ZAMAN GAZETESİ, YÜKSEL'İN KASET OLAYINDA FETHULLAH GÜLEN'İ SUÇLAYAN GAZETECİLERİ TOPA TUTTU
KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA/Zaman Gazetesi, Nuh Mete Yüksel'in kaset skandalı için Fethullah Gülen'i suçlayan gazetecileri ağır bir dille suçladı.Zaman, "Bu ülkede gazeteciliğin çivisi çoktan çıkmış... 23 Ekim’de Fatih Altaylı, şanına yakışır (!) bir çarpıtma ile kaset olayına açıklık (!) getirdi. Altaylı doğrudan doğruya Fethullah Gülen’i hedef göstererek kasetin bulunduğu vakfın Hocaefendi’ye yakınlığından bahsediyordu. Halbuki vakıf, Gülen karşıtlığı ile bilinen bir örgüt" dedi.
İŞTE ZAMAN'IN HABERİ;
Bu ülkede gazeteciliğin çivisi çoktan çıkmış... Freni patlamış medyanın en çok kendine zarar vereceğinden eminim.
DGM eski Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’in görevinden alınmasından sonra başlayan süreç medyamızın içine düştüğü dipsiz kuyuyu gözler önüne serdi yeniden.
Önce olayı özetleyelim: Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Teşkilatı, aylar önce Çağdaş Eğitim Vakfı’na baskın düzenliyor ve orada DGM eski Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’e ait olduğu iddia edilen bir seks kaseti çıkıyor. Daha neler çıktığı bilinmiyor; belki de biliniyor, konuşulamıyor..…
Her neyse, devlet bu kasete el koyuyor ve soruşturma başlatıyor. Kasetin montaj olduğu söyleniyor önce; fakat yapılan inceleme sonunda görüntülerin gerçek olduğu rapor ediliyor ve sayın savcı hakkında yasal işlemler yapılıyor.
Bu hadiseyi medya ilk gün ‘Bir gecelik zevk uğruna’ üslubuyla veriyor. Şahsen bu üslubu da tasvip edemiyorum. İnsanların beşeri zaafları üzerine sürmanşetler atmayı, özel hayatın sınırlarını hatalardan hareketle bu kadar irdelemeyi, devletin en üst seviyesindeki bir görevliyi düşer düşmez bu şekilde tekmelemeyi doğru bulmuyorum. Bir gün sonra medya ağız değiştiriyor. Savcıya kurulan tuzak gündeme taşınıyor.
Eğer bir komplo varsa bunun basın tarafından araştırılması normal; ama bu araştırma yapılırken insanların ve kurumların açıktan açığa suçlanması medyatik bir linçtir ve buna izin verilemez.
23 Ekim’de Fatih Altaylı, şanına yakışır (!) bir çarpıtma ile kaset olayına açıklık (!) getirdi. Altaylı doğrudan doğruya Fethullah Gülen’i hedef göstererek kasetin bulunduğu vakfın Hocaefendi’ye yakınlığından bahsediyordu. Halbuki vakıf, Gülen karşıtlığı ile bilinen bir örgüt. Altaylı, hatasından bir gün sonra şöyle dönüyor (!) güya: ‘Bu vakıf için ironi yaparak Fethullahçı deyip sonuna ünlem koymuştum. Yazımı gazeteye uzaktan yolladığım için ünlem gözden kaçmış. Vakfın durumu da benim düşündüğüm kadar net değilmiş. Yanlış anlaşılma olmuş. Kusura bakmayın.’ İyi bir özür dileme (!) değil mi? Bir zamanlar yazarın evine birilerinin sabaha doğru girdiği, laptop ve disketlerinin çalındığı söylenmişti. Demek yeni bir laptop almamış, yazılarını elle yazıyormuş yazar, o yüzden ünlemler okunamıyormuş...
Bu arada Adalet Bakanı Aysel Çelikel, ‘Benim gördüğüm, soruşturma dosyası ve kaset. Soruşturma sadece kasetten ibaret değil, başka olaylar da var.’ diyor. Ama ne hikmetse Altaylı’nın yarım ağızla ‘Kusura bakmayın’ dediği konuya Hürriyet devam ediyor. ‘Sekiz polise kaset sorgusu’ başlığıyla verilen haberde rutin bir prosedür şişiriliyor; çünkü kasetin örgütlerinde bulunduğuna dair tutanağa imza atanlar, yakalarını devletin elinden kurtarmak için devletin sekiz görevlisini birden suçluyor. Her ihbarı değerlendirmek mecburiyetinde olan devlet de bahsi geçen kişilerin ifadesine başvuruyor. Hatta bu arada askerî bir hakimin, Savcı Yüksel’in avukatının vs. ifadesi de alınıyor. Bunlar normal hukukî prosedür.
Gel gör ki, Hürriyet, kırmızı bir zemin üstüne bir patlak atıyor ve dikkat çekecek şekilde ‘Fethullahçı şüphesi’ yazıyor. Her nedense haberin diğer ayrıntıları aşağılarda yer alıyor. Mesela Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Ergül Güryel’in ‘Tertip de olsa savcı bu durumlara düşmez.’ sözü ve Bakan Çelikel’in ‘Soruşturma sadece kasetten ibaret değil.’ açıklaması sayfanın altında daracık bir alanda geçiştiriliyor.
Bir gün önce DGM tarafından konan yayın yasağına uymayarak bütün gazeteleri atlatan (!) Hürriyet ne yapmak istiyor? Ertuğrul Özkök, Doğan Grubu’nun yayın ilkeleri yayınlamasına önayak olmuştu. Biz de bu gelişmeyi desteklemiş hatta alkışlamıştık. Şimdi sorma zamanı: ‘Nerede o evrensel gazetecilik ilkeleri?’ Hani insanların savunma hakkına saygı duyulacaktı, hani bir insan hakkında herhangi bir suçlama yapıldığında bunun mahkemelerce sabit olacağı ana kadar o insanlar masum sayılacaktı? Olmuyor Ertuğrul Bey, olmuyor! Daha doğrusu yakışmıyor! Önemli olan çarşaf çarşaf liste yayınlamak, o listelerin dekorunda topluca aile fotoğrafı çektirmek değil, bu mesleğin ilkelerini hayata geçirmeyi namus meselesi saymaktır.
İlle de bir komplo düşüneceksek şöyle bir komplo daha mantıklı değil mi: Fethullah Gülen davasının savcısı ile ilgili cezai karar, Gülen davasının görüldüğü gün açıklanıyor. Böyle zamanlama olur mu? Sakın bu, şüpheleri bir yere odaklamak için yapılmış olmasın?
Ülkemizdeki komplocuların kaset deneyimi oldukça yüksek ve Sayın Gülen de bir kaset mağduru. Ona ait olduğu öne sürülen yüzlerce vaaz kaseti cımbızlanıp cımbızlanıp bir araya getirilmişti. Bu kasetleri yayınlarken Türk medyası –hatta şu an bu işten mağdur olanlar– bunun Sayın Gülen’e bir komplo ve şantaj olabileceğini neden düşünmemişti?
Bir başka komplo daha söyleyeyim: ‘Nuh Bey Alman vakıflarıyla ilgileniyordu. Bu iş Alman istihbaratının eseri olabilir.’ diyenler var. Hürriyet’in araştırmacı gazeteciliği bu tür iddialara neden kulak tıkıyor, anlamak mümkün değil.
Bu yetmezse evvelki gün bir köşe yazarının derin yorumlarını dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Şantaj işinin içinde enerji davası dahil bir tür hesaplaşma olabileceğini anlamakta zorluk çekmezsiniz..…
Türkiye’de ilkeli gazetecilik yapmak gerçekten zor; çünkü bu kadar ilkesiz arasında insanın kanına dokunuyor bazı olaylar.
Ama ZAMAN’ın onuru var, yüklendiği ‘temiz toplum, temiz medya’ misyonu var. Her şeye rağmen bu ilkeli yola –sabrımız yettiğince– devam edeceğiz.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:29