İstanbul'a gidince Kütahya'daki polisler Ermeniler'e 'ya İslamiyet'i seçin ya da göç edin' demişler. Ermeniler düşünerek İslamiyet'i seçmişler. Fakat Vali Faik Kütahya'ya sağ salim dönünce Ermeniler'e isterlerse bu kararlarından vazgeçebileceklerini söylemiş. Herkes İslamiyet'ten ayrılırken bir aile İslamiyet'i seçmiş ve Vali Faik bu aileyi kötü örnek oldukları gerekçesiyle göçe zorlamıştır. Bu da gösteriyor ki o dönem Ermeniler'e karşı zulüm yapılırken, Ermeniler'i koruyan Müslümanlar da vardı" dedi.
Anneannesinin o dönemlerde yaşadığını söyleyen Fethiye Çetin isimli konuşmacı ise, "Benim anneannem o dönemi yaşarken dokuz yaşındaymış. Anneannemin gözleri önünde jandarmalar bütün bir Ermeni Köyü'nü katletmiş. Fakat bir onbaşı anneannemi kurtararak evlatlık edinmiş. Ve ben o kadının torunuyum" diye konuştu.
Tepki çeken açıklamalarda birini ise yine o dönemde anneannesinin yaşadığını iddia eden İrfan Palalı yaptı. Palalı, "Benim anneannem beş yaşındaymış. Jandarmalar köyün bütün erkeklerini katletmiş. Kadın ve kız çocuklarını da şimdiki Urfa'da bir kilisede tutmuşlar ve oradaki ailelere besleme olarak vermişler. Anneannem de bir eve gitmiş. Belli bir süre yaşadığı evin en küçük oğluyla evlendirilmiş. Belli bir süre kocası ölmüş. Anneannem birkaç kez daha evlenip boşandıktan sonra dedemle evlenmiş. Ben uzun yıllar anneannemin bir Ermeni'den dönme olduğunu, bana hademe Fatma dediklerinde araştırmaya başladım. Ve anneannemin beş yaşlarında Ermeni olduğunu ve daha sonra da bir aileye verildiğini öğrendim" şeklinde konuştu.
Tepki çeken bu konuşmalarının ardından konferans sona erdi. İlk günün bitiminin ardından bir kokteyl düzenlendi.
Kokteylden sonra konferansa katılanlar Bilgi Üniversitesi'nden ayrıldı. Konferans sonunda bir olay çıkmazken, konferansa yarın da devam edilecek.
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 11:03