Gündem
  • 9.2.2009 18:30

DEPREMLE İLGİLİ 2 İYİ, 2 KÖTÜ HABER!

17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nin birkaç ay sonrasıydı. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’nin verilerine göre 17 bin kişi hayatını kaybetmişti. Amerikan Jeolojik Araştırma Kuruluşu (U.S. Geological Survey) uzmanlarından Ross Stein ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Aykut Barka, muhtemel İstanbul depremine ilişkin yeni bilgiler elde etmek için bölgede son 1500 yılda meydana gelen 12 büyük depremin analiziyle gazetecilerin karşısındaydı.

Önce, bilinen eski verileri anlattı Barka. En son 1894 yılında büyük bir depremle sarsılan İstanbul’un, depremlerin tarihteki gerçekleşme aralığına göre 2030 yılına kadar büyük bir deprem yaşama olasılığı yüzde 2025’ti. Ancak 1999’da arka arkaya yaşanan 17 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depremleri Marmara Denizi’nde İstanbul’u tehdit eden fayların stresini yükselterek, riski iki katına çıkarmıştı.

“Artık 2030’a kadar İstanbul’u 7 ve üstü büyüklükte bir depremin vurma olasılığı yüzde 62” diyordu Barka. Barka, o toplantıdan yaklaşık iki yıl sonra vefat etti, ama o gün yüzdeye vurduğu risk 10 yıldır İstanbul’un ensesinde. Aynı denkleme göre, 2010’a kadar İstanbul’un büyük bir deprem riski yüzde 32, 2020’ye kadarki süreçte ise risk yüzde 46’ıydı. Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra ilk 10 yıllık zaman dilimi doldu ve ikinci evreye geçildi.

Geçen ayın sonunda Tekirdağ’da meydana gelen 4,2 büyüklüğündeki deprem ve Marmara Denizi’ndeki 14 sarsıntının ardından kamuoyunda başlayan panik havası bu yüzden boşuna değil. Daha da önemlisi sarsıntıların ardından başta Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Profesör Gülay Altay olmak üzere birçok deprem uzmanı “Büyük depremin ilk sinyalleri”, “okul ve hastaneler hızla güçlendirilmeli” gibi uyarılarda bulundu. Ancak bugün bile, İstanbul’un ya da risk altındaki diğer illerin depremlere ne kadar hazır olduğu sorusuna tatmin edici ve rahatlatan bir yanıt bulmak güç. Yine de bu hiçbir şey yapılmadığı anlamına gelmiyor. Sadece İstanbul ve Marmara’da değil, Türkiye’nin risk altındaki bölgelerinde süren birçok çalışma var. Kimi uyarıya yönelik, kimi daha hazırlıklı yakalanmaya dönük. Maden Tetkik Arama’nın (MTA) 2004’te başlattığı Türkiye Diri Fay Haritası güncelleme çalışması, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Marmara Araştırma Merkezi’nin (TÜBİTAK MAM) Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye çapında 14 üniversiteyle yürüttüğü TÜRDEP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentsel dönüşüm projeleri bu çalışmalarda başı çekiyor. İlk etaptaki en önemli verilere göre, hem İstanbul’a hem de deprem tehdidini hisseden diğer illere iki iyi, iki de kötü haber var.

İKİ KÖTÜ HABER

Yeni fay haritası çalışmasında, tüm Türkiye çapında, bilinen faylardan yüzde 40 daha fazla sayıda aktif fay tespit edildi. Emre, kesin bir bulgu olmamakla birlikte, harita bittiğinde Türkiye çapında 400’e yakın aktif fay ortaya çıkacağını tahmin ettiklerini söylüyor. Bunların hepsi, tek başlarına kırıldıklarında 6 ve üstü büyüklükte yıkıcı deprem üretebilecek faylar.

Yani, “Türkiye bir deprem ülkesi” teorisi iyice pekişti. Yeni keşfedilen faylar özellikle Afyon, Uşak, Balıkesir, Manisa, Isparta, Çanakkale, Eskişehir civarında yoğunlaşıyor. AfyonUşak arasında 7 büyüklüğünde deprem üretecek faylar saptanmış durumda.

KAF hattında BursaYalova arasında bugüne kadar bilinmeyen ama KAF’a göre daha küçük deprem üretecek faylar var. Emre, “Ama bu faylardaki gerilim birikimini bilmiyoruz. Hepsi hemen yarın deprem üretecek anlamına gelmez. Bazıları 2000 yılda bir, bazıları 300 yılda bir yıkıcı depremler üretmiş. Daha net bir şey söylemek için detaylı çalışmalar gerekecek” diyor. 10002000 yıldır hiç büyük deprem üretmemiş fayların yakın gelecekte deprem üretme potansiyelleri ise diğerlerine oranla daha yüksek.

Bulgular, İç Anadolu’nun da kaderini değiştirecek. Mevcut Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nda İç Anadolu deprem açısından, tehlikenin en düşük olduğu 4 ve 5. derece deprem bölgesi. Ama yeni çalışma, bunun hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Emre, “Tersine o bölgede de tıpkı KAF’taki gibi geçmişte 6,57 büyüklüğünde depremler olmuş. Harita tamamlandığında İç Anadolu’nun deprem tehlikesi derecesi yükselecek” diyor. Tam bu noktada, uzun vadede gözlerin Marmara ve İstanbul’un yanı sıra İç Anadolu ve Ankara çevresine, hatta “17 Ağustos tarihinin sırrı”na çevrilmesine de sebep olabilecek çok önemli bir bulguyu açıklıyor: “Tarihsel kayıtlar, 1668’de yaşanan ve İzmit KörfeziErzincan arasındaki KAF’ın yarısının kırıldığı ‘8 ya da daha şiddetli’ Büyük Anadolu Depremi’nden bahseder. Ancak bugüne kadar jeolojik olarak ispatlanmamıştı. Elde ettiğimiz veriler, bu depremin varlığını artık bilimsel olarak da ortaya koydu.”

Tıpkı Gölcük Depremi gibi yine KAF üzerinde yaşanan, Ankara ve çevresini etkileyen Büyük Anadolu Depremi’nin de günü 17 Ağustos. İngiliz tarihçi Caroline Finkel’in, 15001800 yılları arasını kapsayan “Türkiye’de ve Komşu Bölgelerde Sismik Etkinlikler (The Seismicity of Turkey and Adjacent Areas)” adlı kitabında da Büyük Anadolu Depremi’ne ilişkin Tokat, Bolu, Merzifon, Sivas, Erzincan, Samsun, Kastamonu, Ankara ve Amasya’nın harabeye döndüğü, halkın şehirleri boşaltıp dağlara kaçtığı bilgisine yer veriliyor.
Küçük kıyametten yana yerin hem altından, hem üstünden son bilgiler bunlar. Halen en yakın tehlike, ikinci on yıllık bekleme evresine girdiğimiz Marmara Depremi. Hazırlıksız geçen her dakika, kum saatimizden eksilenleri depremin olasılık yüzdesine ekliyor. Yerel seçimler yaklaşırken depremin partilerin öncelik sıralamasında hak ettiği yeri aldığı da söylenemez.

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 01:21

İLGİLİ HABERLER