Medya
  • 20.5.2013 13:30

Enver Abi'nin hainleri

ENVER ABİ’NİN HAİNLERİ!..

METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ

Bugüne kadar Enver Abi’ye ve İhlas Holding’e dışarıdan yapılan saldırıları yazdım.
Bunları hiç abartısız, bizzat yaşadığım şekli ile sizler ile paylaştım.
Emin olun, eksiğim var fazlam yok.
Yazdığım konuları da belgeleri ile, isim isim şahitleri ile kaleme aldım.
28 Şubat’ta cuntanın TGRT’ye fiilen nasıl el koyduğunu, İhlas Finans’ın nasıl batırıldığını, uyduruk MİT belgeleriyle İhlas Holding’in nasıl iş yapamaz hale getirildiğini ve herkesin gözü önünde aldığı 9 milyar dolarlık Bursa- Yalova elektrik dağıtım işinin nasıl gasp edildiğini ilk kez bu satırlardan öğrendiniz.
Bugün ise İhlas’ın içerisinden Enver Abi’ye yapılan ihanetleri anlatacağım.
Anlayacağınız Enver Abi, sadece dışarıdan değil içeriden de vuruldu.
Hem de ekmek verdiği gözü dönmüş nankörler tarafından.
Bir yazımda sizlere aktarmıştım.
Rahmetli Yalçın Abim ile (Yalçın Özer) ilgili, cuntanın 3 klasör sözde belge topladığını anlatmıştım.
O klasörlerin ikisi tamamen yazılarından oluşuyordu.
Üçüncü klasör ise telefonları ve kendisine kimlerin gelip gittikleri ile ilgiliydi.
Bir gün Yalçın Abim odama geldi.
Hayretler içerisindeydi.
Metin, Genelkurmay’da yakın tanıdığım bir paşa var. ’Benim ile ilgili ne iddialar var?’ diye sordum. Korkunç şeyler anlattı. Bana ziyarete gelenleri bile isim isim not etmişler. Hadi telefonları anladım, dinlenmiş ama buraya gelenleri nasıl öğrenmişler?. Burada yabancı birisi de yok. Binaya her gün bir sürü insan girip çıkıyor. Onların arasında kimin bana geldiğini nasıl bilebilirler?” dedi.
Bu bilgilerin içeriden verildiğine karar verdik.
O haini bulmak için kolları sıvadık.
O tarihte namaz kıldığı için ordudan atılan subaylar konusu gündemdeydi.
Bu subayların bir kısmı bazı belediyelerde işe başlamıştı.
Genelkurmay sert bir bildiri yayınlayarak, o subayları işe alan belediyeleri resmen tehdit etti.
Bunların hiçbir kamu kurumunda çalıştırılmamasını tavsiye etti.
Sadece kamu kurumları mı?
Özel şirketlerde bile çalıştırılmaması istendi.
O subaylardan herhangi birisi bir yerde işe başladığında hemen oraya telefon gidiyor ve hızla işten çıkartılıyordu.
Emin olun; bölücü teröristler, bu subaylar kadar sıkı ve yakından izlenmemiştir.
İzlenmediği için de zaten memlekette bölücülük bu hale geldi.
Bütün suçu namaz kılmak olan bu subayların, evlerine ekmek götürmemesi için ellerinden geleni ardlarına koymadılar.
Adamların bütün yasal haklarına el koyarak ordudan attılar.
Atıldılar da yakalarını kurtarabildiler mi?
Aç kalmaları için de inanılmaz bir baskı ve zulüm yaptılar.
Bu subaylar gerçekten helal süt emmiş vatan evlatlarıymış.
Onların yerinde başkası olsa, eline silah alıp dağa çıkardı.
Onlar bunu yapmak bir yana, devletlerine ve milletlerine tek kelime kötü söz söylemediler.
Bunları niçin anlattım?
Konunun Enver Abi ile de ilgisi var da onun için.
Enver Abi, aç ve açıkta kalan bu subayların bir kısmını, evlerine ekmek götürebilsinler diye İhlas’ta göreve başlattı.
Hepiniz bilirsiniz.
Enver Abi insanları ekmek sahibi yapmayı çok severdi.
Evine ekmek götüremeyen bu subayların durumuna üzülmüş ve onları geri planda bazı bürolarda işe almıştı.
Enver Abi’nin nasıl sorguya çekildiğini, Tansiyonunun 20’nin üstüne fırlayıp, nasıl rahatsızlandığını daha önce yazmıştım.
İşte o görüşme sırasında cunta, Enver Abi’nin önüne bir liste koydu.
Listede o subayların isimleri ve nerede çalıştıkları yazıyordu.
Enver Abi bunları görünce gözlerine inanamadı.
Tek tek hepsinin isimleri vardı.
Cunta; bunların tamamının, derhal işten atılmasını istedi.
Enver Abi bu olayı anlatırken; “Metin, isim isim liste tutmuşlar. O arkadaşların tamamı göz önünde olmayan yerlerde, pasif görevlerde çalıştırılıyordu. Bunları nasıl öğrenmişler? Çok şaşırdım.” dedi.
Ben de kendisine; “Efendim, Yalçın Abi’m için de benzer durum var. Sanırım içerideki adamları haber veriyor” dedim.
Enver Abi buna çok ama çok üzüldü.
Bu şahsı bulabilmek için çok farklı kanallardan çok geniş araştırmalar yaptık.
Sonuçta karşımıza hep aynı isim çıktı.
Sizin de yakından tanıdığınız bir isim.
Sırtını Demirel’e dayayan, Mesut Yılmaz ile iş çeviren ve askere gönüllü muhbirlik yapan hep aynı kişi.
Burada ismini yazmama gerek yok.
Siz onu zaten tanıyorsunuz.
Onun yalan - dolan ihbarlarıyla, Enver Abi tam 3 kez hesaba çekildi.
Tansiyonu 20’nin üstüne çıktı, az kalsın o tarihte beyin kanaması geçirecekti.
9 milyar dolarlık ihaleden komisyon alma hırsıyla, ihalenin iptal edilmesine neden olan da o.
Rahmetli Yalçın Abi’mi askere ihbar eden de o.
Daha bitmedi.
Ali Baransel’i şikayet edip Genelkurmay’da sorguya çektiren yine o.
Böyle bir ispiyoncu.
Bütün ihanetlerine rağmen her ay İhlas’tan utanmadan maaşını alan da o.
Yukarıda “Gönüllü muhbir” dedim.
Bunu biraz açmam lazım.
Askerler bunu görevlendirmiş değil. Hatta çok da sevmiyorlar. Bu nankör, kendi kendine ispiyonculuk görevini üstlendi.
Askere bilgi taşıyarak onların güvenini kazanıp, onların gücüyle yarınlarını garantiye almaya çalışan bir zavallı.
Ekmek yediği çanağa pisleyecek kadar karaktersiz anlayacağınız.
Hemen aklınıza şu gelecektir :
-Enver Abi’nin bundan haberi oldu mu?
Oldu.
Hatta bunlardan çok daha fazlasından da haberi vardı.
Ben Enver Abi’ye bildiklerimi anlattım.
Ama gördüm ki; Enver Abi benim bildiklerimden çok daha fazlasını biliyordu.
Şimdi hepinizin aklına gelen soruya cevap vereyim.
Enver Abi bu muhbiri niçin işten atmadı?
Gerçekten de bu şahıs, İhlas Finans krizine kadar hainlikleri bilindiği halde, işine devam etti.
Hatta bir dediği iki edilmedi, ne isterse verildi.
Maaşı herkesten yüksek tutuldu.
En iyi markalar, makam arabası olarak buna tahsis edildi.
Yaptığı olağanüstü yüksek kişisel harcamalarının tamamı karşılandı.
Peki ama neden?
İşin sırrı Enver Abi’de.
Enver Abi ile bir gün telefonda konuşuyordum.
Kendisi çok neşeliydi.
Ben de bundan cüret alarak kendisine, “Efendim, siz bana ‘içinden çıkamadığın bir konu ve mesele olursa bana sor, kurtul’ demiştiniz” dedim.
Enver Abi, “Doğru” dedi.
Arkasından ekledim, “Efendim, ben bu şahsı niçin görevde tuttuğunuzu bir türlü anlayamıyorum. Bunun sırrını çözemedim” dedim.
Enver Abi, “Bak Metin” dedi ve devam etti :
-Bu adamın yaptığı her şeyden haberim var. Bunları bile bile bünyenin içerisinde tutuyorum. İçimizde tutarak daha büyük yanlışlıklara düşmesini engelliyorum. En azından bizlerden çekiniyor. Ben bunu sokağa atarsam, Allah korusun çok daha fena şeyler yapar ve imanı gider. Ben onun imanından olmasını istemiyorum. Onu attığımda onun imanı giderse “ahirette bana bunun hesabı olur” diye çekiniyorum. O yüzden işten atmayacağım. Kendi rızasıyla giderse o başka” dedi.
İşte Enver Abi bu…
Hainine bile merhamet eden bir insan.
Yaptığı bütün kötülüklere rağmen, hainin imanını düşünecek kadar mübarek birisi.
Düşmanının imanının gitmemesi için çabalayan bir güzel insan.

Olay bu kadarla da bitmedi!..
Sanırım iki yıl önceydi.
Bu şahsın, Enver Abi hakkında yazdığı iftira ve hakaret dolu yazısını okudum.
Kan beynime çıktı.
O Hızla Enver Abi’yi aradım.
Kısa bir hal-hatırdan sonra Enver Abi’ye konuyu açtım.
Efendim, bu şahsın yazısını okudunuz mu?” diye sordum.
Enver Abi, “Ben okumadım ama arkadaşlar bahsetti” dedi.
Ardından kendisine, “Efendim, bana müsaade edin. Köşemden çok sert bir cevap yazısı yazayım” dedim.
Enver Abi, “Sakın ha!..” diye cevap verdi.
Enver Abi, “Bak kardeşim. Şunu unutma. Kimse kimseye bir şey yapmaz. Yapan kendisine yapar. Hayrı da şerri de. Bizler hesap görme makamı değiliz. Hesap görmek Allahü Teala’ya aittir. Onun işine biz karışamayız. Benim de, senin de, bir başkasının da böyle bir yetkisi yok. Ben sadece onu değil, bana yapılanların hepsini Allahü Teala’ya havale ettim. Artık onların işi Allahü Teala ile” dedi.
Arkasından da sinirlenmememi ve sakin olmamı isteyip, uzun uzun dua etti.
Enver Abi’nin kendisine yapılan iftira ve kötü sözlere niçin sessiz kaldığını şimdi anladınız mı?
Bunlara karşı tek kelime bile etmemesinin, hatta haklı olduğu konularda kendisini hiç savunmamasının sırrı yukarıdaki cümlede saklı.
Allah dostu olan Enver Abi, bütün meselelerini Allahü Teala’ya havale etti.
O yüzden; bazıları mükafatın, bazıları da cezanın en büyüğünü görecek.
Meselenin aslını astarını bilmeden Enver Abi hakkında ileri geri konuşanları boş yere uyarmıyorum.
Aman kardeşimsiz siz olun Enver Abi hakkında kötü söz etmeyin!.
Bazıları bizim Enver Abi’yi niçin bu kadar çok sevdiğimizi bir türlü anlayamıyor.
Böyle bir insan sevilmez mi kardeşim?
Emin olun sizler de bunları bizzat yaşasaydınız, Enver Abi’yi bizden çok severdiniz.
Biz Enver Abi’yi böyle tanıdık ve böyle sevdik.

Burada bir hatırlatma yapmak isterim.
Ben bu muhbirlerden sadece birini kaleme aldım.
Emin olun bunun gibi daha çok muhbir vardı.

Enver Abi bütün Türkiye’nin tanıdığı bir isim.
Bütün cemiyetlerin içerisinde bulundu.
İyilerden de kötülerden de çok farklı kesimlerden dostlukları oldu.
Kimisi “Enver Bey” olarak, kimisi, “Enver Ören” olarak tanıdı.
Kendisini gerçekten sevenler, “Enver Abi” olarak bildi.
Bütün mesele Enver Abi’yi tanıyabilmekte.
Daha doğrusu, doğru tanıyabilmekte.

Hazır yeri gelmişken sizler ile bir dörtlüğü paylaşmak isterim.
Bu dörtlüğün son derece önemli olduğuna da dikkatinizi çekerim.
Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri’nin Mesnevi’sinde bir dörtlük var.
Bu dörtlüğünde mealen buyuruyor ki :

1. Satır : Bütün cemiyetlerde inledim (Ah çektim)
2. Satır : İyiler ile de kötüler ile de beraber oldum.
3. Satır : İyiler de kötüler de beni dostu zannetti. (Herkes beni dostu sandı)
4. Satır : Ama hiç birisi benim kalbime bakmadı. Gönlümün derinliklerindeki esrarı öğrenmedi. İnsanlar buna bakmadan benim dostum olduğunu zannetti.

İşte size Enver Abi!...

Allahü Teala bizleri, Enver Abi’nin kalbine bakanlardan eylesin.
Onun gönlünün derinliklerindeki esrarı öğrenmeyi nasip etsin.

METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 15:10

İLGİLİ HABERLER